9. Bölüm

643 83 10
                                    

Hatırlatma;

Hâla gitmediğini yeni anladığım bir zamanda kral söze girdi "Kazandınız, tebrik ederim..." Durdu "Ama benim buraya geliş sebebim farklı. Size söyleyeceklerim var..." Sanırım yine almıştık başımıza belayı.

-Lucy-

Uyandığım günden beri 3 gün geçti. Gerçi ondan öncede uyanmışım ama hatırlamıyorum. Juvia'nın anlattığına göre her akşam kalkıyor, hiçbir şey demeden tuvalete gidiyor, sonrada geri yatıyormuşum.

Şuan geceyarısına 6 dakika var. Yaklaşık birkaç dakika önce, her zamanki gibi rüyadan ter içinde uyandım. Ve yine küçük detaylar haricinde hiçbirşey hatırlamıyordum.

Derin bir nefes aldım ve beynimi yakacak derecedeki soruları bir kenara iterek sonra cevaplamayı tercih ettim. Manzaraya odaklanarak güzellikleri aklıma kazıdım. Yine o gökyüzünün rengini kendi rengi yapan göl yerinde sakince duruyor, yıldızların parıltılarıyla birlikte dev, düzgün daire şeklindeki dolunayı ve yaprakları kendi içine alıyordu.

Kafamı manzaradan çekerek odaya baktım. Karanlık olduğu için neredeyse hiçbir şey görünmüyordu. Kapının hafif aralığından yere serilen ince beyaz ışık bile odayı loş ortama çeviremiyordu. Kafamı yeniden cama çevirdim.

Aklıma gelen çılgınca fikir ile gözlerim parıldadı. Üzerime kısaca baktım. Hastane kıyafetine benzeyen elbise ile çıkamazdım. Odada hazır kimse yokken kolumdaki serumu yavaşça çıkardım. Erza'nın getirdiği siyah çantaya doğru hızlı ve sık adımlarla ilerledim.

Sınavdan sonra ikimizinde üstü batmıştı bir de bir süre burada kalacağımızdan hepimize birkaç parça kıyafet getirmişti. Çanta; kapının yanındaki kahverengi, eski, cilalı, bir masanın üstündeydi ve kapı aralığındaki ışıktan faydalanabiliyordu. Çantanın fermuarını ses çıkartmamak için yavaşça açtım. İçinden rastgele bir takım alarak çantayı aynı hızla kapattım.

Üstümdekileri, yaralarımın el verdiğince hızla çıkardım. Masanın üzerine koyduğum kıyafetleri inlememeye çalışarak giydim. Sonunda sandeletlerimi de giydiğimde ter içindeydim.

Anahtarlarımı da alarak tek adımda kapıya ulaştım. Kapıyı hafifçe aralayarak dışarı kafamı uzattım 'Temiz. Hadi yürü.' Parmak uçlarımda yükselerek hafif hafif duvardan tutunarak koridor boyunca yürüdüm.

Köşe duvardan gideceğim yeri kontrol ettim. Hiç kimse olmadığına kanâat getirdiğimde, saklandığım yerden çıkıp merdivenlerin başına kadar aynı hızla yürüdüm.

Merdivenlerin başına geldiğimde, korkuluklardan tutunarak merdiven boşluğuna baktım. Yavaş yavaş meşeden yapılmış merdivenlerden inerken etrafı gözlemeyi de unutmuyordum.

Uzun -gerçekten çok uzun- olan merdivenler sonunda bittiğinde, daha önceden bulduğum, küçük, eskidiğinden ve nemlendiğinden dolayı yosunlaşmış, arka bahçe kapısına doğru heyecanla yürüdüm.

Eski kapıyı yavaşça, ardına doğru açtım. Burayı henüz yakından doğru dürüst inceleme şansım olmamıştı. İçeriye adımımı atmadan önce yavaşça sandeletlerimi çıkararak elime aldım ve yumuşak, karanlığa rağmen koyu yeşil rengiyle parlayan çimenlere yavaşça bastım. Çok güzel hissettiriyordu.

Bir iki adım daha atarak vücudumu içeri soktuğumda eski kapı hızla arkamdan kapandı. İrkilerek, refleks olarak kapıya baktım. Sonra içime derin bir nefes çekerek rahatlamaya çalıştım. Nemli çimlerin kokusu harikaydı. Hafif toprak kokusu ve gölün kokusuda öyle...

Yavaşça, etrafı inceleyerek gölün kıyısına geldim. Dizlerimin üzerine çöktüm, tek elimi çimlerin içine daldırdım ve diğer elimle pürüzsüz gölün yüzeyine elimi değdirdim. Su soğuktu ama bunu umursamadım. Elimi hafifçe hareket ettirerek şekiller çizdim. Elimin etkisi ile çıkan biçimli daireler suyun yüzeyinde büyüdü ve en sonunda kayboldu.

Birden yakınlardan güçlü çan sesi duydum. Elimi gölden hızla çektim ve çevreye baktım. Etrafıma bakınıyordum ama görünürde hiçbirşey yoktu. "Bam!... Bam!... Bam!..." Suyun şırıltılı sesini duyduğumda hemen göle döndüm.

Gözlerimi kocaman açarak gölün dibinden ateş böceği gibi parıldayan ışıkların çıkışını izledim. Muazzamdı. Sanki gölde ölen ateş böcekleri suyun dibinde yeniden canlanıp yüzeye çıkıyorlardı. Suyu dalgalandırmadan, en ufak bir kırışıklık yapmadan...

Yükselen ışıklara bakarken birden gözüm etrafımızı çevreleyen şeffaf, su baloncuğu gibi duran şeye takıldı. Bu şeyin burada olmadığından emindim. Kapladığı yerleri izledim. Sol tarafın bir kısmının boş olduğunu ve yavaş yavaş oluştuğunu farkettiğimde haklı olduğumu gördüm.

O oluşmayı bitirince çiçekler parıldadı birden. Kristal gibi ışık saçan çiçeklere sanki etobur bitkiymişçesine bakıyordum. Hoş bir melodi etrafa yayılırken yerimde duramıyor, bir o yana bir bu yana yürüyerek etrafı büyük bir dikkatle inceliyordum. Parıltılar arada sırada etrafımda dönerek dans etmeye devam ediyordu.

Bende melodiye eşlik etmeye, etrafımda dönenerek hafifçe dans etmeye başladım. Rüya gibiydi...

Kahkahalarıma engel olamıyordum. En sonunda dans etmeyi, kahkaha atmayı sonlandırdım. Çok susamıştım. Küçük adımlar atarak göle doğru yürüdüm. Her bir adımımda parlayan çimenler çıplak ayaklarımı gıdıklıyor, parmaklarımın arasına giriyor, toprak ve çim kokusu veriyordu.

Gölün yanına geldiğimde diz kapaklarımı, çimenleri ezerek yere koydum. Tek elimi, gölün kenarındaki uzun çimenlere geçirdim ve ip gibi onlara tutunarak göle eğildim. Diğer elimi suya daldıracaktım ki yansımam dikkatimi çekti.

Çikolata kahvesi gözlerim yerine, dikkatli balkınca içinde sarı renkte alev alan yıldızlar olan, boşluk mavisi tonunda tanıdık gelen gözler, teni parlak ve benim tenimden birkaç ton daha açık olan, ben olan ama bana pek benzemeyen yansımamı yeni görüyordum. Şaşkınlıktan donakalmıştım.

Elim hâla havada asılı duruyordu. Bunu farkettiğimde elimi yavaşça geri çekecekken yansımam benim yaptığımı yapmayıp kaşlarını çattı elini hızla gölün içinden çıkardı ve bileğimden tutarak beni hızla göle çekti.

Zaten dengesiz duruyordum, bu yüzden kolay devrilmiştim. Gölün içine hızla giriş yaptığımdan, yaz sıcağına rağmen buz gibi olan suyun etkisine girip anında dişlerim titreyerek üşümeye başladım.

Gözlerimi yavaşça açtım ve etrafıma bakındım. Bileğimi tutan sıcak birşey hâla vardı ama göremiyordum. Beni gölün en dibine çekerken dermansızlığımdan birşey yapamadım. Nefessizlikten akciğerlerim yanmaya başladığında göğsümdeki son nefesi istemsiz bir şekilde verip bir kabarcık şekline bürünüp yukarı çıkmasını izledim.

Son hatırladığım ise gözlerimin kararıp kapanması ve ben ağızımı açmadığım halde benim sesimle söylenen bir şarkı duyduğumdu.

Dileklerin içinden,
En güzelini seç prenses...

Devam edecek...






Tanrıça (NALU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin