DAĞINIK

67 50 3
                                    


 Ya Asuman beraber gitme teklifini kabul edecek ya da ben toparlanamayacak ve yerimde sayacağım, bu kırık hikaye de burada bitecek. Akşama doğru bir vakitte kumsalda oturmuş sigaramı içime çekerken düşünüyorum bunu. Sonra bir amca geliyor, çakmağımı isteyip yanıma oturuyor. Eski ve kirli kıyafetlerinden anlaşılıyor ki, çok şey biliyor bu amca. Her bir kırışıklık gibi her bir kir de tecrübe çünkü.

Oturup yanıma sigarasını yakıyor ve "Sevdiğinin peşinden git!" diyor. Kahkaha atasım geliyor ama daha o kadar delirmediğimi düşünüp tutuyorum kendimi. "Sevdiğim öldü." diyemiyorum. Hiçbir şey demiyorum bu konu hakkında. Düşünüldüğü zaman intihar etmemi söyleyen bu öğüdü, gecenin geriye kalan kısımlarında da geçiriyorum içimden ara ara. Hava soğuyunca evime gidiyorum.

Telefonumu hiç yanımdan ayırmadım ama telefonum hiç çalmadı. Bugün gelmeyeceğini anladım. Zaten karar vermesi için erkendi, daha birkaç saat geçmişken. Yarın kesin bir sonuç alırdım. Fakat sonucu hiç tahmin edemiyordum. Gelip gelmemesiyle ilgili hiçbir umut veya umutsuzluğum yoktu. Sadece bir bekleyiş.. Cevabını..

Birkaç şişe içtikten sonra koltukta sızdığımı anladım sabah uyandığımda. Yine her yerim ağrıyordu. Üzerimden büyük bir kamyon geçmişçesine yorgun hissediyordum yeni uyanmama rağmen. Sonra ağır bir uykuya dalmışsam telefonu duyamayacağımı veya mesaj gelmiş olabileceğini düşünüp telefona uzattım elimi bir umutla. Fakat ufak bir hayal kırıklığıyla bıraktım telefonu yerine. Mesaj yok, cevapsız arama yok. Asuman yok!

Banyoya doğru ilerlemek için ayağa kalktığımda şişeler, yiyecek ambalajları ve ne olduğunu uyku sersemi olduğumdan seçemediğim birkaç şey devrildi. Kimse beni kaldırmamıştı düştüğüm yerden, ben de onları kaldırmadım! İlerleyip banyoya girdim. Yüzümü yıkamak istemedim hiç ama kendime gelmek adına yıkadım yüzümü. Fakat kendimden öyle bir gitmiştim ki uzun zaman önce, yüzümü yıkamak kendime getirmedi. Hala terk edilmiş bir harabeydi içim. Hem de kendi kendimi terk ettiğim! Sonra odama gittim. Her yer o kadar toplu ve düzenli duruyordu ki bu beni rahatsız etti. En az kafam kadar odam da dağınık olmalı diye düşündüm. Ama dağıtmak geçmedi içimden. Sadece masanın üzerindeki çizim defterimi izledim birkaç saniye. İçinde sadece Azra vardı. Başka bir şey çizmediğimi fark ettim o an. Aldım elime defteri ve kara kalem çizeceğimden sadece çizim kalemimi, değişiklik olsun diye salona çıktım. Orada çizecektim ne çizeceksem. Belki çizim masamdan daha rahatsız olacaktı ama umursamadım. İçimden geldiği gibi yere oturup sırtımı koltuğa yasladım, bacaklarımı uzatarak. Orta sehpanın üzerinde çizim yapacaktım. Kalemi elime aldığımda yeteneğimin körelip körelmediğini düşündüm çünkü uzun zamandır bir portre dışında hiçbir şey çizmiyordum ve çizdiğim portreler de birbirinin aynısıydı. Deneyip görecektim şimdi. Sıra ne çizeceğimi düşünmeye geldi. Düşündüm fakat çizecek hiçbir şey bulamadım. Biraz daha düşününce gözümün önüne son günlerde yaşadığım anlar fotoğraf kareleri halinde geldi, seçemedim. Yine çizmek için geçmişte kalmış, yaşanmış günleri seçtiğimi fark ettim sonra. Bırak şu geçmişi, geleceği çiz artık; dedim içimden. Geleceğe ait beklediğim bir kare yoktu çizeceğim. Biraz zorlayarak çizmek için geleceğe dair birkaç şey hayal ettim kafamda. Asuman'ın gelmeyi kabul ettiğini, İstanbul'a Asuman'la gittiğimizi, oradaki yaşantımızı hayal ettim. Sonra.. Sonra hepsini boş verdim. Yorucuydu belki de hiç olmayacak şeyleri düşünmek. En iyisi herhangi bir şeyi çizmekti, kendim dışında. Bir erkek çizmeye başladım. Yanına da bir kadın çizecektim. Aşıklar ve elbet ayrılacaklar! Yüz hatlarını yeni oluşturmaya başlamıştım ki beğenmediğimi fark edip buruşturup fırlattım kağıdı. Kapıya çarpıp durdu. Bir başka kağıda geçtim. Sarılarak yatan iki kişiyi çizmeye başladım. Kadının arkası adama dönük. Adam kadını belinden kavramış. Kadın uyuyor, adamın gözleri açık. Gözlerinde sadece benim anladığım veya çizerek anlatmaya çalıştığım şefkat, mutluluk, huzur var. Kadınınsa yüzünde çok huzurlu ve rahat uyuduğunu belirten bir ifade.. Huzur sadece resimlerde mi? Düşündürüyor bana. Düşünürken telefonuma gelen mesaj sesine irkilmem ile telefonu almam bir oluyor. Asuman'dan? Değil. Reklam mesajları ve onların gereksizliği..

Gidip dolaptan bir bira aldım. Günün ilk birası. Ama son olmayacağı belli. Oturdum tekrar aynı yere, çizmeyi özlemişim, bir resim daha çizeceğim. Yine bir erkek ve bir kadın. Bu sefer sadece yüzlerini çiziyorum. İkisinin yüzü birbirine dönmüş. Dip dibeler, an kalmış dudakların birbirine değmesine. Gözleri birbirlerinin dudaklarında. Kadının burnu görünmüyor adamın burnundan. Adamın gözleri ne kadar koyu tondaysa, kadının gözleri o kadar açık tonda. Kirpikleri tane tane, kakülü yay gibi kaşlarının hemen üstünde kadının. Gözlerinin önünde leke leke çiller perdelenmiş. Ne kadar güzelse o kadar kusurlu, garip. Adamınsa sakalları kısa kısa saçlarının tersine. Hafif dalgalı saçları kulaklarını perdelemiş. Kirpikleri kısa, burnu hafif kemerli. Bir eli kadının yanağında, kadının da eli öyle. Ama dudakları dokunmuyor birbirine. Tabii, belki de bu kare çizildikten birkaç saniye sonra dokunmuştur, iç içe geçmiştir iki yapboz parçası gibi dudaklar. Bilinmez.

İki resim çizerek günü akşam ettiğimi fark ettim çizimi görememeye başladığımda. Hava kararmıştı. Ev her zamanki gibi sessizdi, kulaklarımı denizin sesi dolduruyordu. Bir gün bu evden ayrılırsam eminim ki bu sesi Ankara'da bile duyardım, orada deniz olmadığı halde. Ankara'da deniz sesi duyup Asuman'dan mesaj sesi duyamadığımı fark ettim. Beraber toparlanmayı kabul etmiş olsa şimdiye kadar kararını bildirirdi diye düşündüm. Artık hiç umut yoktu. Bir bira daha aldım. Değişiklik olsun diye dün uyuduğum koltuğa değil de diğerine oturdum. Küçük çaplı bir değişiklik. Elimden bu kadarı geliyor, daha fazlası için gücüm yok. Bana bir dayanak verin, dünyayı yerinden oynatayım, demiş ya bir ağabeyimiz; o gücü verecek dayanak Asuman'dı fakat dayanaksız bıraktı.

