Yıllar önce bir rivayete göre, bir şehrin yaylasına her yaz yörükler göç ederlermiş. Kış ayına kadar burda hayvanlarını otlatan yörükler, bir gün bir kuyu farketmişler. İçinde su olan bu kuyu, yörükler için bulunmaz bir fırsatmış. Her gün bu kuyudan su çeken yörükler, hayvanlarınıda bu kuyudan çıkan su ile sularlarlarmış. Fakat kuyu bulunduktan sonra tuhaf olaylar baş göstermiş. Her gün bir hayvan ölüyormuş. Hatta bazı geceler kuyudan tuhaf sesler geliyormuş. İyice işkillenen yörükler bir gece toplanıp, kuyunun yanına gitmişler. Ve o geceden sonra hiç birinden haber alınamamış. Bu hadiseden sonra o yaylaya kimse gitmemiş. Aradan yıllar geçmiş. Ali (41 yaşında) adındaki bir yörük o yaylaya gitmeye karar vermiş. Ama ailesi ve çevresindeki insanlar gitmesini istemiyordu. O ise bu olaya inanmayıp, gitmek de ısrar ediyordu. Çaresiz ailesi de kabul edince gitmek için hazırlıklara başlamışlar. Yörükler bir yaylaya gidecekleri zaman günlerce yol yürürlerdi. Ve bu yolculuk hep zorlu geçerdi. Ali'nin kalabalık bir ailesi vardı. Karısı, (Rabia 40 yaşında) üç erkek çocuğu (Ferhat 26, Fırat 23, ve Yusuf 10 yaşında ve akıl hastası) ve birde erkek kardeşi (Veli 33 yaşında) ile birlikte çıktığı bu uzun yolculukta hiç zorlanmıyordu.
Yaylaya bir hafta sonra varan Ali ve ailesi vakit kaybetmeden çadırlar kurup, hayvanlar için ahırlar kurmuşlar. Yaylalarda geceler çok karanlık olurdu. Adeta göz gözü görmezdi. Ali'nin akıl hastası olan oğlu Yusuf, yaylada bir gün gezinirken, bu rivayetteki kuyuyu fark eder. Kuyunun içine bakıp kendi yansımasını gören Yusuf, çok korkmuştu. Arkasını dönüp gideceği sırada, bir sesin kendisini çagırdını duydu. Ses, kuyudan geliyordu. Tekrar kuyunun yanına dönen Yusuf, kuyunun içine baktığı sırada, dengesini kaybedip kuyunun içine düşer.
Akşam olup çadırlarına dönen Ali ve ailesi Yusuf'un olmadığını fark ederler. Ali ve karısı Rabia yaylanın kuzey tarafına, iki oğlu Ferhat ve Fırat batı tarafına, Ali'nin kardeşi Veli ise güney tarafına dağılıp, Yusuf'u aramaya başlarlar. Ferhat ve Fırat akşamın karanlığında birbirlerini kaybetmemek için, el ele tutuşurak yürüyorlardı. Biraz sonra kuyuyu farkeden iki kardeş, kuyunun yanında bir insan görürler. Kuyuya biraz daha yaklaştıklarında bu insanın Yusuf olduğunu farkederler.
Yusuf onlara bakarak;
"A- A- Abiler B-B-Beni K-K-Kurtarın" diyerek yardım ister. İki kardeş hemen Yusuf'un yanına koşarlar. Ferhat, Yusuf'un elinden tutarak;
"Tamam canım korkma. Biz burdayız. Hadi eve gidelim." dedi. Ama Yusuf, yerinden bile kıpırdamıyordu. İki kardeş Yusuf'un bu haline anlam veremezler. Yusuf işaret parmağıyla kuyunun içini işaret ederek;
"A-A-Abiler O-O-O K-K-Kuyuda" der. Kuyuda ne olduğunu merak eden iki kardeş, kuyuya eğilip baktıkları sırada Yusuf, ikisininde ensesinden tutar. Ne olduğunu anlamayan iki kardeş arkalarını döndüklerinde, gördükleri manzara karşısında dilleri tutulur. Çünkü Yusuf, havalanmış, gözleri de bembeyaz olmuş bir şekildeydi. Ani bir hareketle ikisini birden kuyunun içine attı.Veli çadırlardan baya bir uzaklaşıp, Yusuf'u aramaya devam ediyordu. Bir ara durup dinlendiğinde, kendisine doğru yaklaşan ayak sesleri duydu. Yusuf olduğunu sanıp;
"Yusuf sen misin?" diye sordu. Cevap gelmeyince, belindeki silahı çıkartıp, sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Yürürken arkasından bir elin kendisine dokunduğunu hissetti. O korkuyla ani bir şekilde arkasını dönüp, panikle ateş etti. Öldürdüğü kişinin kim olduğuna bakmak için eğildiğinde, bunun Yusuf olduğunu gördü. Hemen silahı elinden attı. Ne yapacağını bilmiyordu. Yanlışlıkla öz yiğenini öldürmüştü. Kaçmaktan başka çaresi yoktu. Tam arkasını dönüp kaçacağı sırada, öyle bir manzara ile karşılaştı ki, korkudan eli ayağına dolaşmıştı. Az önce öldürdüğü yiğeni canlı canlı karşısında duruyordu. Ama diğer taraftan da Yusuf, yerde ölü bir şekilde yatıyordu.
"Şeytan şeytan" diye bağırdı. Yusuf hafifce gülümseyerek;
"Beni öldürüp kaçmak yok öyle" dedi. Veli birden elleriyle kendi boğazını sıkmaya başladı. Ellerini durduramıyordu. Biraz daha debelendikten sonra can vermişti. Yusuf onu havaya kaldırıp kuyuya getirdi ve kuyudan aşağıya attı.Ali ve Rabia, Yusuf'u aramaya devam ediyorlardı. Burun ucunun bile görünmediği karanlıkta yürürlerken burunlarına pis bir koku gelmişti. Kokunun nedenini ve nerden geldiğini merak eden çift, kokunun geldiği yönü takip etmeye başladılar. Biraz sonra kokunun geldiği yönü bulduklarında, hayvanlarından birinin cansız cesedi ile karşılaştılar. Onun az ilerisinde bir hayvan cesedi daha buldular. Hayvanların mide kısmı komple yenilmiş vaziyetteydi. Bu manzara karşısında ikisinin de midesi bulanmıştı. Ali az ilerde bir hayvan cesedi daha fark etti. Fakat bu kez hayvanın başında biri daha vardı. Hemen belindeki silahı çıkartan Ali, yanında karısı ile birlikte cesede doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Cesedin yanına vardığında, gördükleri kişi hayvanın mide bölümünü çiğ çig yiyordu. Ali hemen;
"Kaldır ellerini" diye bağırdı. Yerde oturan kişi ellerini havaya kaldırdı. Ali;
"Yüzünü dön" dedi. Yüzünü döndüğünde ise, Ali korku ve şaşkınlıkla elindeki silahı indirdi. Çünkü bu kişi Yusuf'tu. Gözleri bembeyaz, ağzı kan içinde kalmıştı. Ali oğluna;
"Yusuf'um kuzum ne oldu sana böyle?" diye sordu. Yusuf;
"O kurban istiyor. Öldürmek istiyor. Ben ona yardım ediyorum" dedi. Rabia Ali'ye
"Ali bu çocuk şeytanlaşmış, hemen silahı al ve ateş et" dedi korkuyla. Ali hemen indirdiği silahı yerden alarak, Yusuf'a bir el ateş etti. Ama ne Yusuf ölmüştü nede kan çıkmıştı. Bunun üzerine öfkelenen Yusuf, ikisininde üzerine atlayıp, öldürene kadar etlerini yemeye başladı. Daha sonra ikisininde cesedini alıp kuyuya atar ve arkasından da kendiside kuyuya atlar. Bu son olaydan sonra polis ekipleri orayı kontrole gelirler ama ne cesetleri nede kuyuyu bulamazlar.
SON
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçindeki Korkuyu Yen #Wattys2017
HorrorKorku hepimizin içinde olan bir histir. Hepimiz illa ki bir şeylerden korkarız. İçimizdeki bu korku yeri gelir, çıldırmamıza neden olabilir. Bu kitabımda korku hikayelerine yer vereceğim. Hadi hep beraber içimizdeki korkuları yenmeye. Tabi cesaretin...