7. Bölüm

75 22 13
                                    


Manas kapısı aralık kulübeye büyük adımlarla girip bir kaç saniye sonra peşinden gelmediğimi fark ettiğinde bana döndü. "Arya?" göz yaşlarım yüzünden bulanıklaşan görüşümün sahibi korku dolu gözlerle ona baktım. Korkuyordum işte! En yakın arkadaşımı kaybetmekten, abime zarar gelmesinden korkuyordum. "Onlara bir şey olmamıştır değil mi?" ağladığım için kızaran burnum, titrek sesim, dağınık saçlarım ve korkulu gözlerimle ilk defa salıncaktan düşmüş küçük bir çocuğa benziyor olmalıydım. İyi olmak için annesinin kollarına ihtiyacı olan bir çocuk. "Sana daha önce hiç söz vermiş miydim?" sorusuyla kaşlarım çatıldı. "Büyük ihtimalle hayır." başıyla onayladı. "Güzel. Bu sana verdiğim ilk sözüm olsun. Bugün kimseye hiç bir şey olmayacak. Buna izin vermeyeceğim. Şimdi o yaşlarını sil. Çünkü onların kimseye bir faydası yok ama senin İrem'e faydan var. Ayrıca ağlayınca daha da çirkin gözüküyorsun ve burada Dünya'yı kurtarıyorsak benim göz zevkim önemli. Şimdi geliyor musun yoksa yalnız mıyım?" Söylediğini yaparak elimin tersiyle yaşlarımı silip duruşumu dikleştirdim. "Ben çirkin, sen yalnız değilsin." daha fazla vakit kaybına sebep olmamak için sahip olduğum tüm hızla kulübeye, yerini bildiğim mahzene doğru koşmaya başladım.

Aniden abimin sesini duyduğumda karşılabileceğim manzaradan korkarak duraksadım. Ancak Manas hala sesin geldiği tarafa doğru koşuyordu. Büyük adımlarını isteksiz küçük adımlarla izledim. "İrem, kapatma gözlerini güzelim. Nolur... Sadece gözlerin olmaz ki karanlıkta kalan beni de bırakırsın. Yarım ve karanlık." abimin yorgun olduğu kadar çaresiz sesini her duyduğumda hareket etme isteğim bir o kadar azalıyordu. Sanki acı İrem'in değil kendisininmiş gibiydi. "Yapamam... Ben...Benim çok uykum var." Bu umuttan yoksun ses İrem'in sesi miydi? bir kaç yavaş adım daha atmaya başladım. "İrem, ne olur yalvarıyorum. Bunu bana yapma. Bırakma elimi. Bırakırsan düşerim." Göz yaşını İrem'in yanağına düşüren abimi gördüğümde tekrar durdum. İrem buram buram acı kokan gülümsemesiyle "Düşmene izin verirse Arya'nın kafasını koparırım." diye mırıldandığında abim yaşlı gözleriyle gülümsedi. Sütlü çikolatam "Seni hiç böyle görmemiştim." dediğinde ona hak verdim. Ben ikisini de böyle görmemiştim. Abim asla ağlamazdı. Annem öldüğünde bile yalnızca gözlerinin dolduğunu hatırlarım. İrem ise... Acı çekmezdi İrem. Göstermezdi hiç acı çektiğini. Yaralarını bir köşede kendi sarardı. Şimdi abim ilk defa yaralarını görmüş, merhemi olmak istiyordu.

"Arya, hemen şu lanet çiçeği bulmamız lazım." Manas'ın sesini duyduğumda bakışlarım ona döndü. Bulunduğumuz yerden abimlerin bizi görmeleri imkansızdı. Ama biz onları izliyorduk. Gerçi karşılarına çıksak bile bizi göreceklerini sanmıyordum. "Sen burada bekle." diyerek meşalelerin aydınlattığı koridorda merdivenlere doğru yürüdüm. Yukarı kata ulaştığımda neye benzediğini bilmediğim çiçeği aramaya başladım. Kolyem beynimde dolaşan sorulara tepki verirmiş gibi parlamaya başladığında bu kolyeyi Kanar'a göstermem gerektiğini on bininci kez hatırladım. Kolye beni tekrar yaktığında önümdeki tozlu rafta duran otun venyum olduğunu düşünerek hızla aldım ve merdivenlere yöneldim. Karşıma çıkan kişiyi görüp bayılma tehlikesi geçirdim ama bayılmadım. Çünkü bu sıralar çok fazla bayılıyordum. "İrem, sen..."
"Kes ve beni takip et." dedi gözüme normal halinden farklı görünen İrem. Belki az kalsın öleceği içindir. Dedi gizli deha iç sesim. Onu ayakta görmenin verdiği şokla yere düşürdüğüm otları alarak bir odaya doğru ilerlemeye başladı. "Nasıl iyileştin? Nasıl kurtuldun sen sütlü çikolatam?" lakabının ona her zamankinden daha çok yakıştığını hissettim. Çünkü... Kendimden beklemediğim atiklikte bir hareketle kim olduğunu bilmediğim kişiyi kendime çevirdim. "Sen İrem değilsin! Gözlerin siyah."
"Zeki birisin Arya."
"Kimsin sen?" İrem olduğunu iddia eden kişiye biraz daha baktım. "Eliz?" Cevabın Eliz olduğundan emindim. "Malesef cici annen burada değil." aldığım cevap karşısında fazlasıyla şaşırmıştım. Ama bunu ona hissettirecek değildim. "Eliz değilim." diyen kişiye hafif gülümser bir şekilde baktım. "Benimle oynama. Gözlerin siyah, Eliz olmalısın." Büyük bir kahkaha atarak devam etti. "Form değiştirebilen birinin göz rengini degiştirebilmesi çok olağan bence."
"Büyücülerin form değiştirebildiklerini bilmiyordum." bu sefer gülümsemiyor, yine şaşkınca karşımdakine bakıyordum, başa dönmüştük. Karşımdaki "Form değiştirmedim Arya." dediğinde aklımdaki soruların pi sayısı uzunluğunda olduğuna yemin edebilirdim. "O zaman niye form değiştirebildiğini söylüyorsun?" bağırdığımda işaret parmağını kolyeme bastırdı. Acıyla yüzümü buruşturdum. Bu nedensizce canımı yakıyordu. "Çünkü değiştirebiliyorum."
"Ama değiştirmedin." kolyemdeki parmağını biraz daha bastırarak "Doğru." dedi. "Peki nasıl seni böyle görebiliyorum?" En başından beri bu soruyu bekliyormuşçasına cevapladı. "Bunun yüzünden. Kurtulamayacağın bu kolye, sana görmek istemediğin her şeyi göstermekle görevli. Ama bu sadece dezavantajı, avantajlarını tahmin dahi edemezsin. Yani şu an görmekten en çok korktuğun şeyi görüyorsun. Kolye iç dünyanı çok iyi yansıtabiliyor. Şüphen olmasın. Şimdi görmek istemedigin şeyleri bir daha gözden geçir." dedikten sonra siyah gözlü İrem'in başından beri Lina olduğunu farkettim. Mavi gözleri loş ışıkta sinsice parıldıyordu.

4 DAKİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin