Sonunda o gün gelip çatmıştı. Bugün İstanbul'a uçuyorduk. Gerçi benim içimdeki kelebekler çoktan uçuşup varmışlardır bile. Öyle heyecanlı öyle kıpır kıpırdım ki ömrümde böyle mutlu olmadım heralde diye düşündüm. Dedemleri beni yerleştirmek için gelmemeye ikna etmiştim. Her ne kadar dile getirmesede dedem uçakta aşırı huzursuz olduğu otobüs yolculuğunu da hâlâ sıcak olan havalarda kaldıramayacağı için ikna olmaları pekte uzun sürmemişti. Eşyalarım benden önce gidip eve bırakılmıştı. O yüzden sadece çantamı ve son ana kadar bıraktığım birkaç parça eşyamı alıp gidecektim. Öğleden sonra evimize gidip yemek yapacak sevgilimin akşam uçağıyla gelmesini bekleyecektim. Şu son iki gündür doğru dürüst birbirimizi görmemiştik. Hatta konuşmamıştık bile. Anneci ve dedemle son birkaç günümü doya doya geçirmek için iyi olmuştu bu durum. Hatta son gecemde dedemi yataktan atıp anneciyle sarmaş dolaş uyumuştuk. Tıpkı anne diye ağladığım o çocukluk günlerimdeki gibi...
Odamı son kez kontrol ettim. Her ne kadar her ay gelirim diye söz vermiş olsam da işlerin o şekilde ilerlemeyeceğinden de adım kadar emindim. Hüzünle mutluluğu aynı anda iliklerine kadar hissedebilir miydi bir insan ? Hissediyordum. Bu sadece okul için gidiş olmayacaktı benim için bundan sonra hayatım İstanbul'da şekillenecekti. İşim,aşkım,evim... Odamın kapısını kapatıp ufak bavulumu çekiştire çekiştire inmeye başladım merdivenlerden. İşte en sevmediğim kısma gelmiştik. Veda... Hiçbir zaman sevmedim vedalaşma kısımlarını nerden dönecek olursam olayım gözlerim dolar burnumun direği sızlar. Belli etmeyeceğim diye çenem kasılır. Ama şimdi belli etmemek o kadar zordu ki. Anneciye sarılır sarılmaz dökülmeye başladı göz yaşlarım. Uzun uzun sarıldım, dedeme gelince önce elini öptüm o da sarıldı bana uzun uzun ama hiçbir şey söylemedi. Bu kısımları birkaç gün önce halletmiştik çünkü. Minik bir kutu çıkardı cebinden açtım,
"Dede bu! Bu çok güzel!"
"Taşa çiniyle işlenmiş bir resim bu. Deniz,bodrum çiçekleri,üç tane minik insan bunlar biziz, bu senin çok küçükken yapıp bana hediye ettiğin bir
resim,hepsini sakladım biliyor musun? Çünkü sen ve senden gelen her şey bir hazine benim için. Çok uzun zamandır bunu yaptırmakla uğraşıyordum. Bugün vermeyi koymuştum aklına,bu resim sana nerden geldiğini asla unutturmasın yavrum, yüreğin her dara düştüğünde bizi orda hissettirsin."
Ağlamaktan hiçbir şey söyleyemedim sadece sarıldım dedeme bu o kadar güzeldi ki. O kadar naif ve sevgi doluydu ki elimde sıkı sıkı tutup kalbime bastırdım. Sevgiyi içime saklar gibi. Taksinin gelmesiyle toparlandık biraz
"Hadi ama ! Bir aya kalmaz kapınızdayım, hem sizde gelirsiniz dedem uyusa uçakta hissetmez bile!"
"Hadi be ordan kim korkar uçaktan,aptal teneke kutusu!"
"O aptal teneke kutuyu kaçırmasam iyi olacak dedecim." Gülümsedim son kez sarıldım onlara hatta Kenan'ın anne ve babası da gelmişti onlarla da vedalaştım. Cadı kaynanam uzun zamandır ilk kez gülüyordu bana büyük ihtimalle oğluyla aramıza kilometreler gireceği içindi bu gülüşler ama hiçbir şeyden haberi yoktu tabi zavallıcığın! Kenan'ın işle ilgili sorunları olduğu için sabah erkenden dışarı gitmişti. Bundan sonra hep yan yana olacağımız için pek sorun etmedim. Taksiye bindim ve gözden kaybolana kadar bana el sallamalarını izledim. Sandığımdan daha zor olmuştu bu olay. Boynuma taktığım kolyemi avuç içlerimin arasına alıp şimdiden onları hissetmeye çalıştım...Uçak yolculuğum sorunsuz geçmişti. Önce dedemleri arayıp indiğimi haber verdim daha sonra Kenan'ı aradım fakat ulaşmadım. Ben de mesaj bırakıp yeniden bir taksiye atlayıp evimize doğru yola çıktım. Güzel tek katlı minik bir bahçesi olan evin önü gelince durduk. Taksi adresin burası olduğunu söyledi. Eşyalarımı alıp usul usul ilerledim. Bahçem küçük ama o kadar güzeldi ki salıncak ve bahçe koltuklarının ambalajının açılmamış oluşundan dedemin işi olduğunu hemen anladım. Her ayrıntıyı düşünmüştü benim canım. Anahtarla kapıyı açıp içeri girdim,evi ilk kez görüyordum. İçerisi eski ama bir o kadar da yeniydi. Mobilyalar yeni alınmıştı ama içlerinde eskiden kalan şeyler de vardı. Tahmin ettiğimden de güzeldi. Dolabı açıp baktım içinin malzeme dolu olduğunu gördüm. Yeniden doldu gözlerim. Beni mutlu etmek için bu kadar uğraşmaları dünyamın en güzel şeyiydi. Saate baktım bire geliyordu. Kenan'ın saat altı gibi evde olması lazımdı. Yeniden aradım kapalıydı. Şarjı bitmiştir diye düşünüp eşyalarımı yerleştirmek için kolları sıvadım. Açtığım son ses müziğin ve içimdeki coşkunun etkisiyle evdeki her şeyi istediğim gibi düzenledim Kenan geldikten sonra mobilyalara yeniden bakar onun da fikrini alırdım işim sonunda bittiğinde saate baktım henüz altı olmamıştı bir duşa gireyim diye düşündüm ve kendimi sıcak suyun kollarına bıraktım. Çıktıktan sonra hazırlanmam tahmin ettiğimden de uzun sürmüştü saatin yedi olduğunu fark ettim ama Kenan hâlâ gelmemişti. Yeniden aradım telefonu kapalıydı. İnternetten uçağın inişini kontrol ettim iki saat önce inmiş olması lazımdı. Kimsenin haberi olmadığı için başka birini de arayamıyordum. Rengim atmaya ellerim titremeye başlamıştı. Ya başına bir şey geldiyse ? Napardım ? Onu buraya getiren de bendim üstelik? Allah'ım n'olur ona bir şey olmasın ! Dedemleri arayıp bi yoklamaya karar verdim. Bir şey olup olmadığını öğrenirdim en azından.
"Alo dedecim,nasılsınız?"
"İyiyiz güzelim sen nasılsın bir şey mi oldu?"
"Yok yok eşyalarımı yerleştirdim de yoruldum uyumadan önce arayayım dedim sizi bi sorun yok dimi?"
"Yok kızım yok Salih amcanlarla kahve içiyoruz."
"Oh oh afiyet olsun dede hadi görüşürüz."
Diyerek kapattım telefonu kahve içecek kadar rahat olduğuna göre Salih amca Kenan iyiydi o zaman şarjı bitmiştir diye rahatlatmaya çalıştım kendimi bizi bilen bu durumdan haberi olan kimse olmadığı için çalacak kapım arayacak arkadaşım da yoktu. İnsan yalnız olmanın acısını bu günlerde tadıyormuş meğer. Son çare son dakika haberlerini tararken çalan zille irkildim, kapıya koşup açtığım da görmek istediğim manzarayı bulamadım ne yazık ki.
"Bahar Vuslat siz misiniz?"
"Buyrun benim?"
"Size bir paket var şuraya bir imza alabilir miyim lütfen."
Titreyen elimle bir iki çizik attım postacının uzattığı kağıda. Kapıyı bile kapatmadan titrek ellerimle yırtmaya çalıştım zarfı. Kim bana ne mektubu gönderirdi ki? Üstelikte yeni adresimi kim bilebilirdi? Yüreğim sıkışmaya,dizlerimin bağı çözülmeye başlamıştı. Duvardan destek alıp derin bir nefes aldım. Kağıdı açıp o aşina olduğum el yazısıyla gözlerim birleşince içimi kaplayan sıkıntı daha okumaya başlayamadan göz yaşlarımı akıtmaya başlamıştı

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEVBAHAR
RomanceDünyanın nüfusu ikiye bölünüyor, Yarısı sen oluyorsun,yarısı ben... Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz , Kimseye sezdirmeden. -Özdemir Asaf