Perşembe, 25 Haziran 2015

345 26 1
                                    

Saat 03:57

   Ablam, eniştem, hepimiz ayaktayız. Yaptığımız şey... Muskayı sirkeye koymak bir işe yaramadı. Artık ağlayamıyorum da. Ablam benim için çok endişeleniyor ve ağlıyor. Eniştem neler olduğunu anlamaya çalışıyor. Bense bütün hislerimi kaybetmiş gibiyim. Ağlayamıyorum, korkamıyorum. Duygularım uyuşturulmuş gibi. Olanları nasıl yazacağım?

Saat 06:18

   Artık iş çok ciddiye bindi. Hayatım tehlikede. Ablam o kadar itiraz etmeme rağmen annemi arayacağını söyledi. " Bu olan şeyin sebebi cin, ifrit, hayalet vs. şeyler olamaz," dedi, " Senin tedaviye ihtiyacın var".

   Ben neye ihtiyacım var bilmiyorum. Zaten avuçlarım resmen yandı. İçleri kabarıp küçük küçük su topladı. Ama çok acımıyor. Ablama göstermedim ellerimi.

   Bu gece olanları yazıp yazmamaktan emin değilim. Günlük yazmayı bile bırakabilirim. Yazdıklarımı tekrar okuyunca ya korkularım artıyor, ya da kendimi çaresiz hissediyorum. Belki de bu olanların bir çaresi yoktur.

Saat 06:53

   Yazmayacağım diyorum ama yazmadan da duramıyorum. Birilerine bir şey anlatma ihtiyacı hissediyorum. En yakınım olan ablama bile anlatamıyorum bazı şeyleri. Ama günlüğüme yazabiliyorum. Bu gece gördüklerim yaşadıklarım ve olanlar... Çok farklı. Çok gerçek.

   Rüyamda yine odanın kapısının açıldığını gördüm. Yine o şey süzülerek üstüme geldi. Vücudum bir önceki gibi felç oldu. Bu kısma kadar her şey bir öncekini aynısıydı. Bir deja vu. Bu kısımdan sonrasında her şey daha gerçekti. Bu defa hiç cesaretli değildim. Ondan ölesiye korkuyordum. Elleri ile boğazımı sıktığında boğulduğumu hissettim. Gerçekten boğuluyordum. Çok korkunç bir şey boğulmak...

   Bütün vücudum kasılıyor, ciğerlerim delicesine nefes almaya çalışıyordu. Bunun dışında kendimi korumak için bir şey yapamıyordum. Onun korkunç yüzü ya da her neyse gözlerimin önündeydi. Görmek istemiyordum. Ama kıpırdayamadığım gibi gözlerimi de kapatamıyordum. Önce gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oldu sonrasında kararmaya başladı. Beklemediğim bir anda birden vücudumdaki felç kalktı. Hemen ellerine yapıştım. Çok sıcaktı. Kızgın iki demir parçasını tutuyor gibiydim. Canım yanıyordu. Ama boğulma hissi daha dayanılmazdı. Bütün gücümle çekiyordum ama gücüm yetmiyordu.

   Bir anda besmele çekmek geldi aklıma. İçimden, kalbimden söyledim. Bismillah. Elleri gevşedi. Sonra sesli söyledim ve sonra daha sesli. Ellerini boğazımdan ayırmayı başardım. Ve kalan gücümle onu ittim. Odanın bir köşesine fırladı. Yataktan kalktım. Ama düşecek gibi oldum. Sanki vücudumu ilk kez kullanıyordum. Zaten kendimi tam olarak oda da hissetmiyordum. Hissettiğim şey; odanın başka bir boyuttaki izdüşümünde olduğumdu. Vücudum da bu boyuttaki izdüşümümdü. Bu boyutta ellerimi ayaklarımı ilk kez kullanıyordum. Hissettiğim şey buydu. Belki saçmalıyorum, belki kafayı yedim. Ama o andan içimde kalan hisler bunlardı.

   Ellerime baktım. Bulanık görüyordum. Gözlerimi daha büyük açmaya, ellerime odaklanmaya çalıştım. Ellerimi de açıp kapatmakta zorlanıyordum. O sırada arkamdan onun homurtusunu duydum. Arkama baktığımda odanın köşesinde yerden yükselmiş bir şekilde durduğunu gördüm. Balkona doğru koştum. Daha doğrusu yalpaladım. Kapıyı açtım. Normalde ablamın evi dördüncü katta ama bu boyutta bahçe hizasındaydı. Giriş kat gibi parmaklıkların üstüne çıkıp bahçedeki çimlerin üstüne atlayacaktım. 50- 60 cm altımdaydı çimenler.

   Tam atlayacaktım ki arkamdan bacaklarıma sımsıkı sarıldı. Bacaklarıma takılmış iki kelepçe gibiydi kolları. Kurtulmaya çalışıyordum ama tüm gücüyle sarılmıştı. Arkama döndüğümde şok oldum. Bacaklarıma sarılan ablamdı. " Yapma!" diye bağırıyordu. O şaşkınlıkla önüme döndüğümde yerden 15 metre yükseklikteki balkonun demirleri üzerinde olduğumu gördüm. Çığlık attım. Kendimden geçmişim. Beni içeri çekmişler.

   Kendime gelene kadar ki o bir dakika içinde ne olduğunu hatırlamıyorum. Tek hatırladığım ablamın ve eniştemin endişeli seslerini duymaya başladığım ve ardından kusarak uyandığımdı. Durumum çok kötü.

Saat 08:12

   Evde saatlerdir herkes uyanık. Ablam birazdan annemi arayacak. Annemden önce Fuat'ı aramasını söyledim. " Dedikleri doğru çıksaydı, bunlar başına gelmezdi. Hani o muskayı sirkenin içine koyunca düzelecekti?" dedi. Muskanın yerini bilebildiğini söyledim. " Deniz, birazcık aklını başına al. Birkaç saat önce kendini balkondan aşağı atıyordun. Eğer sesleri duymasaydım... Allah'ım düşünmek bile istemiyorum. Annemi arayacağım ve doktora gideceğiz. İtiraz istemiyorum." " Peki" demekten başka çarem yoktu.

Saat 08:30

   Ablam annemi aradı ve annem çıldırdı. Annemin sesini rahatlıkla duyabiliyordum. " Ben randevuyu öne alıyorum. Bugün gidiyoruz doktora. Sakın Deniz'in yanından ayrılma" diyordu ablama. Mahvoldum...

Saat 09:04

   Banyoya gidip ablamdan habersiz Fuat'ı aradım. Yaşadıklarımı anlattım. Yine bir önceki konuşmadaki gibi sustu. O sustukça merakım artıyordu. Uzun bir sessizlikten sonra " Sirkenin içindeki muskanın etkisi çabuk azalır. Muskayla böyle bir şey yapamaz," dedi. Yine sustu. Benim bir şey dememi mi bekliyordu yoksa yine düşünüyor muydu - Ya da yaptığı her neyse- anlayamamıştım. Soru sormak için ağzımı açmıştım ki, " Balkonun altındaymış" dedi. " Üvey babam mı?" diye sordum. Sanki bir şeylerin şifresini çözmüş gibi " Evet," dedi. Sevindiği belli oluyordu. Benimse hiç sevinecek halim yoktu.

   "Şimdi aşağı in. Yerde tam senin balkonun altında bir şeyler göreceksin. Ne olduklarını bana söylersin. Ben de ne yapman gerektiğini söylerim." " Şimdi mi?" dedim şaşkınlıkla. " Evet" dedi, " Telefonu kapatma". Dikkatlice odadan çıktım. Ablam mutfakta eniştemle bir şeyler konuşuyordu. Muhtemelen benimle ilgiliydi. Daireden çıkıp merdivenlerden hızla aşağı indim, asansör bekleyecek halim yoktu.

   Bina kapısından çıkınca sağa dönüp arka tarafa geçtim. Başımı kaldırıp balkonu aradım. Bulduğumda heyecanla altına gittim. İlk başta görememiştim. Arka taraftaki çimleri pek kesmediklerinden çok uzundular. Ellerimi çimenlerin arasında gezdirirken elime bir şeyler geldi. Elimi aldığım şeyler küçük kemiklerdi. Sanki bir insanın parmak kemikleri gibi... Şok olmuştum. Fuat telefonda " Buldun mu?" diye soruyordu. " Galiba" dedim " Küçük kemikler... Sanırım bunlar insan kemikleri,". " Üzerlerinde ne var?" dedi " Bir şey görünmüyor" derken fark ettim keskin bir şeyle üzerinde küçük şekiller çizilmişti. " Üçgene benzer şekil görüyorum, bir de daireye benzeyen bir şekil. Bir de anlayamadığım bir şeyler." dedim. " Onları denize at" dedi Fuat. " Denize mi?" dedim. " Neden her söylediğimi tekrarlıyorsun. Dediğimi yap denize at. Ablanla konuş birkaç gün sonra şu üvey babana da bir şey yapalım da zavallı adam ifritin elinde oyuncak olmaktan kurtulsun" dedi.

   ' Zavallı adam mı?' diye düşünmekten kendimi alamadım. Yine de onunla tartışmak istemediğimden " Tamam" dedim. Kemikleri iğrenerek cebime koydum. Yukarı çıktığımda ablam kapıda karşıladı. " Neredeydin?" dedi. Bahçeye inip hava aldığımı söyledim. Odaya giderken hangi ara ve nasıl bu kemikleri denize atacağımı düşünüyordum. Hala da düşünüyorum.

  Zil çalıyor. Annem geldi.

Saat 10:13

   On dakikaya evden çıkacağız. Doktora gitmek istemiyorum. Ama o balkon olayından sonra ne annemi ne de ablamı ikna edebilirim.

Çok gerginim. Doktor "Ne oldu?" diye sorarsa ne anlatacağım? " Üvey babama bir ifrit musallat oldu. Altı aydır her sabah beraber 03:13'te uyanıyoruz" mu diyeceğim? Of anne ya! Fuat'a gitmeliyiz hastaneye değil. Fuat'a güveniyorum. Hastaneye tek bir şey için giderim; Bana elektroşok versinler. Yeter ki bunlar hafızamdan silinsin, adımı bile unutmaya hazırım. Midem yine kasılmaya başladı. Annem seslendi. Gidiyoruz.

Saat 11:23

   Hastanedeyim. Benden önceki hastayı bekliyorum. Ne kadar uzun kalıyorlar içeride. Bir an önce girsem de bir ilaç yazsa çıksam. Adam bir şeyler soracak ve ben hala ne diyeceğimi bilmiyorum. Buradan koşarak kaçmak istiyorum. Allah'ım sen yardım et.

İfrit Günlükleri  - 1 -   KâbusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin