6-Bitlis

81 14 8
                                    

Karşınızda Sedaaa :)

...
"Derin!"
Açtığı kapıdan kendi ismini duymasıyla toparlanıp kolu kendine doğru çekti aynı anda sızlayan gözlerinden yağmurlar boşalmaya başladı.
"Neden ağlıyorsun aptal sana ne ondan istediği ile istediği şeyi yapabilir sana ne ki!" diyerek adımlarını hızlandırdığında kolundaki baskıyla arkaya doğru çekildi.
Çekilmenin hızıyla odunsu kokuyla baş başa kaldı. Bedeni yine o "huzur" dediği kollardaydı.

Kendini geri çekti ve karşısındaki mavilere odaklandı.

"Umarım ağladığımı farketmez" diye dua ettiği sıra Umut'un elinin gözlerine doğru ilerlediğini farkedince kafasını sağa çevirdi. Farketmişti.
"Neden ağladın sen bir şey mi oldu yine" merakla Derin'e bakıyordu.
"Bugün ki olay sanırım sinirlerimi bozdu o yüzden yani farklı bir sebebi yok" diyen Derin gözlerini Umuttan kaçırıyordu.
"Peki neden beni dinlemeden kaçtın"
İşte zurnanın 'zırt' dediği yerdeydi Derin ne diyecekti ki "seni o kızla gördüm kalbime hançer sağlanır gibi oldu" mu diyecekti.
"Sizi rahatsız etmek istemedim" verdiği cevabındaki gayet makul olduğunu düşünüp kendini tebrik etti Derin.
"Seda benim üniversiteden arkadaşım, burada yüksek lisansa başlamış tebrik ediyordum sadece" dedi Umut gayet sakin bir şekilde
"Hı hı kız ağzına düşecekti nerdeyse. " diyen Derin ne dediğini daha sonra idrak etse de laf ağızdan çıkmıştı bir kere. Şaşkınlıkla Derine bakan Umut önce gözlerini kocaman açtı sonra kahkahalarla gülmeye başladı. "Sen kıskandın mı?" diye sordu alaycı sesiyle.
"Ne-neden kıskanayım ki" diyerek kekeledi Derin ama yüzündeki şaşkınlığı Umut farketmişti. Ne diyecekti ki Derin konuşacak takati bile yoktu. Tek istediği şu an buradan uzaklaşmaktı.
"Umut benim gitmem lazım, başım felaket ağrıyor. Gidip dinlenmek istiyorum." aceleyle Umut'un yüzüne bile bakmadan hızlı adımlarla fakültenin kapısına doğru yürüdü.

Umut on saniyelik bir şaşkınlıktan sonra kendine geldi ve Derinin arkasından yürümeye başladı. Derin onu kıskanmış mıydı?
"Hadi ama" dedi buruk heyecanla "Beni neden kıskansın ki o kız senin tek sarılmanla senden etkilenecek kızlardan değil oğlum!"

Bir dakika içinde Derinle yan yana yürüyordu. Gözlerini kocaman açarak Umuta baktı baktı Derin " ne yapıyorsun sen" dedi şaşkınlıkla. Gayet rahat olan Umut "Seni evine bırakacağım" dedi az önce olanları düşünüyordu. O fotoğrafı çeken kimdi? Seda neden gelmişti? Ve en önemlisi Derin ondan etkilenmeye mi başlamıştı?
...

Derin on  dakikadır Umut'un arabasındaydı ve ikisinden de tek kelime çıkmamıştı. Umut direksiyonu mahallenin olduğu yoldan farklı bir yola kırınca Derin şaşkın gözlerle Umut'a bakmaya başladı. "Neden bu yoldan girdin ki bizim mahalleye bu yoldan gidilmiyor." Umuttan ses yoktu. "Ah! Harika şimdi de beni kaçırıyor" diyen iç sesine gözlerini devirdi Derin, sonuçta Umuttu bu dalga geçer, sinirlerini bozar ama Derine zarar veremezdi. Ya da verebilir miydi? Ne zamandır Umut'a bu kadar güvenir olmuştu. "Aynı mahalledeyiz, hem aynı okuldayız, bu ona güvenmem için bir sebep, yabancı değil ki o" sonra başka bir ses yükseldi içinden "Tanışalı bir hafta olan bir adama bu kadar güvenmen ne kadar sağlıklı."

Tüm bu düşüncelerden onu ayıran Umut'un sesiydi. "Biraz deniz havası ikimize de iyi gelir" gülümsüyordu.

Gülümsemesine hayranlıkla bakan Derin az önceki tüm düşüncelerinden arındı ve derin bir nefes aldı ciğerlerine.

Umut arabayı tam denizin karşısına çekti ve pencereleri sonuna kadar açtı. O an Derinin aklına Seda geldi. Umut onu orada odasında bırakmıştı şimdi ise buradaydı Derinin yanında.

Bir şeyler değişiyordu sanki. Derin Umut'a güveniyordu, dönüp yüzüne baktı. Umut'un gözleri denizdeydi, sanki gözlerinin mavileri denizle birbirine karışmıştı. Ufak bir deniz vardı şu an yanıbaşında. Derin mavi gözü hiç sevmezdi ki neden hayran hayran bakıyordu Umut'un mavilerine sonra babası geldi aklına. Umut çok iyi baba olacaktı çünkü güven kokuyordu buram buram.

Umut başını çevirince maviler tüm heybetiyle içine çekti Derin'i. Umut ise anlam veremedi bu bakışa. Ama Derin o kadar dalmıştı ki bu anlamsızlığı fark edemedi.

"Biliyor musun" dedi sihirli bir sesle "ben babamı çok küçük yaşta kaybettim. Polisti babam Doğuda şark görevini yapıyormuş, annem sır gibi saklar babamı hangi şehirde görev yaptığını bile sonraları zorla öğrendim. Bir aşiretin kan davası yüzünden şehit edilmiş annem beni apar topar Bursa'ya getirmiş halbuki bizim Bursa'da kimsemiz yok anneannemler İstanbul'da yaşıyor ama annem kaçar gibi buraya getirmiş beni. Kendimi bildim bileli annem vardı sadece babam yoktu ve babama ait hiçbir şey yok. O kadar ihtiyaç duyardım ki ona bi fotoğrafına bi gülümsemesine ama sonra alıştım.

Aklıma hep 'acaba katilleri cezasını çekti mi? Vicdanları nasıl rahat?' gibi sorular gelirdi hala daha öyle ama sadece alıştım işte. Eskisi kadar acıtmıyor yokluğu. Ama hep küçük kaldım hep eksik hep yarım belki de  yarım bile değilimdir çeyreğim çünkü annem ne kadar güçlü durmaya çalışsa da yetemedi bize. Bu yüzden annemin yarısını da kaybettim yani çeyrek kaldım ben.
Bunları sana neden anlatıyorum bilmiyorum ama birine anlatmasam kafayı yerdim. En yakın arkadaşıma bile anlatamadım bunları bana ne gözle bakar diye düşündüm hep."

Umut ne yapacağını bilemeyerek baktı Derin'in gözlerine bu hikaye ona hiç yabancı gelmemişti tanıdıktı bir yerlerden öyleki buna benzer bir hikaye yüzünden bu şehirdeydi, bu sahilde ve Derin'in karşısında...

"Derin!" dedi ağır ağır "baban hangi şehirde görev yapıyordu?"

Derin anlam veremese de ağır ağır kafasını kaldırıp Umut'un mavilerine dikti gözlerini. Maviler endişeyle bakıyordu kahvelerine. Ne olmuştu ki hiçbir anlam veremedi Umut'un bu haline ve bir isim döküldü dudaklarından bu isimle Umut'un mavileri koyulaştı siyaha yakın bir hal aldı.
"Bitlis!"

"Bitlis mi!" Umut'un beyninde şimşekler çaktı ve o kelime beyninde yankılanmaya başladı.
"Bitlis!"...

VuslatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin