Nerde kalmıştık? En son ben tekrar hazineyi alabilmek için, kazdığımız çukura gidiyordum. Ama tek başıma gitmek, bana biraz korkutucu gelmişti. Bu yüzden gitmekten vazgeçtim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Geri dönerken, mahallenin başıboş gençlerini gördüm. Bu gençler akşama kadar toplanıp, lak lak eder, birbirlerine ne kadar korkusuz olduklarından bahsedip dururlar. Mahalleli bunlara, maskeli beşler diye lakap takmışlardı. Biri Şişko Necati, işi gücü yemek yemek. Biri Tilki Selim, çetenin en kurnazı, Cüce Selami var, görseniz ufacık boyu var. Herkese posta koyar, ama hep dayak yer. Yakışıklı Kenan, ulan bu herif bu yakışıklılıkla bu çeteye neden dahil oldu hiç bilmiyorum. Mahallenin bütün kızları peşinde, ama bu herif, gece gündüz bu çeteyle takılıyor. Top mudur nedir anlamadım? Ha bide Avanak Rıza var. Bu çoçuk aynı bizim rahmetli Şakir. Safın önde gideni. Çete bütün pis işlerini buna yaptırır.
Aklıma bir fikir gelmişti. Eğer bu korkusuz, başı boş beşliyi kandırabilirsem hazineyi ele geçirebilirdim. Beni de severlerdi zaten. Ne zaman görseler selam verip, halimi hatırımı sorarlardı. Hemen yanlarına gittim. Selam verip, konuya girdim.
"Gençler hele bir dinleyin beni" dedim. Hepsi pür dikkat beni dinlemeye başladılar.
"Bakın gençler, benim bir yerde bildiğim, gömülü bir hazine var. Ama tek başıma gidip almayı istemiyorum. Bilirsiniz sizi de çok severim. Diyorum ki, hep beraber gidip hazineyi alsak, sonra da aramızda pay etsek. Ha ne dersiniz? Hem sizinde işinizi görür" diye devam ettim. Hepsinin gözleri parlamıştı. Sişko Necati, salyalarını akıtarak;
"Kabul ediyoruz" dedi. Tilki Selim, Şisko'ya;
"Sus lan bir. Biz bir şey demedik daha" dedi ve bana dönerek devam etti;
"Abi iyi hoş diyorsun da, bu işte bir aksilik falan çıkmasın? Başımız falan belaya girmesin?" diye sordu. Bunu sormasını bekliyordum. Aslında beklediğim soru buydu. Çünkü cevabım hazırdı.
"Oğlum, hani lan siz mahallenin en korkusuz gençleriydiniz? Ne oldu şimdi,neden korktunuz?" diyerek, ikna etmek için damardan girdim ve başardım da. Çünkü bu manyaklar korkaklıkla itham edildiklerinde, deliye dönerler. Hepsi kabul etmişti. Onlara gece saat 03:00 sıralarında çalıştığım eski marangozhane de buluşacağımızı söyledim.Gece 03:00 olduğunda marangozhanenin önünde buluştuk. Ellerimizde kazma küreklerle, sarmaşıkların olduğu yola doğru, araçla ilerlemeye başladık. Yolda, acaba bunlara cin'den bahsetsem mi diye düşündüm, ama söylemekten vazgeçtim. Belki de cin gitmiştir. Neyse, az sonra vardık sarmaşıkların olduğu bölgeye. Fakat ortada sarmaşık falan yoktu. Ama burası olduğuna adım gibi emindim. Korkmaya başladım. Aslında sarmaşıkların olmaması bir nevi iyi olmuştu. Sarmaşıkların kaybolduğu bölgeyi de geçtikten sonra, daha önce kazdığımız bölgeye gelmiştik. Çukur olduğu gibi açık duruyordu.
Çete bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Yakışıklı Kenan, bana sinsi sinsi bakarak;
"Abi hayırdır, sarmaşıklar var dedin ama sarmaşık falan yok ortada, şimdi de bu çukur? Neler oluyor abi" diye şüpheli bir şekilde sordu. Çaresiz, her şeyi anlatacaktım.
"Bakın çocuklar, ben daha önce buraya eski patronum ve iş arkadaşlarımla gelmiştim. Fakat içerdeki hazine bir cin tarafından korunan, osmanlıya ait büyük bir hazine. Patronum ve iş arkadaşlarım, cin tarafından öldürüldü. Ama ben cin'den bir şekilde kaçarak kurtuldum. Hatta hazineyi de gördüm. Size yemin ederim ki içerdeki hazine torunlarımızın torunlarına bile yeter. Korkarsınız diye size cin'den bahsetmedim. Ama artık her şeyi biliyorsunuz. Gelmek isterseniz hazine bizi bekliyor ama geri gitmek isterseniz sizi tutamam. Ama benim o hazineyi almam lazım. Çünkü evleneceğim. Evet şimdi son kararınız nedir?" dedim. Hepsi birbirlerine baktıktan sonra, benden müsade isteyip ufak bir toplantı yaptılar.Toplantıları bittikten sonra, cüce Selami;
"Tamam abi, biz varız" dedi. Çok sevinmiştim. Hemen çukurdan içeri girdik. Elimizdeki fenerler sayesinde, önümüzü görerek yürümeye başladık. Yürümeye devam ederken, avanak Rıza birden çığlık atarak bağırmaya başladı. Arkamızı dönüp baktığımızda, avanak Rıza'yı yere kapaklanmış bir vaziyette bulduk. Ben onu yerden kaldırmak isterken, yerde gördüğüm insan iskeletleri gözüme çarptı. Büyük ihtimalle bu iskeletler patronumun iskeletleriydi. Çünkü cin, bizim patronu burda öldürmüştü. Diğerleri görmesin diye iskeletleri hemen yok ettim. Yürümeye devam ettik. Geçen sefer gelip kazdığımız yerler, hiç bozulmadan, aynı şekilde duruyordu. Bir süre sonra burnumuza kötü kokular gelmeye başlamıştı. Kokunun nerden geldiğini bilmiyorduk ama koku resmen burunlarımızı yok etmişti. Kokudan dolayı ilerleyemiyorduk. Tilki Selim kokunun nerden geldiğini bulmak istediğini söyleyip, kokunun izini takip etmeye başladı.Az sonra korkudan fal taşı gibi açılmış gözleriyle, koşarak yanımıza geldi. Nefes nefese kalmış bir vaziyette bize bir şeyler söylemeye çalıştı.
"Ooordddaa öööölü var aaaabiii" dedi. Hemen gösterdiği yere gittik. Gördüğüm manzara midemi alt üst etmişti. Cin bizim Şakir'i çengelle boğazından asmış. Sinekler çocuğun bütün vücudunu yemiş, sadece yüzünü bırakmışlar. Maskeli beşler, bu manzarayı görünce geri gitmek istediklerini söylediler. Buraya kadar gelmişken geri gitmenin saçma olduğunu söylediysem de dinletemedim. Mecburen bende onlarla geri gidecektim. Tam arkamızı dönüp gideceğimiz sırada, bir de ne görelim, bizim Trabzonlu İdris. Hani şu benim eski iş arkadaşım. Canlı kanlı önümüzde duruyordu. Ben korkudan altıma işemiştim bile. Zar zor "İdris" diyebildim. Gözlerini hiç kırpmadan bana bakıyordu. Sonra sağ elini havaya kaldırdı. Havada daireler çizdikten sonra, tırnaklarını şişko Necati'nin göbeğine geçirdi. Necati'nin göbeğindeki yiyecek ve içecekler tırnak darbesiyle dışarıya fırladı. Ben hemen "Kaçın!" diye bağırdım.Ben, Selim, Kenan ve Selami hemen koşmaya başladık. Fakat avanak Rıza o kadar çok korkmuştu ki, olduğu yerde kalakalmıştı. Ben koşarken arkama baktığımda, cin çoktan Rıza'yı öldürmüştü. Önüme döndüğümde bir şeye tosladım. Arkamdan gelen Selami ve diğerleride bana. Ayağa kalkıp, çarptığım şeye baktığımda, bu kez de hoca'yı gördüm. Hani şu muskalı hoca vardı ya, içine cin girip, bizimkileri öldüren hoca. Yine gözleri yoktu ve sanırım cin yine içindeydi. Ama bu nasıl olur? Ben bir tane cin var diye biliyordum. Fakat hem İdris hem de hoca'nın içinde cin vardı. Ve bizi köşeye sıkıştırmış şekilde üzerimize geliyorlardı. Galiba bu kez sonumuz gelmişti. Kaçacak en ufak bir yerimiz kalmamıştı.
Tam o sırada aklıma bir fikir geldi. Cinler geldiği anda, hemen Selim'in üzerine basıp, hocanın içindeki cinin üzerinden atladım ve kaçmaya başladım. Korkudan arkama bakamıyordum ama Selim ve diğerlerinin ölüm çığlıkları her yeri inletiyordu.
Cinlerden baya bir uzaklaştıktan sonra, çıkış yoluna varmıştım. Tam çıkacağım sırada, gözüme parlak bir şey ilişti. Yanına gidip baktığımda bunun hazine kutusu olduğunu gördüm. Sevinçten çığlık atacaktım ama cinler duyar diye vazgeçtim. Hemen hazinenin kapağını açtım. Bir de ne göreyim. Hiç bir şey yok. Kutu bomboş. Bizden önce birileri gelip almış. Yani anlayacağınız, ölenlerin hepsi bir hiç uğruna öldü. Vicdan azabı içinde çukurdan çıkıp, evime gittim. Ertesi gün bu vicdan azabına dayanamayarak, polise gittim ve her şeyi anlattım. Psikolojik tedavilerden sonra bana 'deli' teşhisi konuldu. Şuan da bu hikayeyi sizlere deli hastanesinden yazıyorum. Yani ben bir deliyim...
SON
![](https://img.wattpad.com/cover/99629934-288-k76909.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçindeki Korkuyu Yen #Wattys2017
HorrorKorku hepimizin içinde olan bir histir. Hepimiz illa ki bir şeylerden korkarız. İçimizdeki bu korku yeri gelir, çıldırmamıza neden olabilir. Bu kitabımda korku hikayelerine yer vereceğim. Hadi hep beraber içimizdeki korkuları yenmeye. Tabi cesaretin...