2.Bölüm

168 37 14
                                    

Medya : Manas

*****
Zaman içerisinde salonu aydınlatan tek şey karanlık, kaplayan tek duygu korku olmuştu. Eliz'i sever ve ondan asla korkmazdım. Zaten korkumun nedeni Eliz değil Manas'tı. Belli etmemeye çalışsa da gerilmişti ve sanki güç buluyormuşcasına gerildikçe silahı karnıma daha çok bastırıyordu. Delirmiş gibi bağırarak kurtulmak istiyordum ama o tetiği çekmesi çok zamanını almazdı. Eğer ışıkları bir şekilde yaktırabilirsem herkes silahı göreceği için kurtulma olasılığım artardı. Büyük bir karmaşa çıkma ihtimali de vardı ama şu an tek, ve tek olduğu için en iyi şansım buydu. Işıkları nasıl yaktırabileceğimi düşünürken aklıma gelen şeyle rahat bir nefes verip sırıtmaya başladım. "Kanar." diye fısıldadım yanımdaki biricik büyücümüze. O anda Manas omzumdan sanki mümkünmüşçesine beni kendine dolayısıyla silaha daha fazla çekti. Kanar ise ne istediğimi anlamış olacak ki hemen basit bir büyüyle ışıkları açtı. Manas ışıkların açılmasıyla bu baloya nasıl soktuğunu hala anlayamadığım silahı tekrar saklarken Eliz konuşmaya başladı. "Ne oldu Kanar'cığım. Benim yıllarca hapsedildiğim karanlığa beş dakika bile katlanamıyorsunuz değil mi?" Sesini yükselterek devam etti. "İşte şu an burada bulunan Toprak Kraliyeti yüzünden ben karanlıkla yaşadım. En iyi dostumun, yanımda olan tek şeyin karanlık olmasını ister miydim sanıyorsunuz?!" Biz Eliz'in konuşmalarından bir anlam çıkaramazken Manas'ın silahı karnımdan çektiğini fark ettim. Ama beni hala sıkıca tutuyordu. "Ama ne tesadüftür ki..." isterik bir kahkaha attı. "Bugün sürüldüğüm karanlıktan bana bulaşan karayla dışarı çıktım. Onu sahiplendim. Özgürlüğüme kavuştum. Ve büyü yapma şansımı yeniden elde ettim. Belki de uzun zamandır bugünü beklemişimdir. Kim bilir?" midemi bulandıran ruhsuz bir kahkaha daha attı. Bu kadın Eliz olamazdı. Kendisi gibi siyaha bürünmüş asasını Toprak Krallığının bulunduğu tarafa çevirince "Eliz,hayır!" dedim. Sesimin güçsüzlüğü ve yorgunluğu bana yabancıydı. "Bilirsin seni severim Arya ama işime engel olma." dediğinde tam yeniden durmasını söylemek için ağzımı açtım ki başka biri konuşmaya başladı. "Demek Arya'yı seviyorsun Eliz?" diyerek tek kaşını kaldırdı Manas. "Üzgünüm ama o işine engel olacak!" Ustaca sakladığı silahını kaldırıp başıma dayadı ve konuşmasına devam etti. "Eğer krallığımdan birinin saçının teline bile zarar verirsen ortada seveceğin ve seni seven bir Arya kalmayacak. Onun da cenazesine katlanabilir misin?" Herkes çığlık atmaya başlarken abim Manas'a "Eğer o kardeşimin saçının teline bile zarar verirsen ortada koruyacağın bir Toprak Krallığı kalmayacak." derken bağırmıyordu. Zaten parmak uçlarından yükselen ateş ve gözlerindeki tehdit bağırmasından çok daha etkiliydi. Ama güçleri kurşundan hızlı olamazdı ve Manas da abim de bunu biliyordu. "Göreceğiz." diyip gülümsemesinden sonra hatırladığım tek şey silahı başımdan indirip arkasıyla enseme vurduğuydu.

