8. BÖLÜM (Kesit 2)

648 82 26
                                    

Hatırlatma;
Anahtarı geri yerine astıktan sonra karnındaki kılıcı yavaş yavaş karnından çekti. Kanlı kılıç yere düştü, altın rengi uzun sarı saçları olan kız da.

-Lucy-

Bir ses duyuyorum. İnce nazik bir kadın sesi. İlkbaharda, sallanan yaprakların arasındaki, neşe ile şakıyan kuşun şarkısı gibi mutlu, yaz yağmuru kadar ılık, kışın soğuk toprağın üzerinde donarak ölmekte olan tüyleri birbirine karışmış kirli kediyi sıcak evine alarak sahiplenen biri gibi merhametli.

Ama ne dediğini, ne fısıldadığını duyamıyorum. Dipsiz bucaksız bir karanlığın içinde yatıyor ve usulca aşağı düşüyorum. Sarı uzun saçlarım düşmenin etkisiyle havada dalgalanıyor, arada sırada yüzüme sertçe gelerek canımı yakıyordu.

Gözlerimi kapatıp sese odaklandım. "Lucy..." dakikalarca belki saatlerce dinledim sesi. Ama anladığım tek şey kadının cümlelerinin içindeki 'Lucy' kelimeleri oldu. Daha dikkatli dinlemeye çalıştım "Yıldızlar sönmemeli... karar... ruhların sahibi..."

Gözlerimi açtım. Sadece kadın konuşmuyordu! Başka birileri de konuşuyordu! Birden tam karşımda bir yıldız parladı. Sönük sarı-mavi ışığına rağmen çok güzeldi. Karanlığın içinde âdeta 'Buradayım!' Diye çığlık atıyordu.

Sonrasında ise çıkan kıvılcımın etrafa dağılması gibi diğer yıldızlarda yandı. Teker teker, sakince, yavaşça... Büyüklü küçüklü yıldızların hepsi çeşitli renklerle parladıktan sonra etrafta çok güzel, insanı hayran bıraktıracak hatta tekrar görmek için yalvaracağım bir manzara oluştu.

Gökkuşağının her bir renginden ve tonlarından çalınmış renkler ile parlayan yıldızlar gökkuşağından geriye sanırım sadece siyah rengi bırakmıştı. Sıcak ışıkları tenimi ısıtmıştı. Gözlerimi hafifçe kıstım. Hâla düşüp düşmediğimi bilmiyorum ama saçlarım dalgalanmayı kesmiş, bedenimdeki yük kalkmıştı. Âdeta bir kelebek kadar hafiftim. Tanıdık bir ses duydum o fısıltıların içinden "Ölmeyeceksin. Ölemezsin."

Yıldızlar bir anda daha fazla parladılar. Patlayan bir florasan lambası, çakmağı çaktığımızda o ilk çıkan ışık, büyü yaparken anahtarımdan gelen o kör edici ama güzel ışık gibi...

Gözlerimin önünden yıldızlar, renkler, kulağıma dolan fısıltılar gitmişti "Ne zaman uyanır?" Levy-chan... "Juvia bilmiyor... Ama Lucy'nin uyanacağından emin. O yıldız ruhlarını ve arkadaşlarını bırakıp gitmez." Sağ kolum, sanki dirseğimi sertçe duvara vurmuş gibi sızlıyordu.

Gözlerimi açmaya çalışıyordum ama işe yaramıyordu. Sanki göz kapaklarımı zımbayla zımbalamışlar, üzerine güçlü bir yapıştırıcı dökerek işi sağlama almışlardı. Odada bir kişi daha vardı. Nefes alış-verişlerişlerini duyuyordum.

Bir süre boğuk, yoğun bir sessizlik odaya hakim oldu. En sonunda gözlerimi açmaya çalışmaktan vazgeçip Levy-chanın, Juvia'nın ve odadaki kim olduğunu bilmediğim bir kişinin sessizliklerini dinledim, bana bakan bakışlarının yoğunluğunu tattım.

Sonra kapı yavaşça açıldı. İçeriye biri girdi ve herkes ayağa kalktı. Bunu sandalyelerin yere hafifçe sürtmesinden anlamıştım "Kral-" anlaşılan kral gelmişti. Kral kalın ama kısık Levy-chanın sözünü kesti "O nasıl?" Odadaki kim olduğunu bilmediğim kişi derin bir nefes aldı "Aynı. Değişen birşey yok." Erza... Daha önce neden aklıma gelmedi ki?

Acaba ona birşey olmuş muydu? İçime, bir güneşin doğuşu gibi şüphe doğdu "Bir hafta oldu ve o daha gözünü bile açmadı." Bir hafta mı "Tabii uyanmaz sizi aptallar! Onu bir rahat bırakmadınız ki!" Bu kadını farketmemiştim. Gözkapaklarımla yeniden savaşmaya başladım. Hadi ama! Gözlerimi açmak bu kadar zor olmamalı.

Sonunda gözlerimi aralamayı başarmıştım "Lu-chan uyandın!" Gözlerimi, hâla patlayacak gibi sızlayan sağ koluma çevirdim "Acıyor..." serum takılmıştı. Diğer elimi serum iğnesine götürecekken bir el, elime sertçe vurdu "O elini çek ordan aptal insan!" Elime vuran kadına baktım.

  Parlak pembe saçları, kırmızı yaşlı gözleri beyaz kırışık teni ile anne havası yaratsada sinirli bakışları ile bunu huysuz komşu tipine çekiyordu "Porlyusica-san, durumu ne?" Kadın gözlerini Juvia'ya çevirdi "Birkaç hafta bu sarayda kalsın. Durumu ağır. Kılıcı çok derine saplamış. Onu gözetim altında tutmam gerek." Erza'ya çevirdi gözlerini "Ayrıca seninde sargın değişmeli. Gel benimle."

Erza, Porlyusica denilen kadınla birlikte çıktı. Çıkmadan önce ikiside bana ufak bir bakış atmışlardı "Nasıl hissediyorsun Lu-chan?" Kısık gözlerimi Levy-chana çevirdim ve ona kocaman gülümsedim "İyiyim, sadece kolum biraz ağrıyor, o kadar. Erza nasıl?"

Merak dolu sesim kısık çıkmıştı ama duyduğuna eminim "Sağ kolu çıkmıştı. Birkaç kaburgası çatlak olduğunu söylemişlerdi. Derin ve küçük yaraları var." Kafamı salladım.

Aklıma aniden beni düşünce okyanusumda boğacak büyüklükte bir soru geldi. İçimdeki kuşku, soramadığım, sormadığım her saniye, mikrop gibi çoğalıyor her bir hücreme bulaşarak bütün vücuduma yayılıyordu.

Düşünce okyanusumda boğulmadan önce ağızımı açtım ve o can alıcı sorumu sordum "Yendik mi?" Juvia ve Levy-chan kafalarını kaldırıp göz teması kurmamızı sağladı. Sonra Jubi gülümseyerek girdi söze "Evet kazandınız. O tuhaf aleti darmadağan ettiniz."

Hâla gitmediğini yeni anladığım bir zamanda kral söze girdi "Kazandınız, tebrik ederim..." Durdu "Ama benim buraya geliş sebebim farklı. Size söyleyeceklerim var..." Sanırım yine almıştık başımıza belayı...

Tanrıça (NALU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin