12. Bölüm (Part 2)

525 57 32
                                    


Hatırlatma;

Düz bakan zümrüt yeşili gözleri benim kararlılıkla dolu bakışlarımla buluştu. Karşımdaki kişiyi tanıyordum "Dört Prensten Natsu."

-Lucy-

Kısacık bir süre içinde olan, fakat benim utangaçlığım yüzünden daha uzun sürmüş gibi gelen zaman aralığında; beni baştan aşağı süzmüştü.

Normalde utangaç değilimdir, ama bu; biri beni süzünce yada dik dik bana bakınca değişiyor. Utangaçlıktan çok rahatsız edici oluyor diyebilirim. Belki; karşımdaki kişinin bir prens olmasındandır, ya da sadist.

Sakura saçlı çocuk; sanki aklına bir şey gelmiş gibi irkildi ve hafif bir şaşkınlıkla dolu olan bakışlarını aniden bana çevirdi

"Sen şu; arenada kendini 28 kez ard arda kılıçlayan sonra kapanmamış dikişlerinle sonsuz göle, havada takla atarak atlayan ve orada rahatça yüzen, manyak kızsın!"

İşaret parmağını, sanki ben suçluymuşum gibi bana doğrulttu ve aşağı yukarı salladı. Sen de sadistsin, ama biz birşey diyor muyuz? Elbette bunu yüksek sesle söylemedim. Pardon söyleyemedim çünkü... yemedi.

Hâla bir şey söylemediğimi fark ettim "Y-yirmi sekiz kez mi? Manyak mı? Afedersiniz beni başka bir kişiyle karıştırıyorsunuz sanırım." Dikleşti

"Kendine kılıç sapladığını mı inkâr ediyorsun? Gölde yüzdüğünü mü? Manyak olduğunu mu?" İdam edilmesi gereken mahkumların cellatı olduğunu mu inkâr ediyorsun? Bundan zevk aldığını mı? Bunu gönüllü yaptığını mı?

Yamukça güldüm "Yani evet sapladım ama 28 kez değil. Ayrıca göle takla atarak atlamadım, ayağım kaydı ve düştüm." Araya hemşire girdi "Efendim, ben izninizle gideyim."

Aniden gözlerini ona çevirdi. Kızgınlıkla bakan bakışların altında; ateşe deyen kelebeklerin kanatlarının, alevlenip sonrasında kül olup yok olması gibi yok olan merhamet vardı. Açıkçası gıcık-sana acımaya başlamıştım.

Onu anlamıyordum, yüksek rütbede olanlara karşı hem korkusu hem de asla bitmek bilmeyen bir zaafı vardı. Sarayı, yaralarımı bahane ederek gezerken, her seferinde bu kızın ince çıkarmaya çalıştığı ama cam tabağı çiziyormuşcasına çıkan korkunç sesini duyuyorum. Tabii birileriyle flört ederken...

"Sen biraz önce neden küfür ediyordun?" Hemşire başını eğdi ve bana baktı. Hatta prensin bile göz ucuyla beni süzdüğüne yemin edebilirim

"Ş-şey efendim, b-benim ayağıma masa çarptı-" Sözünü keserek aniden ona doğru küçük bir adım attım "Masa mı çarptı? Daha demin bana zorla şırıngayı batırmaya çalışan ve bu sırada bana atmaya çalıştığı ama benim çekildiğim için etrafa büyü topları ile zarar veren kişi mi bunu söylüyor?"

Derin bir nefes aldım ve sakin bir sesle devam ettim "Eğer en başında sen rica ettiğimde dışarı çıksaydın bunların hiçbiri olmayacak-" hemşire sözümü kesti "Efendim kafasını çarptı, yanlış hatırlıyor olmalı." Kafamı iki yana bıkmış gibi salladım.

Prens onun başka birşey söylemesine izin vermeyerek konuştu "Yalan söylediğin bariz ortada..." Bana sırıtarak baktı "Değil mi?" Beni yeniden süzdü "O gayet sağlam görünüyor." Ona anlamayan gözlerle bakarken o, hemşireye döndü "Hasta bir insana eziyet, saldırmak ve istemediği birşeyi ona zorla yapmaya çalışma..."

Tanrıça (NALU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin