"Dünyanın en uzun hüznü yağıyor
Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne
Kar yağıyor ve sen gidiyorsun
Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun
Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz
O insan ve tabiat çağını
Dön bana ve dinle
Kuşlar uçuşuyor içimde
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde
Dön bana ve dinle."....
Kantinden elinde suyla çıktı Melis, Betül ise gözlerini telefonun ekranından ayırmayan Derin'in başında dikiliyordu. O da şaşırmıştı besbelli.Suyu Betül'e veren Melis dizlerinin üstüne oturup Derin'le aynı hizaya indi. Elindeki telefonu alıp Derin'in gözlerine dikti gözlerini.
"Ne yapıyorsun Derin kendine gel! Böyle yaparak bizi korkutuyorsun" dediğinde gözlerini ekrandan ayırıp Melis'in gözlerine baktı sonra hışımla ayağa kalkıp hızlı adımlarla binaya doğru ilerledi. Arkasından koşturan kızlara döndü ve "Burda kalın" dedi emir verircesine.
3.kata çıktığında kafasını toplamaya çalışıyordu. Ancak ne yaparsa yapsın sinirini bastıramıyordu. Koridorun solundaki odanın önüne geldiğinde ise hiç tereddüt etmeden hışımla açtı kapıyı.
Bilgisayarda bir şeylerle uğraşan Umut birden açılan kapıyla şaşkınca kapıyı açan kişiye baktı. Ağzını açacağı sırada üstüne doğru gelen Derin'i gördü, ağlamıştı, gözleri kan çanağına dönmüştü. Neydi bunca gözyaşını dökmeye sebep, oysa Derin ona kızgın boğa gibi bakıyordu. Kendisi miydi o gözyaşların sebebi? Nefret etti bir an kendinden bir kadını ağlatmak dünya üzerindeki en büyük suçtu Umut'a göre.
Düşüncelerinden onu arındıran ise Derin'in tokatıydı. Sert vurmuştu zira Umut'un başı sağa doğru savruldu. Şaşkınlığı yerine kızgınlığa bırakan Umut hışımla döndü Derin'e.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen! Ne cüretle bana tokat atarsın!"Bunu bekler gibi kükreyen Derin
"Ne kadar aşağılık bir adamsın sen! Yetmedi mi benimle uğraştığın! Sen ne hakla beni tüm üniversiteye rezil edersin. Ne yaptım ben sana. Bunları hakedecek ne yaptım. Sana saygı mı göstermedim tam tersi tüm bunlara saygımdan katlandım. Bu tokat var ya benim yaşadıklarım karşısında hiçbir şey özellikle az önce yaşadığım şey."
Sustuğunda boğazları kuruluktan tahriş olmuştu. Umut ise şaşkın gözlerle Derin'in söylediklerini idrak etmeye çalışıyordu.
"Ne yaşamışsın az önce".
Elindeki telefonu masaya bıraktığında Umut'un yönü de masaya doğru dönmüştü. Telefonu eline aldığında ise gözlerinde şimşek çaktı."Bu da ne demek oluyor!" sesi o kadar gür çıkmıştı ki Derin bir an ürktü dışardan birisinin duyma ihtimaliyle.
Sonra gözlerine dikti gözlerini"Haberin yokmuş gibi davranmayı kes! Bu haberi sen yaptırdın biliyorum" diye tıslayınca Umut Derin'in kolunu sımsıkı kavradı.
"Senin ne dediğinden haberin var mı? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?"Derin korkmuştu. "Ne yapıyorsun be! Bırak kolumu pislik herif kolum acıyor!" diye inleyince ne yaptığının farkına varan Umut elini çekti Derin'in kolundan
"Özür dilerim" dedi kısık bir sesle Derin ise rahat bir nefes aldı. Umut'u hiç bu kadar sinirli görmemişti.
"Eğer bu haberi benim yaptığımı düşünüyorsan şunu bil ki benim başım senden daha çok belada, tezim iptal edilebilir ve sanırım bunun için de kurulun karşısına çıkıp savunma vermem gerekebilir" diyen Umut gözlerini dışarıya çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vuslat
ChickLitKarşılaştıklarında Umut 9, Derin ise 5 yaşındaydı. O şehirde biri babasını kaybetmişti diğeri ise özgürlüğünü. Yıllar sonra farklı şehirlerde karşılaşmaları ise kaderin bir cilvesiydi. 🍀🍀🍀 Herkes özlerdi oysa, ama bu özlem değil bir yangındı... ...