Saat 00:03Gözyaşlarımdan günlüğün sayfaları ıslandı. Ağlamadan yazamıyorum. Yazmazsam ağlamam durmuyor. Ablam da dâhil kimse anlamıyor halimden.
Haftanın ilk gününün iyi biteceğini düşünüyordum. Ablam işten gelince akşam yemeğini hazırlamaya koyulduk. Ablam günümün nasıl geçtiğini sordu. Ben de iyi geçtiğini söyledim. Nasıl bir iş yaptığımdan bahsettim. Yemek iyi geçti. Çok fazla konuşmadık ama gerginlik de yoktu. Aç hissetsem de lokmalar boğazıma düğümleniyordu. Pek bir şey yiyemedim.
Yemekten kalktıktan sonra ablam mutfağa çay demlemeğe gitti. O sırada kapı çaldı. Kapıyı açtım. En son görmek istediğim iki kişi kapımda gülümsüyordu. Kâbusum annemle beraber gelmişti. Annem beni görünce şaşırdı. Ya da şaşırmış gibi yaptı. Bilmiyorum. Annem " Sürekli ablana niye kaçıp duruyorsun?" dedi. Bir şey diyemedim. Benim gözüm üvey babamdaydı. Ben öylece dikilmiş, korkudan açılmış gözlerle ona bakıyordum sanırım. O da bana bakıyordu. Beni tartıyormuş gibi hissettim. Bir planı mı vardı bilmiyorum.
"Müsaade et de girelim," dedi annem, " bu kız bu aralar bir garip" diyerek Kerim'e bakıp gülümsedi. Ablam salona girdiğinde annemleri görünce çok şaşırdı. Gülümseyerek " Hoş geldiniz" dedi anneme. Ama onun da gözü üvey babam gibi görünen o şeydeydi. O da ablamın gülümsemesine karşılık gülümsüyordu ama gözlerindeki o karanlık gitmemişti. Karnım yine kasılıyor.
Saat 00:13
Ablam da çok şaşırmıştı. " Tam zamanında geldiniz. Biz de çay içecektik." dedi. Başka ne diyebilirdi ki? Ben çaktırmadan odaya gittim. Ağlamaya başladım. ' Onlardan uzağa daha nereye gidebilirim ki?' diye düşünüyordum. Arkamdan ablam odaya girdi. Bana sarılıp " Burada sana kimse bir şey yapamaz." dedi. Ben daha çok ağlamaya başladım. "Adam ya da o şey – her neyse- peşimi bırakmıyor." dedim. Sakin olmamı söyledi. " Onun o halini sen görmedin" dedim. " Tamam. Hadi sakinleş de yanlarına gidelim. Sonra annem ' Ne oldu?' deyip sıkıştırır seni" dedi.
O an için ona hak verdim. Salona yanlarına gittim. Annem eniştemle keyifli bir şekilde sohbet ediyordu. O şey ise sessizce onları dinliyordu. Saçları fön çektirmiş gibi düz ve çenesine kadar uzundu. Normalde dalgalıydı. Bu kadar uzun olduğu da dikkatimi çekmemişti.
Ablam çayları getirdi. Küçücük bardağı iki elimle tutuyordum. Sanki o şey her an bir şey yapacakmış gibi tedirgindim. Rahat oturamıyordum. Her an kalkacak, hatta kaçacakmış gibi oturuyordum. Salona girdiğimden beri bana hiç bakmamıştı. Ama ben ona sık sık bakıyordum. Tutamıyordum kendimi. Eniştemi yüzündeki o sahte gülümseme ile dinliyordu – eğer dinliyorsa-. Sonra bana bakmadan " Benimsin," diye fısıldadı. Elimde sıkıca tuttuğum bardağı düşürecektim neredeyse.
Yeniden o korkunç his doldu içime. Elimdeki bardağı önümdeki sehpaya içindeki çayı dökmeden koymaya çalışıyordum. Elim zangır zangır titriyordu. Yapamadım. Çayı biraz üstüme döktüm. Korkudan mı, çayın sıcaklığından mı bilmiyorum; çığlık attım. Koşa koşa banyoya gittim. Midem yine kasılıyordu. Ağlamak istiyordum. Kusma isteğim, ağlama isteğime galip geldi. Biraz kustum. Yüzümü yıkayıp başımı kaldırdığımda aynada bana o iğrenç gülümsemesiyle bakan yansımasını gördüm. Çığlık atıp arkamı döndüm. Orada değildi. Bunlar gerçek mi yoksa deliriyor muyum hala bilmiyorum. Hangisi daha kötü? Olmayan bir şeyden var diye korkmak mı? Yoksa var olan bir şeyden korkmak mı?
Çığlığıma koşup geldiler. " Deniz! Ne oldu?" diye sordu annem çok endişeli bir suratla. O an aklıma gelen ilk şeyi söyledim. " Ayağım kaydı. Neredeyse düşecektim". Sanırım yüzümde zoraki bir gülümseme de vardı. Normalde hazır cevap değilim. Ama bu yaşadıklarım beni bu hale getirdi. İşte yorulduğumu, başımın ağrıdığını, biraz uyuyacağımı söyledim. Bacaklarım titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İfrit Günlükleri - 1 - Kâbus
Horror"Hayaletlere inanmam. Onlar küçük çocukları korkutmak için uydurulmuş şeyler. Ama ifritlere inanırım. Onlar canınızı yakabilir. Bir tanesi... canımı yaktı." Deniz'in yeni aldığı günlüğü yaşadığı kâbusların tanığı olacaktı. Hayallerini, üzüntüler...