***

Göz kapaklarımı güçlükle aralayarak karışımdaki bir çift gri göze baktım. "Neredeyim ben?" İrem'in gözlerinin dolu olduğunu görünce kaşlarım çatılırken merak ve korkum iyice artmıştı. "İrem?" Gözlerini kaçırdığında "Sana soruyorum!" Diye bağırınca ensemde hissettiğim acıyla homurdandım. Derin bir nefes alıp cevap verdi. "Merak etme, iyisin odandayız."
"O zaman neden ağlayacak gibisin?"
"Sadece biraz moralim bozuldu."
"Orada ne oldu?" diye bir soru daha yönelttim. Bayılmıştım ve sonrasını merak ediyordum. "Baloda sen bayıldıktan sonra olaylar sarpa sardı. Abin Manas'ı öldüreceğini söyleyip üstüne yürümeye başladı. Biz onu zar zor tutarken Manas, Eliz'in gitmesini engellemek için önüne gelene ateş etti ve kurşunlardan biri abinin omuzunu sıyırdı."
"Ne?"
"Sakin ol sıyırdı dedim ya. Hem sardık omuzunu şimdi odasında dinleniyor." Rahatlamıştım. Ama birilerine ciddi bir zarar gelmemesi Manas'ı kurtaramayacaktı. O prens artık abimin öfkesinden daha kötü bir şeyle karşı karşıyaydı. Benim öfkemle. "İşte her neyse devam edelim. Her şey çok saçma bir hal almışken..." elini hatırlamak istercesine alnını bastırarak sustu. "Bundan sonrasını o da bilmiyor." dedi burada olduğunu yeni fark ettiğim Kanar. "Çünkü İrem sizin o halinizi görüp fenalaştığında Lina onu dışarı çıkardı. Ama geldiğinde sarhoş gibi, hiçbir şeyi hatırlamıyor ve yalnızca saçmalıyordu. Biz Lina'nın İrem'e bir şey yapmış olmasından şüphelenirken salonda büyük bir duman yükseldi. Bunun büyüyle yapıldığı çok barizdi. Kimse bir adım ötesini bile göremedi. Sis ortadan kalkıp yerini tekrar karanlığa bıraktığında Eliz, Lina ve İris orada değildi. İris'in kaçırıldığı çok belliydi ama Lina'dan şüpheleniyoruz. Manas, İris'i kurtarmak için Eliz'in peşine düştü ama en son ne yaptı bilmiyorum." İris Toprak Kraliyeti eski büyücüsü Alkan'ın, Kanar'ı kaçıran adamın,kızıydı. O da babası gibi kraliyetinin büyücüsü olmuştu. Yani babasının yerine geçmişti fakat babası hala yaşıyordu. Anladığım kadarıyla Manas İris'e fazlasıyla değer veriyordu ama Eliz İris'i kullanarak Alkan'dan intikam almak için can atıyordu. Ya İris'i öldü gösterecek ya da onu gerçekten öldürecekti. "Lina neden İrem'e zarar vermek istesin ki?" dediğimde Kanar "Güzel soru. Sevdiklerin zarar gördüğünde sen onlardan daha büyük bir hasar alırsın Arya. Ve bunun yüzünden yapabilecegin şeyler bir büyüden çok daha etkilidir. İrem ise iki yönden büyük hasar gördü. Birincisi senin bayılman, ikincisi ise ne kadar reddetsede aşık olduğu Uraz'ın vurulmasıydı. Eliz ise İrem'in neler yapabileceğini tahmin etmiş olacak ki Lina'nın yardımıyla onu etkisiz hale getirdi." diyerek soruma cevap verdi. İrem ise çok başka bir yere takılmıştı. "Kaç kere söyleyeceğim. Benim gözüm Şimşek McQueen'den başkasını görmez. Aşk da neymiş?" Kanar büyük kahkahalar atmaya başlamışken aklıma abim geldi ve gülümsemem yüzümde dondu. "Abimi görmek istiyorum." diyerek yatakta doğruldum. İrem hemen koluma girdi ve baloda giydiğim kıyafetin hala daha üstümde olduğunu farkedince eğilip elbisemin eteğini düzeltti. Abimin odasına geldigimizde kapıyı yavaşça açarak içeri girdim. Uyuyordu. Benim için o kadar şey yaptıktan sonra yorulmuştu ve haliyle uykuya dalmıştı. Gidip sarılı olan kolunu sargılı yerinin kenarından öptüğümde abim kendi kendine bir şeyler söylemeye başladı. Ne söylediğini anlamadığım için abime biraz daha yaklaştım ve dinlemeye başladım. Uykusunda konuşuyordu. "İrem?" dudaklarında belli belirsiz bir gülümse oluştu. Cevap vermeyince "İrem sen mi geldin?" diye tekrarladı. İrem'in bembeyaz teninde kızaran yüzü o kadar meydandaydı ki bir kahkaha patlattım. Abim ise attığım kahkahadan olsa gerek yavaş yavaş gözlerini aralamaya başladı. "Ne oluyor?" Uykulu sesi şaşkındı. "Ah bir şey olduğu yok. Sadece İrem'e aşık oldunuz. Tebrikler." dedikten sonra bir kahkaha daha patlattım. "Arya'cığım sen mi çıkacaksın, ben mi seni kovayım?" derken şaşkın sesi artık sinirliydi. Korkuyla ve koşar adımlarla odadan çıkarken kahkaha atmayı ve teşekkür etmeyi de unutmamıştım.
Odama geri geldiğimde henüz sabah olmadığı için yatağıma yattım ve elime telefonumu aldım. Demiştim ya,biz yeni nesil prenseslerdik. Yani elimizde akıllı telefonlar, kolumuzda akıllı saatler,masamızda laptopumuz... Her neyse şu an konumuz bu değil. İrem birden odama girdiğinde ona 'hayırdır' bakışı attım. "Gece gece Hava Kraliyeti'ne gitmemi beklemiyorsun herhalde." Kıkırdadım. "Tabii ya bugün pijama partisi yapmayı planlamıştık değil mi?" O da kıkırdadı. "Bayılman ve Uraz'ın vurulması partiye davet olarak sayılırsa... Evet." İkimizde gülmeye başladık.

4 DAKİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin