13/ O kimdi ki ?

296 14 3
                                    

HATIRLATMA

Elçin' i aramaya karar verdim. Telefonumu elime alıp numarayı açtım ve arayıp aramamkta kararsızken en sonunda bir anda gelen cesaret ile aradım.. Telefon uzun süre çaldı.. çaldı ve tam aramayı sonlandıracakken duyduğum erkek sesi ile yerimde kalakaldım.

Ve pat konuşma sonlandırılmıştı ve ardında darma dağınık ben ile mutfak vardı. Bulduğum her şeyi yerle bir etmiştim. Telefonda söylenen cümleyi tekrarladım.

"Elçin şuan müsait değil. Aradığınızı söylerim."

BARIŞ' TAN
Bir anda kafamda dönen kelimeler ile ne yapacağımı bilemez halde hala elimde olan telefonu mutfakta aptal aptal dikilirken rasgele bir yerlere fırlatmış ve az önce elimden attığım kupa da hala yerde sürüklenirken sinirle bir tekme attım. Bu sırada mutfakta bir o yana bir bu yana hareket ederken bir taraftan da adamın söylediği cümleyi tekrarlıyordum hatta ben tekrarlamasamda kafamda yankı yapıp duruyordu. Ve en önemlisi bu cümleyi söyleyen erkekti. Erkek.. erkek.. nasıl erkek olabilirdi. Kimdi bu ? Asıl önemli olan aklımdaki soru buyken Elçin' in, benim dediğim Kızıl Sonya' mın telefonunu o adam açmıştı. Yakın olmalılardı ki açabiliyordu ve bu soru şuan aklımı yeyip bitiriyordu. Artık mutfakta fırlatacak bir şey bulamazken derin nefes egzersizleri ile kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Mutfaktan çıkarken tekrar batırdığım mutfağa bakarken ellerim ile çenemi sıvazladım. Canım yanıyordu ve ben şuan aşırı tepki verdiğimin farkındaydım. Ama o kimdi ki ? Nasıl Elçin ' in benim.. benim dediğim Elçin Sonya ' mın telefonuna cevap verebiliyordu ? Ne hakkı vardı ? Lanet olsun diye bağırıp dururken o sinir ile üst kata yatak odama geçtim ve adeta kendimi fırlatırcasına yatağa attığım gibi ellerimi başımın altında birleştirip bakışlarımı tavana diktim.

Boş boş düşüncelerim ile tavanla bakışıyorken alt kattan gelen telefonumun çalma sesi ile nerede olduğunu bile bilmediğim telefonumu umursamadan sinirimi yatıştırmaya çalışarak gözlerimi kapattım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Boş boş düşüncelerim ile tavanla bakışıyorken alt kattan gelen telefonumun çalma sesi ile nerede olduğunu bile bilmediğim telefonumu umursamadan sinirimi yatıştırmaya çalışarak gözlerimi kapattım. Lanet olsaıca telefon susmuyordu. Hayır yani normalde duyulmayan bu telefonun sesi neden şuan duyuluyordu ? Biri bana açıklayabilir miydi ? Devreye giren iç sesim ile daha da sinirlendim. Çok biliyordu kendileri. Allah' ım sen yardım et galiba deliriyorum hemde ben yani. Kafamdaki aptal düşünceleri uzaklaştırmaya çalışırken tekarardan duyduğum telefonumun zil sesi ile sinir ile ayağa kalkıp yatak odamın kapısını kapatmaya kalktığımda farkında olmadan çarparak kapatmıştım. Elçin aklıma geldikçe resmen çıldırıyordum. Evine gitmeye karar versemde evine ilk ve sonndefa Emre ile gitmiştim ve hatta oranın Kızıl Sonya' mın aman yani Kızıl Sonya'nın evinin oldugunu bile bilmiyordum ki şuan o adreside hiç hatırlayamıyordum. Yani bu planım suya düşmüştü ve sakinleşemediğimi fark edince banyoma girdim ve hızla suyu açıp kendime gelebilmek amacı ile soğun suyun altına girdiğimde ilk önce irkilsemde daha sonradan vücudum alışmış ve dirilmiştim. Uzun bir süre soğuk suyun altında durmuş olmalıydım ki üşüdüğümü fark ettiğimde bornozumu giyip odama geçtim. Odama geçtiğim gibi omuzlarımda duran saç havlusunu yatağımın üzerine koyacakken onun yerine odada deri koltuğun üzerine doğru fırlattım. Kıyafet dolabıma yönelip sıradan bir tişört ve elime geçen ilk eşofmanı alıp üzerime geçirdim. Yarın sabah erken bir saatte toplantım vardı ve benim bir gram uykum bile yoktu. Bu sefer yavaşça yatağa yatıp gözlerimi kapamama rağmen uyuyamıyordum. Gözlerimi her kapattığımda kafamda dolanan Elçin' in telefonunu açan adamın lanet sesi dolanıp duruyordu. Böyle uyuyamayacağımı anladığımda kenarda duran kitabı alıp kaldığım yeri açıp okumaya başladım uzun bir süre sonra , tam tamına yarım saattir aynı sayfada aynı paragrafı okuduğumu fark edince kitabı yatakta boş kalan yere koydum ve içimdeki sinir kıpırtılarıyla oturur vaziyete gelip yumruk yaptığım sağ elimi sertçe yatağa geçirdim. Hızlı bir şekilde ayağa kalkıp alt kata inince dağıttığım mutfağı görsemde aldırmadan mutfağa girdim. Önüme gelen yerde devrilmiş halde duran sandalyeye hafifçe bir tekme savurup kahve makinesinin olduğu tarafa geçip hazır olan kahvemi kupama koyup bahçeye çıkmaya karar verdim. Yavaşça bahçeye açılan kapıyı açtığımda sertçe yüzüme çarpan serin rüzgar ile sersemlesemde rüzgara karşı tebessüm ettim. Rüzgarda benim gibi estiği gibi duruluyordu. Ama Elçin' in beni bu hale getireceğini nereden bilebilirdim ki ? Şuan kendi düşüncelerimde boğuluyordum ve bir an önce Elçin ile adam akıllı konuşmam lazımdı yoksa elimde olmayan şeyler yapacaktım. Her ne kadar sinirle dolup taşsamda hala Elçin ne yapıyor diye düşünüyordum. Çizim yapmam gerekirken ve aynı zamanda yarın sabah toplantım varken ben hala bahçede oturmuş esen rüzgar ile sağa sola sallanan ağaçlar ile başbaşa kalmış bir yandan ağaçları izlerken bir yandan da kahvemi yudumluyordum.

ELÇİN' DEN

Bu saatte yatarsan olacağı bu Elçin Hanım.
Hayır yani sana uyuyabileceğini falan düşündüren neydi acaba ? Uyuyamayacağını zaten biliyordun. Uzun zamandır sesi çıkmayan iç sesim devreye girince sinirle kendime tepki gösterdim. Tabiki de uyuyamazsın salak şey aklın kömür gözlü de. Galiba cidden aptaldım bir yandan aptal gözlü kim diye düşününce aklıma Barış' ın gelmesi ile tebessüm edince kendime saymakla meşguldüm. Aptal kızıl ne gülüyorsun kendine gel. Karşımdaki aynada yansımama baktım cidden iyi miydim ben ? Şuan kendi kendime konuşmak ile meşguldüm ve hiç iyi olmadığımın farkındaydım. Evet evet sıyırdım bencede. Sonuçta haklıyım ama o esmer adam amannn ne esmeri aptal adam olacaktı o. bir o kadar yakışıklı, ten rengine hayran olduğum adam diye hayranlıkla Barış' tan bahsederken kendime geldim. Her neyse işte aptal, ukala, soğuk, egolu adam. Sevilecek bir tarafı da yok. Ne gerem var yani bence hiç gerek yok saçmalık. Bu sırada devreye giren iç sesim aptal olmalıydı. Seviyorsun çünkü başka niye elin adamını düşüneceksin. Ne seviceğim onu be diye kendimi ikna etmeye çalışırken iç sesim tekrar devreye girmiştim. Seviyorsun salak hadi milleti kandırdın kendine yalan söyleme bari Kızılll. Kızıl ne be ? Sensin kızıl.
Tabiki de benim kızıl.. Saçlarım sağ olsun. Hem bir dakika beni bırak da ne seveceğim o öküzü sevilecek yanı mı var ? Sevmiyorum uleynn diye kendi kendimi yeşilçam senaryolarına bağlayıp dalga geçerken alt kattan gelen kapının zil sesi ile yerimde korkuyla sıçradım. Bu saatte hangi manyak acaba hayır yani şurada birazcık delirmeye çalışmak ile meşguldüm. Insan biraz müsade eder. Niye rahat vermiyorsunuz ? Bir müsade edin bende delirebileyim ama ayıp ya ayıp vallahi. Farkındaydın saçmalamıyordum kendime gelip topuklarımı yere vura vura alt kata inen merdivenlere yöneldim. Bir yandan hala söylenirken tekrardan çalan kapı ile patlama geldik işte diye bağırırken kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm kişi ile sevinçten kaynaklı bir çığlık attım hatta üstüne bir salaklık daha ekledim. O sevinçle çocukcağızın yüzüne sertçe kapıyı kapattım. Kapıyı kapattım mı dedim ben aynen aynen öyle yapmıştım. Allah ' ın iyice kafayı yedim galiba. Tekrardan kapı koluna uzanıp hızla kapıyı yeniden açıp karşımdaki her zaman hayranı olduğum benim hitabım ile kıvırcık çapkınıma mutlulukla sarıldım.

"Kızıl .. kızıl" turunçgilden adımı duyduğumda hala ona sarılı halde hafifçe kafamı kaldırdım.

"Ne ya özlemişim."

"Ta.. tamam da ben ellerinde can vermen için gelmedim. Hayır yani kaslarımla birlikte kollarında can verirsek vicdan azabından duramazsın ki ben senin için diyorum. He birde daha gencim o var."
Kahkaha atmasıyla ellerimi belinden çekip bir iki adım geri çekilip gözlerimi kısıp bakışlarımı Kerem' e yönelttim.

"Kalbini kırdın şuan." Suratımı asıp kapıyı kapatıp bir şeyler hazırlamak üzere mutfağa ilerlerken turuncum da beni takip ediyordu.

Sonya (Elbar) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin