Berk abiyi ikna etmenin verdiği huzurla kapıya çıktım. Merdivenlere oturup spor ayakkabımı bağlamaya başladım. Bir yandan da kızlar ayakkabılarını bağlıyorlardı. Berk abi hepimizden önce çıkıp arabayı kapının önüne getirdi. Kafama geçirdiğim siyah güneş gözlüğünü gözüme taktım. Sonuçta gözlerimin şişliğini göstermek istemeyiz değil mi? Bunun havalı durduğunu düşünen Buse, Almira, Berfu üçlüsü de gözlük taktı. Berk abi FBI titizliğinde plan anlatırken Buse onu böldü.
"Öncelikle dağılım şöyle; Almira sen Egehan'ı bir an olsun bırakma diyeceğim de zaten o senin götünden ayrılmıyor. Gece sen bitkin ve cılız olduğun için Murat'ı oyala aşk hikayelerini falan anlat ne bileyim. Berfu sen ve ben yukarı çıkıp Karen'i alacağız. Berk Abim de Karan'ı oyalacak dayak yiyerek hehehe."
"Peki ya Buğra?" dedim.
"Aman ya onu da oyalayıverin." dedi Berfu.
Berk Abi'ye dayak yiyecek olmanın hüznü çöktü. Bende kafamı cama yaslayıp yolu seyrettim.
Geldiğimizi anladığımda gözlüğümü düzelttim ve arabadan indim. Kızlar deri koltuğun tartışmasındayken kapıya ilerledim ama zile basamadım. Hepimiz kapının önündeydik ama kimse zile basma şerefine nail olmuyordu. Yaklaşık beş dakika sonra Egehan kapıyı açtı.
"Almir'im bir saattir zile bas diye bekliyorum niye basmıyorsun?"
Almira ona attığı tribi sürdürdüğünü belli edercesine cevap vermeden içeri geçti. Biz de ardından tabii. Karan, Berk Abi'yi görünce elini yumruk haline getirdi.
"Ne yüzle geliyorsun lan hala?!" diye kükreyince bir adım geri attım. Vahşi hayvan ne olacak?
"Konuşmanın daha iyi olacağını düşündüğüm için geldim Karan." dedi Berk Abi. Onun aksine sesi daha sakin ve yatıştırıcıydı.
"Lan neyi konuşacağım seninle? Algılama kıtlığın mı var?!" diye Karan tekrardan bağırdı.
"Önce bir dinleyeceksin sonra kararını kendin verirsin." Ay Berk Abi'ye bak gerçekten konuşmaya geldi sanki.
Onlar böyle konuşmayı sürdürürken Buse ve Berfu birbirlerine kaş göz yaptı. Daha ilerleyemeden Buğra ve Murat yanlarında bitmişlerdi. Murat, Berfu'nun beline ellerini koymuş "Ne zaman adam akıllı konuşacaksın?" diye sitem ediyordu. Buğra ise Buse'ye kolunu atmış sesinin titrediğini hatırlatıp sinir ediyordu. Murat, Berfu'nun burnunu öpünce bu olaya bir el atmam gerektiğini kendime hatırlatıp yanlarına gittim.
"Murat biraz konuşalım mı?" dedim.
"Hasret gideriyorum Çingene ne var?" Şimdi çingene demesiyle ilgili olay çıkarırdım da görevimi kötüye kullanmamalıydım.
"Hatta Buğra da gelsin." dedim.
"Noldu lan?" dedi Buğra tüm sığırlığıyla.
Berfu da transtan çıkmış olacak ki "Unutma sevgilim, bu sefer ki düşmanlığımız diğerinden daha kötü olacak." dedi ve uyuz bir bakış atıp Buse'nin kolundan tuttuğu gibi merdivenleri çıktı.
"Hastayım şuna lan. Ee çingene ne oldu anlat bakalım?" dedikten sonra saçımı karıştırdı.
"Biğri sini imirsidiğimdin diğil timim mi?" Buğra'nın taklidine gülerken karnımı tuttum. Sesini aşırı inceltmişti. Buse burada olsaydı kesinlikle 'benim sesim bu kadar ince değil' diye bağırırdı.
"Ee hadi lan anlat ne anlatacaksan." Ne anlatayım Buğra şimdi ben size?
BERFU'NUN AĞZINDAN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Platonik #Watty2016
Ficção AdolescenteYaklaşık iki yıldır sevdiğiniz çocuğu uzaktan izlerken, arkadaş grubunuzun onun çantasına attığı bir mektup ile kendinizi birden onun karşısında bulsanız ne hissedersiniz? Ve o çocuk sizden mektuptaki kişiyi bulmak için yardım istiyorsa, sanırım ben...