Cin

518 197 75
                                    

Merhaba. Ben Cemal. 25 yaşındayım. Bir marangozda çalışıyorum. Bekarım. Bir kız arkadaşım var. Adı Zeliha. Durmadan "Ne zaman evleneceğiz?" diye sorup duruyor. Aslında kız haklı abi. Ama gelgelim bende de para yok. Marangozluktan kazandığım para evlenmemize yetmiyor. Süreki kızı oyalayıp duruyorum. Ha bizim diğer iki elemanda geldi. Birinin adı Hıdır. Benden iki yaş küçük. Trabzonlu. Garibim Trabzon'dan İstanbul'a çalışmak için gelmiş. 4 tane küçük kardeşi var. ihtiyar Anne ve babasına her ay para gönderiyor. Ailenin en büyüğü o olduğu için bütün sorumluluk onun üstünde. Bu yüzden hiç evlenemedi. Diğer elemanda Şakir. Biraz saf bir çocuk. 20 sine daha girmedi. Askere gidecek. O yüzden para biriktiriyor. Bide bizim bi patronumuz var. Adı Kemal. 40 yaşlarında. Çok borcu var. Kazandığını borçlarına yatırıyor. Yani anlayacağınız. 4 farklı kişi, 4 farklı hayat yaşıyoruz. Neyse. Bir gün patronumuz, elinde bir kağıt parçasıyla koşa koşa iş yerine geldi. "Çocuklar hele bir toplanın" dedi. Hemen elimizdeki işleri bırakıp, etrafında toplandık. Heyecanlı heyecanlı konuşmaya başladı. "Bakın çocuklar. Benim evin altında tamir yaparken, bi tane kağıt buldum. İlk başlarda hiç bişi anlamadım. Osmanlıca bişiler yazıyordu.Sonra aldım kağıdı bu yazılardan anlayan bi hocaya götürdüm. Biraz inceledikten sonra bana bunun bir hazine kağıdı olduğunu söyledi. Osmanlı zamanından kalmış değerli bir hazinenin saklandığı yeri gösteriyormuş bu kağıt. Sizlerle gidip bu hazineyi bulacağız" Önce hepimiz birbirimize baktık, sonra sevinç çığlıkları attık. Yalnız bilmediğimiz bişi vardı. Patron konuşmasına devam etti. "Yalnız çocuklar bilmediğiniz bişi var. Hocanın dediğine göre bu hazine cinler tarafından korunuyormuş. Hocaya ne yapmam gerektiğini sordum. O da "Bende sizinle gelip, cinler için önlem alacağım" dedi. Tabi hazineye o da ortak olucak. Cinleri duyunca bizim saf Şakir biraz tırstı. Tabi bende tırsmadım değil hani. Patron "Ee ne diyorsunuz?" diye sordu. Ben çaresiz kabul ettim. Ee malum başımda evlenelim diye baskı yapan bi kız var. Hıdır garibim de çaresiz kabul etti. Şakir biraz tırstı ama marangozcu köşelerinde de çalışmaktan sıkılmıştı. Askerlik için para da lazımdı. O da kabul etti. Hazine hoca ile birlikte beşe bölünecekti. Hocanın dediğine göre hazine torunlarımızın torunlarına kadar yeterdi. Yola gece yarısı çıkacaktık. Hepimizi heyecan basmıştı. Neyse efendim gece oldu. Hepimiz işyerinin orda toplandık. Patronda transit ile geldi. Bize "Çocuklar hoca da gelecek. Biraz bekliceğiz" dedi. Bizler ellerimizde kazma küreklerle hocayı beklemeye durduk. Az sonra boynunda muskalalarla, sakalları boğazına kadar yetişen bir adam geldi. Önce beni gözleriyle dikkatlice süzdükten sonra, boynundaki muskalardan birini boynuma geçirdi. Cinlerden değil de bu adamdan daha çok korkmaya başlamıştım. Aynı işlemi bizim çocuklarada yaptı. En son patronun yanına gidip onun da boynuna bir muska taktı. Patron yanımıza gelip;
"Çocuklar bu hocamız Kenan hoca. Boynumuza taktığı muskaların bizi cinlerden koruyacağını söylüyor" dedi. Bizde onunla tanıştıktan sonra, transite binip yola koyulduk. Az sonra ıssız, ormanlık gibi bi alana geldik. Araç durdu. Patron ilerde yolumuzu kapatan sarmaşıklar olduğunu söyledi. Hemen indik. Kazma küreklerle sarmaşıkları kestik. Çünkü kazacağımız yer sarmaşıkların arkasındaydı. Sarmaşıklardan kurtulduktan sonra kazı yapılacak yerimizi belirledik. Hemen işe koyulup, yeri kazmaya başladık. Yalnız ben  kazarken tuhaf bişiye şahit oldum. Az önce kestiğimiz sarmaşıklar tekrar çıkmıştı ve yolumuzu tekrar kapatıyordu. Benden başka kimse farketmemiş olacaktı ki, kimse bişi dememişti. Bozuntuya vermedim. Hoca hariç biz kazmaya devam ettik. Bi ara hocanın kendi kendine tuhaf hareketler yaptığını gördük. Hemen patrona;
"Patron bu hoca ne yapıyor böyle?" diye sordum. Sus işareti yaparak;
"Cinlerle temasa geçiyor. Bizim için izin istiyor" dedi. Sinirlenmiştim. Kendi kendime;
"Bence bizi korkutmaya çalışıyor. Hazinenin üstüne tek başına konacak" dedim. Kaza kaza yorulmuştuk. Hem dinlenmek, hem de yemek yemek için kazıya ara vermiştik. Evden getirdiğimiz erzakları yemeye başlamıştık. Yemek yemeye devam ederken, ayı böğürmesi gibi bi ses duyduk. Bizim hoca;
"Cinler geldi cinler geldi" diye ortalığı velveleye verdi. Korkmaya başladık. O sırada sesin geldiği yerden Hıdır'ın gülerek geldiğini gördük. Meğer şaka yapmak istemiş bize. Patron azarlamıştı onu. O yorgunluktan yanımızda olmadığını farketmemiştik. Hemen hocaya ters bi bakış attım. Ters baktığımı görünce kıvırmaya başladı.
"Ben zaten şaka olduğunu anlamıştım. Sadece şakayı devam ettirmek istiyordum." dedi. Çaktırmadan Şakir'e dönerek kulağına;
"He he o yüzden 3, buçuk attın." dedim. Bu hocaya hiç güvenmiyordum. Yemeğimizi yedikten sonra, kazıya devam ettik. Yerin bilmem kaç yüz metre aşağısındaydık. Kazı yapmaya devam ederken, sert bir taşa denk geldik. Vuruyoruz vuruyoruz kırılmıyor.Başka tarafları kazalım dedik, aynı taş o taraflarda da vardı. Küreklerle taştaki toprağı eşeledikten sonra, sert şeyin taş değil de bir duvar olduğunu anladık. Yerden metrelerce aşagıya duvar örmüşlerdi. Bunu niçin yaptıkları ile ilgili ufacık bir bilgimiz yoktu. Ne denediysek olmadı. Bi türlü kırılmıyordu duvar. Hoca'ya dönüp;
"Hocam şu cinlere söylesen de şu duvardan kurtarsalar bizi" dedim alaycı bir tavırla. Bana bakıp;
"Cinler şu anda uyuyorlar. Uyandıramam onları. Kızarlar." dedi ciddi ciddi. Le havle çekip, uzaklaştım hocanın yanından. Umudumuz iyice kırılmıştı. Duvarı bi türlü aşamıyorduk. Hoca'dan da hayır yoktu. Tam vazgeçip geri dönecektik ki, duvarın büyük bir sarsıntıyla yıkıldığını gördük. Hepimiz panikledik. Şakir korkmuştu. "Ben devam etmek istemiyorum. Geri dönecem" diyordu. Bende korkmuştum ama belli etmemeye çalışıyordum. Hoca bize dönüp;
"Geri dönmek yok. Cinler devam etmemizi istiyor. Geri dönersek çarpılırız" diyordu. Hoca' ya uyup devam ettik. Bi süre kazdıktan sonra, bişilerin ters gittiğini fark ettik. Haritaya göre varmış olmalıydık ama ortada hazine falan yoktu. Haritayı bi süre inceledikten sonra, ters tuttuğumuzu fark ettik. Sağdan kazacağımıza soldan kazmıştık. Onca kazı boşa gitmişti. Çaresiz kazdığımız yoldan geri dönüp, sağ tarafı kazacaktık. Yürümeye başladık. Yıkılan duvarın yanına gelince bizi şok eden bi durumla karşılaştık. Yıkılan duvar tekrar eski haline dönmüştü. "Bu nasıl olur" dedik. Önce sarmaşıklar, şimdi de bu duvar benj iyiden iyiye korkutmuştu. O sırada Hıdır'ın tekrar yanımızda olmadığını fark ettik. Bu durumdayken bile şaka yapmak istemesine kızarak;
"Hıdır şimdi hiç sırası değil." dedik. Ama Hıdır'dan ses yoktu. Saklansa bile nereye saklanacaktı ki? Zaten daracık yerden geçiyorduk. Bi daha seslendik. Gene cevap yoktu. Bu kez şaka yapmadığını anlamıştık. Tekrar kazdığımız yerin sonuna gitmek için yürümeye başladık. Şakir önde yürüyordu. Bi anda durdu. Birdenbire çığlık attı. Yanına geldiğimizde Hıdır'ın parçalanmış cesedini gördük. Ben hemen yüzümü çevirdim. Bakılacak gibi değildi. Patron hoca'nın yanına gelerek;
"Hoca ne oluyor? Bişiler yap." dedi korkuyla. Hoca hepimizden çok korkmuştu. O da korkuyla;
"Ben bişi yapamam ben bişi yapamam"diyordu. Onun bu haline sinirlenen patron, okkalı bir tokat geçirdi suratına. Yere kapaklanan hoca, yerde kıvranmaya başladı. Sonra birden durdu. Ben patrona dönerek;
"Ne yaptın patron adamı öldürdün" dedim. Şaşkın bir ifadeyle;
"O kadar sert vurmadım" diye cevap verdi. Şakir korkudan ağlamaya başlamıştı. Yerde hareketsiz yatan hoca, tekrar hareketlenmeye başlamıştı. Ayağa kalktı. Sırtı bize dönüktü. Yüzünü göremiyorduk. Ben;
"Hoca iyimisin" diye seslendim. Kaba bir sesle;
"Ben iyiyim ama siz iyi olmayacaksınız" dedi ve arkasını döndü. Gördüğümüz manzara karşısında korkudan titremeye başlamıştık. Hoca' nın gözleri yuvalarından fırlamıştı. Ağzı simsiyah boşluktu. İçine cin kaçtığını anlamıştık. Bi hışımla patronun üstüne atladı. Ben ve Şakir kaçmaya başladık. Kazdığımız yerin sonuna geldiğimizde, köşeye sıkışmıştık. Patronu öldüren cin, üzerimize doğru geliyordu ki, bi ışık farkettim. Hemen Şakir'le beraber ışığın geldiği yeri elimizle eşelemeye başladık. Eşeledikçe ışık daha da belirginleşiyordu. Cin yaklaşmak üzereydi. Çıkacak kadar eşeledikten sonra, önce ben sonra Şakir, delikten çıktık. Koşmaya başladık. Koşarken birden Şakir durdu. Ne olduğunu anlamadım. "Şakir olum koşsana lan cin peşimizde" diye bağırdım. Eliyle bana bi yeri işaret ediyordu. İşaret ettiği yere baktığımda, hazineyi gördüm. Ama hazine şuan da umrumda değildi. Şakir'e;
"Oğlum bırak hazineyi lan. Cin yaklaşıyor, koş hadi" dedim. Şakir beni dinlemiyordu bile beni. O tırsak Şakir;
"Hazineyi almadan çıkmam burdan"  diyordu. Şakir hazineye doğru yürürken, benim de çabucak karar vermem lazımdı. Ya kalıp Şakir'e yardım edecektim, yada Şakir'i bırakıp kaçacaktım. Düşünmeme bile fırsat kalmadan Cin Şakir'i yakalmıştı. Kafasını koparttığını görünce, kaçmaktan başka çarem kalmadığını anlamıştım. Koşarken arada arkama da bakıyordum. Nihayet çıkış yoluna varmıştım. Hemen çıktım. Bu kez de sarmaşıkların yeniden yolu kapattığını gördüm. Dikenlerin orama burama batmasına aldırış etmeden, daldım  sarmaşıkların arasına. Eve kadar durmadan koştum. Ertesi gün patronun ve diğer arkadaşlarımın ailelerinin polise şikayetleri üzerine, gidip herşeyi anlattım. İzinsiz kazı yapmak suçundan 1 sene içerde yattım. İçerdeyken hazine ile aklıma takılan bi soru vardı. O kaçtığım yolun nasıl ve kimler tarafından açıldığını merak ediyordum. Yaptığım araştırmalara göre, daha önce de hazineyi aramaya gelenler açmış, ama hiç biri geri çıkamamış. Ama duvarla ilgili bişi bulamadım. Cezaevinden çıktıktan sonra benim kız yine "Ne zaman evleneceğiz" diye sorup duruyordu. Ne işim vardı, nede param kalmıştı. Mecburen gidip o hazineyi alacaktım. İnşallah bu kez alabilirim. Ya da diğerleri gibi ölürüm. Hadi bakalım...
                      SON

İçindeki Korkuyu Yen #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin