(Fotoğraf Kenan)
Uzun zaman sonra ilk kez gözlerimi umutla açtım sanırım.Bugün benim için çok güzel şeyler olacaktı bunu kalbimin ayarsız ritminden anlayabiliyordum.
Zaman zaman aynanın karşısına geçer kendimle yüzleşirim. Neydim ? Ne oldum? O gün aldığım cevap içimdeki kırıkları,karamsarlıkları silip atabilecekse ne âlâ fakat genelde daha kötü hislerle dolup taşarım. Bugüne kadar hiç kimsenin beni koşulsuz sevebileceğine inanmadım. Zaten ne doğru düzgün sevebilen oldu nede ben buna izin verdim. Kendimi koruma iç güdüsü mü yoksa anne ve babamın benim sevilmeye layık olmadığıma beni böyle güzel ikna etmeleri mi bilmiyorum.
Taşlaştırmadım kendimi sadece nasırlaştırdım. İçimdeki acıyı hâlâ taptaze tutabilmek neden kimseye güvenmemem gerektiğini aklımdan bir an olsun çıkarmamak için yaptım bunu.
Çok fazla yalnız kaldım,çok fazla dışlandım, ukala görüldüm. Ruhum hiçbir zaman dingin bir sessizlikte kalmadı içimdeki umudu,güzelliği yiyen sesler hiç susmadı.
Bazen saatlerce nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm. Ne kadar çok yürürsem bazı şeylerden o kadar çok kaçabilirdim sanki. Ama kaçamadım...
Ya ellerim,dizlerim yaralı kalbim kanaya kanaya başladığım noktaya geri döndüm ya da hep gittiğimi sandım aslında yola çıkmak için adım bile atmamıştım.
Bazen saatlerce ağladım.
Bazen ağlattım.
Kırdım,yaktım,döktüm etrafımı sonra birde kırdıklarıma yandım.
Aslında içimde hâlâ umut,sevgi her ne ise taşımasam her şey benim için daha kolay olurdu. Çünkü pişmanlık duymazdım,yaptıklarımdan sorumlu olmaz,arkamda bırakıp üzüldüklerime de yanmazdım. İnsanların benim için söyledikleri şeyler zerre kadar numrumda değil çünkü bu benim engelliyebileceğim bir şey değil. Çok cana yakın sevimli olursun bu aranıyor olur,mesafeli olur taviz vermezsin ukala olur,yerine göre davranmaya çalışırsan içten pazarlıklının teki olursun. İnsan dediğin sadece kendini düşünür doğru,yanlış,yalan uydurma onun umrunda bile olmaz. Bu yüzden ben kendimi bildiğim kadarım ne bir eksik ne bir fazla. Ama kendimi gösterdiğim kısım işte o sadece karşımdaki insana göre değişir.
Şimdi yine aynanın karşısındayım bugünüm için kendimle yüzleşiyorum.
Bugün benim için yeni bir adım olsun,bugün kapattığım kapıları açıp biraz akışa bırakayım ve belki de bir şeylerin beni değiştirmesine izin vereyim. Bugün farklı bir gün olsun!"Bahar! Yavrum şu poğaçaların üstüne yumurta sürüver,yetişemiyorum vallahi!" Merdivenlerden koşarak indim ve annecinin yanağına koca sulu bir öpücük kondurdum. "Senin elinden iş mi kaçar güzellik yine milleti kendine hayran bırakacaksın." dedim bir yandan salatalıkları ağzıma tıkıştırırken. "Ah deli kız! Ne bu neşe hadi çabuk acele et gelirler birazdan." Sofranın eksiklerini tamamladığım sırada kapı çaldı. Dünden hevesli gözükmeyeyim diye suratıma kırık bir gülümseme yerleştirdim. "Hoşgeldiniz."
"Hoşbulduk güzel kızım." Tam Kenan gelmemiş diye suratım düşmüş kapıyı kapatacakken bir ses araya girdi. "Dur kapatma,kapatma sana zeytinli poğaça aldım,seviyorsun diye." Bunu nereden öğrendiki ben mi söyledim diye düşünürken sorgulayan bakışlarımı görmüş olacak ki "Dün söylemiştin ya ışıklarda önünde durunca buranın poğaçası efsanedir sıcak sıcak ama mutlaka zeytinli olacak diye"
O an ilk kez birinin benim detaylarıma önem verdiğini düşündüm. Ben bunu söylediğimi unutmuştum bile içimdeki kıpırtıyla poşeti elinden alıp yanağına öpücük kondurdum. "Hoşgeldin,geç" dedim ve acaba dedem gördü mü diye yüreğim ağzımda etrafı kontrol ettim.Kenan'ın anlattığı şeye kıkır kıkır gülerken "Bahar kızım bizi duymuyor musun?" sesiyle kıpkırmızı oldum "Kahvelerimizi bahçeye getir yavrum,biraz hava alalım." "Tamam dede." Diyerek tabakları toplamaya koyuldum. Dedemden neden bu kadar utanıyordum bilmiyorum sanırım onları üzmek istemiyordum,zaten yeterince üzülmüşlerdi. Bu yüzden hırçınlıklarımı onlara göstermez özellikle annecinin yanında kedi olurdum. Dizine yatırıp saatlerce usul usul severdi beni bazen koca kız olduğumu unutup hikayeler anlatır bazen bir şarkı mırıldanırdı. Arkamdan gelen sesle irkilip tabağı yere düşürüyordum ki bir el yakalayıp " Her zaman böyle hamarat mısındır? Yoksa bu bana özel muamele mi?"diye sordu. Utanınca panikleyip bağırarak tersleye tersleye konuşurdum. "Ne münasebet!" diyerek tabağı çekişire çekiştire elinden aldım. Çok fazla dışarı çıkmayan bir çocuk olduğum için mutfak masasına oturup annecinin yaptığı yemekleri kaçırmadan izlerdim zamanla yemekleri yapmaya başladım hem çok güzel zaman geçiriyordum hem de tek başıma kalmış oluyordum. Yani bu hamaratlığım kesinlikle ona özel değildi,hem bu kendini beğenmiş tavırlarda neyin nesiydi?
"Ya sadece şaka yapıyordum seninle konuşabilmek için hep böyle kızdırmam mı lazım seni?"
"Hayır,aksine kızdırmaman lazım."
"Ama seni önce kızdırmam gerekiyorki dikkatini çekeyim." Beceriksizce elimi çekip el bezini bir o yana bir bu yana katlamaya başladım. Elimi usulca tutup bezi öbür tarafa koydu. "Ellerine sağlık abicim." dedi ve uzaklaştı tam şok olmuş arkasından bakıyordum ki dedemle göz göze geldim. Kenan dedemi saygıyla selamlayıp yanından geçerken bana da göz kırptı. İyice kafam karışmaya başlasa da gülmemi durduramayarak "N'oldu dedecim." dedim "İlaçlarımı içmeye geldim,seslendim ama duymadınız hadi kızım sen de geçte misafirlerle otur ayıp olmasın." Bahçeye doğru çıktım ve uzaktan onları izledim herkes hayran hayran Kenan'ı dinliyordu. Bu adamda bir şey vardı kendini zorla dinleten,baktıran,ele geçiren... Bir insan hem sinir edip hem nasıl bu kadar içine çekebilirdi.
Kulağıma eğilip " Biraz sahilde yürüyelim mi?" Diye sordu,usulca olur dedim. Bir süre sessizce yürüdük sonra ayakkabılarımı elime alıp kıyıdan suyun serinliğini hissede hissede yürümeye başladım. "Üşütüceksin bak,ayağına bir şey batacak."dedi "Neden bu kadar kontrollüsün Kenan?"
"Kontrollü değilim sadece basit yaşamayı seviyorum."
"Basit yaşamak deniz kenarında yürüyüp ayakkabılarını çıkartmaktan korkmak mı ya da dondurma bir yerime bulaşır diye düşünmek mi?" gülmeye başladım. Gerçekten anlam veremiyordum. Dedem bile ondan daha rahat düşünen biriydi. Belimden kavrayıp beni bir anda kendine çekti. Aramızda sadece bir nefeslik mesafe vardı. Allah'ım lütfen konuşmasın diye diledim. Konuşması anlamsızdı çünkü kalp atışımın sesinden başka yankılanan bir şey olamazdı kulaklarımda. Gözlerime uzun uzun baktı "Sen beni fazla hafife alıyorsun küçük hanım." O kadar yoktum ki o an konuşmayı unuttum. Gözlerini benden ayırdı yavaş hareketlerle ayakkabılarını çıkarıp eline aldı,burnuma hafifçe dokunup " En son gelen dondurmaları ısmarlar!" diye bağırarak koşmaya başladı. Ters köşe oldun kızım Bahar diye geçirdim içimden ve peşi sıra koşmaya başladım. İskeleye yanaşmış el kol hareketleriyle bana tempo tutarken daha çok hızlandım ve bir anda dengemi kaybedip üzerine doğru sendeledim. Beni usulca tuttu ve kendine çekti. Koşmaktan nefes nefeseydim saçlarım suratıma yapışmıştı ama o an kolumu kaldıracak gücüm yoktu. Resmen kitlendim yavaş yavaş kendimi ona teslim ettim. Yüzümdeki saçları tutup kenara çekerken sanki bunu bile istiye yavaşça yapıyordu, ellerini yanaklarımda gezdirdi. Ölmek üzereydim. Denizin içindeydim ama görebildiğim tek deniz gözleriydi. "Sen kazandın." dedim
"Ben kazanmak istediğim tek şeyi şu an kollarımın arasında tutuyorum zaten."
O an orada biraz daha kalsam orayı kendime mesken edinir bir daha ayrılamazdım kollarından. Kollarını yavaşça üzerimden çektim elini tuttum "Limonlu dondurma isterim,bu sefer külahta olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEVBAHAR
RomanceDünyanın nüfusu ikiye bölünüyor, Yarısı sen oluyorsun,yarısı ben... Sonra ikimiz bir bütün oluyoruz , Kimseye sezdirmeden. -Özdemir Asaf