1 Mart 2017 Çarşamba
Açıkçası Kuzey'le konuşmak ikimize de geçici süreliğine de olsa içimizi rahatlattı. Evet, çok çevremiz vardı ama, biz yinede 'En azından biz ölünce arkamızdan ağlayacak birisi var' diyorduk. Her neyse. Ağacın birden dalları uzamaya, uzayınca da yaprağının ziftten olması gerçekten ürkünç. Bir sıvı nasıl akmaz da, üstüne üstlük bir de yaprak olur? Çok çok ilginçti. Ve daha doğrusu bu acayip derecede saçmaydı.
-Büşraaaa, bu zift değil mi!
-E-evet Burçaak. Ayvayı şimdi yedik galiba. Bu ağacın dalları dallanıp budaklandı, ve de üstüne üstlük el olmaya başlayıp-
Derken Burçak sözümü kesip tamamladı.
- Eli üstümüze doğru geliyor! Kaçsana kızım kaç! Kukumav kuşu gibi tünemişsin oraya, kime diyorum acaba heeeyy!!
-G-geliyorum koş sen!
Çarşamba çarşamba olacak iş mi bu şimdi! Tövbe Yarabbi ya. Neyse. Koşarak arabaya bindik. Burçak'a, "Sürsene kızım arabayı! Hadisene yav!" dedim. O da bana "Araba çalışsa gidicez herhâlde! Çıldırıcam şimdi yaa off.." derken sesi ağlamaklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYDINLIK BİR GECE?
Terror+13 YAŞ! !GECE VAKTİ OKUYUN MÜMKÜNSE Öncelikle, bu kitabı okuyacak riski göze almaya var mısın? Varsan eğer, seni ayakta alkışlıyorum, Vallahi bravo :D Bu hikâyemde İnşallah, korkunç yazmayı becerebilirsem korkunç yazacağım. Şimdiden...