Artık beklemiyordum kimseyi. Ne sevdiğim kadını ne de Asuman'ı. Kabulleniş sandığım kadar zor değilmiş fakat bir nevi kendini kandırmayla eş değermiş, anladım. Çünkü için hiç kabullenmese de kendini kabullenmiş gibi düşünüyor ve inanıyorsun.

Evi denizin sesi dolduruyor, bir de kafamdaki sesler. İçimdeki ben fikirlerini tekrar edip duruyor. Sussun istiyorum. Susturmak için kafamı güzelleştirmem gerektiğini düşündüğümden sürekli içiyorum. Toparlanmak da kabullenmek gibi bir hayal, bir yalan! Sadece bir anlıkta olsa inanıyor insan kendine, iyi şeyler olacağına. Ben inancımı yitirdiğim kısımdayım. Elimde olsa bu evden hiç çıkmaz ve ömrümün sonunu beklerdim fakat bira şişeleri dayanmıyor. Kaybettikçe içiyor ve hiç durmuyorum. Değişiklik olarak oturduğum koltuğuma uzanıp uykuya teslim olmayı bekliyorum.

Gözlerimi açtığımda tozlu avizeyle buluştu gözlerim. Yine uyumuş ama dinlenememiştim. Acaba bir gün dinlenmiş hissedebilir miydim? Zar zor doğruldum yattığım yerden. Yine devirdim bir şeyleri. Etraftaki diğer çöplerin arasına karıştılar yuvarlanıp. Banyoya ilerledim yüzümü yıkamak için. Başımın ağrısıyla iç seslerim birbirine karışmış ve dalga sesleri de onlara eşlik ediyordu. Yüzümü yıkamak için açtığım suyun sesi de eklendi daha sonra bu seslere. Soğuk suyun yüzüme değdiğinde verdiği his bir bakıma ferahlatıcıydı. Kafamı kaldırdım, karşımda bulunan aynadaki yansımam gözlerimin içine bakıyordu. Kan çanağına dönmüştü gözlerim. Göz altlarımın morluğuyla yarışıyorlardı. Sakallarım birbirine karışmıştı saçlarım gibi. Sokakta yaşayan insanlar gibi görünüyordum. Tekrar gözlerime değdiğinde bakışlarım, kendime acıdım. Çürüyordum. Daha açıklayıcı bir kelime yoktu. Hayatımdan vazgeçmiştim artık.

Birbirine eşlik eden seslere kapı sesi de eklendiğinde yüzümü kurulayıp çıktım banyodan. Biraz ağırdı adımlarım, kendimi taşıyacak halim kalmamıştı. Kolumu uzatıp kavradım arkasında ne olduğunu bilmediğim kapının kolunu.. Kapıyı araladığımda, elinde bir saksı, güzel tebessümü ve siyah dalga dalga saçlarıyla Asuman'ın dikildiğini gördüm. Yanında birde bavul vardı. Şaşkınlıktan hiçbir şey diyemedim, dilim tutuldu o an. Beklemeyi kestiğim an karşımda belirmişti. Ve şimdi de, yine o tebessümüyle yanımdan geçip evime girdi. Kapıyı kapatıp ona doğru döndüm. Etraftaki dağınıklıklara baktı. Sonra gözlerini bana çevirdi. Bendeki dağınıklığa baktı bu kez.

Kabul ettiğini kelimelerle onaylayarak yüzündeki tebessümle konuşmayı başlatan o oldu.

"Sen hala hazır değil misin?" 

KIRIK HİKAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin