11. Bölüm (Kesit 2)

566 66 19
                                    

Bölüm geç geldiği için özür dilerim okur-chanlar! Her neyse... İyi okumalar*-*

Hatırlatma;

Gözleri şaşkınlıkla açıldı mavi saçlı kızın "Hayır, Juvia'nın yanında değildi. Odasında yok mu?" Kafasını olumsuz anlamda sallayan kıza bakarken Lucy'nin nerede olabileceği ile ilgili tahminler yürütmeye çalıştı.

-Lucy-

Elimdeki anahtarlara gülümseyerek baktım. Onları eteğimin yanına, geri yerlerine koyduktan sonra yansımamın yanına gittim "Teşekkür etmene gerek yok zaten benim yüzümden kaybetmiştin."

Kuruyan dudaklarımı yalayıp konuşmaya başladım "Yine de yardım ettin. Sadece özür dileyip, 'bilmiyorum' diyebilirdin. Teşekkür ederim." O sırada ince bir sesin adımı seslendiğini duydum "Lucy!"

Bu küçük(!) bahçedeki hoş ışık (dans(?)) gösterisi bitmişti. Birden: tahta, küflenmiş, eskimiş ama yine de işlemeleri güzelliğini kaybetmemiş kapı hızlıca açıldı "Jubi?" Juvia derin bir nefes aldı "Lucy, Juvia o göle atladın zannetti. Çok korktu."

Gülümsedim "Atlamadım ama..." astığım anahtarları tekrar elime alarak yüz hizama kadar kaldırdım "Bulmuşsun!" Yanıma koşarak koluma girdi "Nasıl bulduğunu Juvia'ya detaylıca anlatıyorsun. Ama önce seni arayan herkese haber vermelisin." Dudaklarım hafif aralandı "Ne?"

Kolumu bırakarak karşıma geçti "İlk Erza fark etti." Biraz durdu. Sonra ağzını birşey söyleyecekmiş gibi açtı, kapattı. Kararsız kalmış gibiydi. Merakımın arttığını anlatmak istercesine gözlerimi ondan çekmeden kafamı hafif yana çevirdim "Lucy, Juvia sana birşey söylemek istiyor. Ama sır olarak kalmasını istiyor."

Kafamı salladım "Söyleyebilirsin Jubi. Sen istemediğin sürece kimseye söylemem." Juvia yerinde biraz kıpırdandı sonrasında kelimeleri yutacak kadar hızla konuştu "Juvia bu sarayda daha fazla kalmak istemiyor. Kralın teklifini kabul etmek istemiyor..." derin bir nefes aldı. E taramalıya bağlarsan tabi nefessiz kalırsın. Bu sefer sakin bir şekilde konuştu "Lucy eve geri dönüceğiz değil mi?"

Gülümseyerek ona sarıldım "Evet Juvia, geri dönüceğiz. Bu sarayda kaldığımız sürece başımıza gelen olay sayısı artıyor. Diğerlerininde aynı fikirde olduğuna eminim." Erza'yı ve Levy-chan'ı düşündüm "Olmasalar bile hepimizin kabul ettiği ortak bir karara varacağımıza eminim." Derin bir nefes aldık.

Fısıldadım "Herşey düzelecek." Ayrıldığımızda yine kolkola girdik. Jubi genişçe gülümsedi "Hadi anlat Juvia'ya." Kıkırdadım ve geçici odama çıkarken anlatmaya başladım...

-Yazar-

Sakura saçlı çocuk sabahtan beri buradaydı: sarayın batı kısmında zemin katının bir üstünde olan kapısı her daim kilitli, yalnızca belirli kişilerin girebileceği bir yer.

Belirli kişilerin girebilmesine rağmen oldukça kalabalıktı. Tahta bar tezgâhından kafasını kaldırıp ela gözleriyle etrafa göz gezdirdi. Şarkı söyleyenler, içki içenler, dans edenler, ciddi meseleler konuşanlar -artık ne kadar ciddi ise (!)- vardı.

Mavi-beyaz tüylü, konuşan kedi sakura saçlı adamın kolunu dürttü "Natşu, hadi odana gidelim. Sabahtan beri buradayız ve birşey yaptığımız yok. Zaten birazdan burası boşaltılacak." Natsu oturduğu yüksek tabureden hızla kalktı "Haklısın Happy! Hadi g*t lalesinin yanına gidelim." Happy beyaz kanatlarını, kendi büyüsünü kullanarak ortaya çıkardı "Aye!"

***

"Wendy, Gray nerde? Heryeri aradım, nereye gittiyse donsuz lale." Wendy sakura saçlı ağabeyine anlamaz, bir o kadar da şaşkın bir şekilde baktı. Sonra kafasını iki yana sallayarak "Bilmiyorum..." Dedi.

Sonra etrafına bakınmaya başladı. Natsu karşısındaki kızın birşey aradığını fark etti "Sorun ne Wendy?" Wendy etrafına dikkatle bakmaya devam ederken Natsu'nun sorusunu cevapladı "Şey ben; sarı saçlı, kahverengi gözlü bir kadını arıyordum. Gördünmü acama Natsu-nii?"

Şimdi anlamaz bakışlar gönderme sırası Natsu'daydı "Sarı saçlı kadın? Bu saraydan biri mi?" "I-ıh. Generalin yakaladığı 4 kızı hatırlıyor musun?" Natsu bir süre düşündü "Hayır." O sırada Happy araya girdi "Natşu hani arenada kendine kılıç saplayan sarışın manyak bir kız vardı ya..." "Haa! O mu? Ne oldu ki ona?"

Wendy derin bir nefes aldı "Kimse bilmiyor. Porlyusica-san'ın ağızını da bıçak açmıyor. Kendisininde bilmediğini söylüyor." "Neyi?" Wendy konuya ortasından daldığını ve karşısındakinin konuyu zerre bilmediğini yeni fark etti "Özür dilerim Natsu-nii. Ben senin bildiğini sanıyordum o yüzden ortasından başladım anlatmaya." Natsu'nun kendisini pür dikkat dinlediğini fark ettiğinde sakura saçlı çocuğa sorusunu yöneltti "Baştan anlatmamı ister misin Natsu-nii?" Kafasını salladı Natsu. Zaten şuan bol bol boş vakti vardı. Bu şekilde biraz zaman öldürse hiç fena olmazdı "O kılıcı çıkardıktan sonra...

***

Gel gelelim Porlyusica'ya... "Söylememekle hata mı ediyorum acaba?" Kısa boylu seyrek saçlı adam konuştu "Aynısını bende düşünüyorum Porlyusica."

Kadın histerik bir şekilde güldü "Söylememeye devam edersek kendileri acı çekerek öğrenecek Makarov, Ona ve arkadaşlarına acı çektirerek öğretecek. Yavaş yavaş. Ve belki herkesi suçlayacaklar." Adam tek gözünü açtı "Saraya düşman olurlar diyorsun yani."

Kadın devam etti "Düşman olurlarsa altından kimse kalkamaz. Kimse. Ne sen, ne ben, ne de bu dünyadaki en güçlü kişi ya da nesne. Kalplerindeki iyiliği ve sonsuz sevgiyi taze tutmalılar. Ben de buna güvenerek söylemiyorum."

Kadın derin bir nefes aldı "Bu sarayda durmaya devam ettikleri sürece kaderlerini değiştirme şansları var; eğer sarışın kız iyileşince giderlerse yanlarına onları da götürür. Çünkü o iyi olana kadar hepsi tanışmış olur. Bu yüzden 'kimse' diyorum."

Yaptığı: yeşil, şeffaf, iyileştirici etkisi olduğunu düşündüğü sıvıyı, hafifçe, daire çizerek salladı. Sanki aklına birşey gelmiş gibi, hızla kafasını; elindeki sıvıya çevirdi "Bu, bu kadar şeffaf olmaması gerekiyordu."

Tahta, üzerine cila veya boya sürülmemiş, asit maddelerin yaptığı izler ile kaplı, yaklaşık 15 kişinin sığabileceği büyüklükteki masanın, sağ köşesinde bulunan, kırmızı sıvıyı yavaşça eline alarak; yeşil sıvıya 1 damla yavaşça damlattı.

Yeşil sıvı anında siyahlaştı ve hamur kıvamına geldi. Kızıl gözlü kadının elindeki 'şey' elinin titremesinden dolayı yere düşerek, dışındaki camının paramparça olmasından istifade ederek, yere iyice yayıldı "Hayır..."

Yaşlı adam iki gözünü birden açıp, şaşkınlıkla bir kadına, bir de yerdeki siyahımsı şeye bakıyordu "Ne-" "Kıza her gün bundan verdim ben!"

Arkada onları dinleyen ve dinledikçe sırıtan davetsiz misafirden habersiz bir şekilde herşeyi konuşmuş tüm bilgileri ortaya dökmüşlerdi...

Tanrıça (NALU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin