17.BÖLÜM - ANILAR

790 49 27
                                    

Multimedia'da: Kızların Şarkısı^^

"Kızlar bizim bunları ayıltmamız lazım. Nasıl ayıltacağız?"dedim Buse'ye bakarak. Sonuçta ayyaşlar ve içkiler onun uzmanlık alanıydı. Kafalarımız Buse'ye çevrildi. Buse ise her zamanki gibi telefonuyla uğraşıyordu. Elime gelen ilk şeyi fırlattım. Çerçeveyi. Berfu yere düşmeden önce son anda tuttu ve baktı.

"Lan mal dikkat etsene!" Sonra Buse'ye göstermeden yanıma gelip üstüne oturduğum çalışma masasına çerçeveyi geri koydu. Buse'nin aile resmiydi. Berk Abi'de dahil 5 abisinin kendisinin ve annesiyle babasının olduğu resim. Alt dudağımı ısırıp elimi kalbimin üzerine koydum.

"Onlar kim!?" diye bağırdı önümdeki sandalyeye oturup bacağıma koala gibi sarılmış ve öyle duran Karan. Bir insan sarhoş olduğunda anca bu kadar mal olabilir. Yemin ederim. Ama yani şimdi çok da tatlı ya.

KENDİNE GEL GECE! NE KADAR TATLI OLURSA OLSUN KENDİNİ TUT.

"Neden hepsi sarışın ki bunların?" dedi Murat da gelip çerçeveyi eline alarak.

"Sarı değil bal köpüğü." dedi Buse telefonundan başını kaldırmadan.

"Oha sarışının ailesi mi?" Buse telefonla yanında oturan Buğra'nın omzuna vurdu. Oysa sadece omuz silkip fotoğrafa bakabilmek için ayağa kalktı. Ben de baktım. Karan da. Berfu de. Annesi Belgin, gerçekten de çok güzel bir kadındı. Eski dönem kadınlarını andıracak şekilde toplanmış sarı saçları, yaptığı makyajla bütün ihtişamı ortaya çıkmış masmavi gözleri, kırmızı dudakları ve dünyadaki bir kadının yapabileceği en mutlu gülümsemesiyle tek kişilik koltukta oturuyordu. Babası Bilal, Belgin Teyze gibi sarı saçlı ve mavi gözlüydü. Aslına bakarsanız Aksoy ailesinde sarışın ve mavi gözlü olmayan yoktu. Genler bozulmasın diye her halde ne bileyim... Her neyse. Babası annesinin sağ çarprazında durmuş elini eşinin omzuna koymuştu. Belgin Teyze'nin bir eli Bilal Bey'in elinin üzerindeydi. Diğer koluyla kucağında oturan 4 yaşındaki Buse'yi tutuyordu.

Abilerse ayakta boy sırasına göre durmuşlardı. Koltuğun arkasından başlayıp Bilal Bey'in tersi tarafına doğru ilerliyorlardı. En büyükleri olan Burak Abi babasının yanındaydı. Elini oğlunun sırtına koymuştu. Onun yanında Bora Abi, Baha Abi, Berk Abi ve Bulut Abi vardılar. Bulut Abi annesinin hemen yanında duruyordu ve Buse'nin elini tutuyordu.

"Vay be." dedi Murat en sonunda.

"Annen çok güzelmiş." dedi Karan da Buse'ye dönüp. Yanımızda görünce şaşırmıştık haliyle.

"Öyleydi." deyip gülümsedi ve Buğra'ya baktı. "Bakıyorum da ayıldınız?"

"Biraz daha iyiyiz diyelim."

"Oğlum benim kafam tam geldi şu anda yerine." dedi Murat sonra Berfu'ye bakıp bıyık altından güldü. "Öptüm mü ya ben seni?"

"O nasıl soru lan?" dedi Karan sarıldığı bacaklarımdan ayrılarak. O da kendine gelmişti.

"Öptüm mü ya ben seni?" diye taklit edip güldüm Murat'a. Buse yere bağdaş kurunca biz de daire oluşturacak şekilde onun çevresine oturduk. Sonra Berfu ayağa fırlayıp koşarak odadan çıktı. Bizse şaşkınca arkasından baktık. Yaklaşık 1 dakika boyunca öyle amaçsızca baktığımız kapı sonunda açıldı ve elinde bir şişeyle içeri girdi.

"Saçmalama be." dedi Murat burnunu kıvırarak. "Doğruluk cesaret mi oynayacağız? Böyle oyunların sonunda hep ben boku yiyorum. İstemiyorum oynamam." Sanki aralarında bir espri varmış gibi Buğra ile Karan birbirlerine bakıp güldüler.

"Tamam o zaman şöyle yapalım." dedi Buse yanına bağdaş kuran Berfu'nun elinden şişeyi alıp. "Arka tarafı kime gelirse o kişi ön tarafı kimi gösteriyorsa o kişiye istediği bir şeyi anlattıracak. Mesela ben Karan'a istersem dün yaptığı ultra saçma şeyi neden yaptığını soracağım ve o da anlatmak zorunda kalacak."

"Peki anlatmazsam?" dedi Karan kaşını kaldırıp. Aralarında bir sırıtma geçti. Sonra Buse şişeyi çevirdi. Buse'nin verdiği örneğin tam tersi olarak Karan Buse'ye sorma hakkı kazandı. "Düştün mü elime?"

"Bu şişe bozuk ama!" diye isyan eden Buse'ye hep birlikte güldük.

"Hikayen ne Buse? Neden böylesin?" Şimdi hepimiz ciddileşmiştik işte. "Yanlış anlama. Piçliğine sormuyorum. Zaten merak etmiştim ve soracaktım. İstersen değiştireyim sorumu."

"Yok ya sorun değil." dedi hafif bir gülümsemeyle. "Yabancı değilsiniz sonuçta."

***

"4 yaşında başladı aslında bütün hikayem. Televizyonda bir dizi vardı. Dizide adamla kadın akşam akşam lunaparka gitmiş, deliler gibi eğlenmişlerdi. Ben de özendim . Çocuğum işte. Gördüğüm her şeye özeniyorum. Bir de yetiştiriliş tarzı var tabii. Aksoy ailesindeki tek kız olduğum için bir dediğim iki edilmedi hiç. Hani abilerim hariç 20 tane de kuzenim var. Hepsi erkek. Neyse. Sonra babama söyledim gidelim diye. Önce yok dedi. Ben ısrar edince dayanamadı her zamanki gibi kabul etti. Böyle gözlerimi kırpıştırdığımda hiç dayanamazdı ki bana." Sesi şimdiden titremeye gözleri de dolmaya başlamıştı. Berfu Buse'ye sarılınca ben de sarıldım.

"Anlatmak zorunda değilsin." dedi Buğra.

"Anlatmak istiyorum." deyip gülümsedi ve devam etti. "Çıktık yola. Abimler uyuyorlardı onları uyandırmadık. Giderken babamın önüne bisikletle bir adam çıktı bir anda. Direksiyoruna sağa kırdı adama çarpmamak için. Kendisi çarptı ama şu yolların kenarındaki demirlere. Neyse artık onların adı... Uyandığımda ambulans vardı. Kalabalıktı. Bir adam beni kucağında bir ambulansa bindirdi. Babam ve annem hemen arkamdaki ambulanstaydı. Öyle söylemişlerdi yani. Karnımda da bir cam vardı. Ön tarafa savrulmuşum. Yüzüm kanlar içinde filan. Kesik kesik hatırlıyorum. İyileştim. Ben iyileştim, babam iyileşti ama annem..." Kafasını yere eğip sustu durdu biraz öyle. Sonra gülümseyerek devam etti. "Annemin öldüğünü söylediler. Daha 4 yaşındaki bir çocuğa annesinin öldüğünü söylediler. Babam o haber bana geldikten sonra geldi yanıma. Sarılması için açtım kollarımı ağlayarak. Ancak o ne yaptı? Bağırıp çağırdı. Benim yüzümden olduğunu söyledi. Sonra çıkıp gitti. Gitmemesi için yalvardım ama gitti. O günden sonra da bir daha hiç görmedim onu."

"Buse..." dedi Murat şaşkınlıkla. "Anlatmaya devam etme tamam mı? Bak fazla gelir. Bilirim hayatındaki en çok sevdiği insanın ölüm haberini alan bir çocuğun acısını. Devam etme."

"Babam hep saçlarımı okşardı." dedi uzun saçlarında elini gezdirirken. "Hep sarışınım diye severdi beni de annemi de. İşte onun için, sarışın değilim ben." Sonra kafasını iki yana sallayıp güldü. "Öyle işte. Ay çok melankolik oldu buralar. Gözlerinizin doluluğunu görmezden geleceğim. Hikayemin devamını da sonraya saklıyorum." deyip şişeyi çevirdi. Buse işte. Dalga geçerek acımıyormuş gibi gösteriyordu her zamanki gibi.

Şişe bu sefer de Buğra ileBerfu'nun arasında durdu.

"Buse'yi neden öptün?" diye sordu aniden sırıtarak. Buğra önce afalladı sonra da güldü.

"Çünkü dudakları güzel." Buse gülerek saçlarını savurdu.

"Ne yani bir şey hissetmiyor musun?" dedim biraz daha üzerine giderek.

"Hayır lan saçmalamayın. Ben ve duygusal bağlar mı?"

"Kızlar siz ne zaman benim bana duyguları olan biriyle yakınlaştım? Sorabilir miyim? En sonuncusundan sonra tövbe ettim." dedi.

"Ateist değil misin sen ya?" Murat her zamanki sorusunu sordu.

"Elhamdülillah." Her zamanki Buse işte...

"Sana karşı hisleri olan biriyle yakınlaşmaz mısın yani Buse?"

"Hayır Buğra. Hatta mümkün oldukça aynı ortamda bile durmam."

"Anladım." deyip şişeyi çevirdi. Sende bir numaralar var ama hadi bakalım Buğra Akın. Kokusu yakında çıkar elbet. Murat ile benim aramda duran şişeye kötü bakışlar atarak Murat'a döndüm. 

"Peki ya sen Gece? Senin hikayen ne?" 

                                                                                           *SON*

Umarım beğenmişsinizdir. İlk kez Buse'yi tanıma şansı verdim kşfdlkh -KOALA



Platonik #Watty2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin