5.Bölüm

107 25 17
                                    

Medya: Eliz

***

Dün yaptığımız gibi kahvaltılarımızı alıp hep birlikte spor salonuna inmiştik. Abim babamın 'Kral kahvaltıda olmalıdır.' ana temalı nasihatını dinlediği için aramıza geç katılmıştı. Nasıl olduğunu hiç bir zaman çözemesem de yine babamı atlatmanın bir yolunu bulmuştu. Zaten ülkede babamı lafla ikna edebilen tek kişi de oydu. Havadan sudan -kraliyet olarak değil.- muhabbet etsek de hepimizin aklında akşam özgürlüğe açılacak olan kapılar vardı. Bizimkiler artık buradan çıkabileceklerdi. Onları ne de çabuk kabul etmiştim. Bizimkiler...

🌑🌑🌑

Abim tabağını bitirip önüne koyduğunda tribünlerde oturan Kanar ayağa kalktı. "Bunu yapmış olamazsın." ses tonu neredeyse küçükken dinazor oyuncağı Poppy'i kırdığımdakiyle aynıydı. "Neyi?" dedi arkasına yaslanarak abim. "Tabağını... Nasıl? Nasıl bana ihanet edebildin? Nasıl o yemeği bitirebilirsin?" Biz kahkahalarla gülerken Kanar başını dikleştirerek konuşmasına devam etti. "Kardeşlerim, birinci vazifeniz tabağınızdaki yemeklerin en fazla yarısını yemeniz ve diğer yarısını bana vermenizdir. Mevcudiyetinizin yegane temeli budur. Bu temel sizin en kıymetli hazinenizdir. İstikbalde dahi..." biz kahkahalar içinde boğulurken Danla bağırdı. "Kanar kes artık!" o da kahkaha atıyordu. Henüz Kanar, Danla'ya 'Patatesim olur musun?' gibi bir şeyler sormadığı için sevgili değillerdi. Ama öyle davranıyorlardı. "Önceliğinin ben mi yoksa yemek mi olduğunu belirlemelisin." Kanar gülümseyerek cevap verdi. "Hayatım bunun cevabını benden daha iyi biliyorsun. Tabii ki yemek!" Danla ters köşe olmuştu ve istemediği cevabı aldığı için asık suratla kapıya doğru yürümeye başladı. Tam da o sırada kapı açıldı. "Çınar!"

Ben 'Neden Ateş Krallığı'ndan biri çocuğunun ismini Çınar koyar?' diye düşünürken Çınar abime sarılarak konuşmaya başladı. Aslında bu sarılmaktan daha çok kavgaya benziyordu. Biri benim sırtıma o şekilde vursaydı, göğüs kafesim kalbime intikal ederdi herhalde. "Beni özlediniz mi?" "Kesinlikle." dedi abim aynı şekilde Çınar'ın sırtına vurarak.
Çınar abimin meclis içerisinden en yakın arkadaşıydı ama neredeyse iki yıldır görüşmüyorlardı. Onun hakkında tek bildiğimiz şey Danla'nın eski sevgilisi olmasıydı. Muhtemelen Kanar, Çınar'la Danla'nın bir zamanlar sevgili olduğunu görürse depresyona girerdi ki onun her şeyinin olduğu gibi depresyonlarının da pek normal olduğu söylenemezdi.

🌑🌑🌑

Bir kaç dakika sonra abim ben ve Çınar tribünlere oturmuş muhabbet ediyorduk. "Ee, aşk hayatın nasıl?" diye sordu abim Çınar'a. Muhtemelen Danla'yı unutup unutmadığını öğrenmek istiyordu. "Merak etme Danla ve Kanar'ın birlikteliğini biliyorum." dedi Çınar. Ardından da devam etti. "Ben gönlümü başkasına kaptırdım." voleybol oynayan daha doğrusu oynayamayan İrem'in olduğu tarafa bakarak gülümsedi. Abim ise "Savaşa mı?" diyerek kahkaha attı. İrem'e değil de İrem'in yanındaki Savaşa takılmıştı. Ya da gerçeği ertelemeye çalışıyordu. Çınar bir iki dalgasından sonra "Bu Danla'yla olan şeyden çok farklı. Ne bileyim İrem'in gülümsediğini görmek bile günümün güzel geçmesi için yeterli." abimin yüzünü buruşturduğunu görmemek imkansız ötesiydi. "Ne oldu?" diyerek abime baktığında abim "Bir şey yok." dedi ve gülümsemeye çalıştı. Normalde 'Senin o güzel geçen gününü alır'la başlayan +18 amblemi ve dikişlerle biten konuşmalarla İrem'in taliplerini uğurlayan abim, Çınar en yakın arkadaşı olduğu için bir şey diyemiyordu. Ama canının yandığını gözlerinde görebiliyordum. Ne kadar kabul etmese de İrem'e deli gibi aşıktı. Zaman geçtikçe tribünlerden inip futbol, basketbol, valeybol gibi türlü türlü oyunlar oynayarak kimseyi görmeden spor salonunda günümüzü geçiriyorduk. Abim, Çınar'la konuşmasından sonra işleri olduğunu söyleyerek, Manas ise bizi aşağılayarak spor salonundan çıkıp gitmişti. İrem, Kanar'ın kafasına attığı voleybol topunu ona yedirteceğini söyleyerek homurdanırken bizi aşağılayan Manas geri gelip spor salonundaki tribünlerde yerini buldu. Basketbol topunu Melodi'ye atıp Manas'ın yanına gittim. "Ne oldu? Biraz önce bizimle alay ediyordun." Manas dediklerime aldırmadan başka bir konuya girdiğinde ben de üstelemedim. "Buradan çıktıktan sonra..." dedi Manas. "İris'i kurtarmamız gerekiyor ve muhtemelen Eliz'in nerede olduğunu biliyorsundur." Evet biliyordum ama bunu ona şimdilik söylemeyecektim. "Ve Lina'yı." diyerek kurtarma listesinde Lina'nın da olduğunu belirttim. Ne kadar Lina'ya güvenmesek de Savaş ona değer veriyordu. "Evet işte ondan." diyerek tekrar alay etti. "İris'i senin kraliyetinden olduğu için mi kurtarmak istiyorsun yoksa değer verdiğin için mi?" Manas önce bana ters bir bakış atsa da cevap verdi. "Ona değer veriyorum."

4 DAKİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin