Bölüm 2

2.4K 139 1
                                    

Bölüm 2

Luhan, eline tutuşturulan dosyayı merakla açtı ve okumaya başladı. Sadece efendisi –bu kelimeyi kullanmaktan hoşlanmıyordu, fakat böyle söylemesi gerektiğini tembihlemişlerdi.- hakkında bilgiler verilmişti.

Daha önce hiçbir savaşta kaybetmediği yazıyordu. Bunun onun için iyi olduğunu söyleyemezdi. Eğer efendisi profesyonel ise Luhan da öyle olmalıydı. Sıkıntıyla aldığı nefesi verdi ve okumaya devam etti. Daha önceki fedaisini neden değiştirdiğini merak ediyordu.

Sabırla okumaya devam etti. Ellerinin titremeye başladığını anlayınca dosyayı ahşap masaya geri koydu. Ondan önceki fedainin öldüğünü öğrenmek Luhan’ı korkutmuştu.
Kağıtlarda düelloyu kazandıktan sonra öldüğü yazıyordu. Sonuna kadar dayanmış, ancak kan kaybından dolayı kurtulamamıştı. O lanet düğmeye neden basmadığını merak etti. Ancak sorularına yanıt bulamadı.

Örümcek ağları tarafından işgal edilmiş duvar saatine baktı. Test için 5 dakikası kalmıştı ve zaman kısaldıkça kalbi daha da hızlı atmaya başlıyordu. İlk düellosunda öldürücü bir hasar almamak için annesinin hediyesi olan haç şeklindeki kolyesini çıkardı ve kalbine yaklaştırarak, yardım etmesi için Tanrı’ya dua etti.

Tamamen siyah giyinmiş bir adam onu almaya geldiğinde hazır hissediyordu. Hazır hissetmek ‘zorundaydı.’ Adamın peşi sıra yürümeye başladı. Onlar için hazırlanmış düello sahasına gidene kadar her şeyin normal olabileceğine inandırmıştı kendini.

Sahanın sol tarafında kısa sayılabilecek kahverengi saçlı bir çocuk duruyordu. Gözlerine sürdüğü siyah kalemle oldukça tatlı gözüküyordu ve Luhan onun karşı takımın fedaisi olabileceğini düşündü.

Sağ tarafta ise kabarık, kahverengi saçlı başka bir adam dikiliyordu. Güzel bir çene yapısı ve çekici bir boynu olduğunu kendine itiraf etti Luhan. Ancak o kadar sert ve umursamaz bakıyordu ki efendisinin o olmaması için dua etti.
Henüz incelemesini bitirememişken kapıdan giren Chanyeol ile şaşkınlığı ikiye katlandı.

Onun burada ne işi vardı? Çoktan savaşçısının yanında olması gerekmiyor muydu?
Yeol da Luhan’ı görünce şaşırmıştı. Yavaş adımlarla efendisinin yanına yürüdü ve onun yanına vardığında boy farkları yüzünden gülmek istedi ama yapmadı. Baekhyun ‘un onun efendisi olmasına imkan veremiyordu Yeol. Önemli olan kalçalardı tabi. Hayal kırıklığına uğradığını söyleyemezdi. Hatta umduğundan daha iyiydiler.

Kendi kendine gülümsedi ve Luhan’a küçük bir bakış attı. Luhan Chanyeol’un aksine büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Bir kez olsun istediği şey gerçekleşemez miydi sanki? Tanrı hala çocukken çaldığı şekerin intikamını alıyor olamazdı değil mi? Memnuniyetsizce kafasını salladı ve kendi efendisine doğru yürümeye başladı. Ona şimdiden sinir olmuştu. Kafasını kaldırıp Luhan’a bakmak bu kadar mı zordu? Bu kadar umursamaz olmamalıydı.

Düellonun başlayacağını bildiren zil çaldığında iki fedaide nefeslerini tutmuş savaşçılarını izliyordu. İlk adımı Baekhyun yapacaktı. Chanyeol merakla efendisinin elindeki kartlara bakmaya çalıştı ancak kolundaki zincir bunu engelleyince vazgeçti. Umutsuz vakaydı.

İlk üç el beklediklerinden daha sıkıcı geçmişti. İki savaşçıda savunma kartı yerleştirip durmuş, herhangi bir atakta bulunmamıştı. Ne yani şu ünlü savaşçı Sehun, böyle mi oynuyormuş? Diye düşünmeden edemedi Luhan.

“Hazır ol.” Diye fısıldayan kalın sesi duyduğunda derinliklerine kadar ürperdi Luhan. Neye hazırlanmalıydı? Sehun bunu da söylese hiç fena olmazdı. Baekhyun bir büyü kartı oynayıp sahadaki her şeyi yok edince gözlerini büyültebildiği kadar büyülttü. Ne yapmıştı bu adam?

Chanyeol ile bakışları birleşince onun da en az kendisi kadar şaşkın olduğunu gördü. Öyle ki Baek’in yere atak pozisyonunda bir kart yerleştirip ona saldırdığını bile fark edemedi. Acıyı hissedince küçük bir çığlık attı. Korkuyla kolundaki yarığa baktı. Dişlerini birbirine bastırdı ve ses çıkarmamaya özen göstererek Sehun’un hamlesini izledi.

Luhan kolundaki acıyı unutmuş efendisini izliyordu. Ne olduğunu anlayamadığı birkaç şey yaptı Sehun. Oyunun gidişatı tamamen değişmişti. Şimdi saldıracak olan Luhan’ın efendisiydi. Chanyeol’a dolu gözlerle baktı ve en iyi arkadaşının karnından kan akmaya başladığını görünce midesi ağzına geldi. Yapmaması gerektiğini bildiği halde Sehun’a bağırdı: “Bu yaranın bu kadar ağır olması gerekiyor muydu?”

Efendisi soğukça cevap verdi: “Neyin gerekip neyin gerekmeyeceğine ben karar veririm.” Sinirle devam etti Luhan. Bunu çok ağır ödeyeceğini tahmin ediyordu; fakat şimdi yapmazsa içinde kalacaktı. “Lanet olsun! Bu sadece bir test. O benim arkadaşım! Biraz daha nazik oynayamaz mısınız?”

Sehun’un cevap vermesini beklerken Baekhyun’dan gelen kahkaha ile olayın garipleştiğini hissetti. “Savaşçısına karşı gelen bir fedai. İyi iş Sehun. Hadi şu işi bitirelim.” Savaşçısının kolundaki düğmelerle oynadığını görünce ne yapacağını anladı ancak çok geçti. İki kolu yere zincirlenmiş ve ağzı bağlanmıştı. Bunu daha önce televizyonda izlemişti. Savaşçı istediği takdirde fedaisine her şeyi yaptırabilirdi. Karışamayacağı tek şey fedainin kolunda pes etmesi için bulunan düğmeydi. Ona basmasını engelleyemezdi.

O bu düşünceler içerisindeyken bir kez daha Sehun’un sesini duydu. “O düğmeyi kullanmakta özgürsün. Ancak kullanırsan paranın hepsini geri çeker, seni kapı dışarı ederim!” Üzüntüyle Yeol’e baktı. Arkadaşı önemli olmadığını belirtmek için kafasını iki yana sallayıp duruyordu. Onu Kris’in elinden kurtardığı günler aklına gelince edepsiz birkaç küfür savurdu Luhan. Eli kolu bağlı durmak gerçekten iğrenç bir duyguydu.

Lu ikinci darbeyi aldığında hiç ses çıkarmadan önüne bakmaya devam etti. Ne zincirleri zorladı ne de eğdiği kafasını kaldırmaya çalıştı. Yıllardır aldığı eğitim işe yarıyordu. Kendini bu dünyadan soyutlamış, mutlu olduğu çocukluğunu düşünüyordu. Ailesi ile birlikte kiliseye gidişini, piknik yapışlarını…

Üçüncü darbede ve dördüncüsünde de aynısı oldu. Bekledi ve kafasını kaldırmadı. Yeol’a bakmaya dayanamazdı. Oyunun bittiğini gösteren zil çaldığında, Luhan ağzındaki ve kollarındaki baskıdan kurtuldu ve sonucu görebilmek için skor tahtasına baktı.

Tahtanın boş olduğunu görünce anlamayan gözlerle efendisine döndü. Sehun omuz silkti. “Berabere kalmayı kararlaştırmıştık zaten.” Luhan buna sinirlenmişti ancak şu an umrunda olan tek şey Chanyeol’du. Sahayı gözleriyle hızlıca taradı ve bacağındaki yarayı umursamadan arkadaşına doğru koşmaya başladı.

Birkaç saniye sonra durdurulmuştu. Efendisi tıpkı bir kedi gibi onu boynundan yakalamış ve kulağına fısıldıyordu: “Sence de bana davranışların hakkında ufak bir derse ihtiyacın yok mu?”

FEDAİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin