Bölüm 3

2.2K 115 2
                                    

Bölüm 3:

Ağırlığını sol ayağına vermemeye çalışarak efendisini takip ediyordu. Kanamayı durduramadığını anlayınca uğraşmaktan vazgeçmiş ve ayağını kendi haline bırakmıştı. Bu iyi, diye düşündü. Yol boyunca kendi kanından izler bırakmıştı ve eğer kaybolursa bu izleri takip edebilirdi. Sehun’un onun için açtığı kapıya korkuyla bir bakış attı ancak başka çaresi olmadığını bildiğinden içeri girdi.

Açıkça söylemesi gerekirse kırbaçlar, kelepçeler ve daha bir çok işkence aleti bekliyordu ama odanın içi bomboştu. İçinde umut tohumlarının yeşermesine engel olamadı. Belki de efendisi iyi bir adamdı? Görüntüsünün aksine hiçbir zaman suskun bir çocuk olmamıştı Luhan. Aklına ne gelirse söylerdi. Bu durumda olmasının bir sebebi de bu değil miydi zaten? Odadaki kötü havayı dağıtabilmek için şakayla karışık sordu: 

“İşkence aleti falan yok mu burada? Alışmışım da. Görmeyince kötü hissettiriyor.”
“Görüp görebileceğin en kötü işkence aleti karşında duruyor seni aptal fedai. Durumunun farkında değil misin hala?”

Ürkekçe yutkundu. ‘Güzel, şimdi boku yedim.’
Sehun ona doğru bir adım atınca Luhan geriye sıçradı. Sırtında duvarı hissedene kadar kaçmaya devam etti.

“Şimdi. Nereye kaçacaksın?”Efendisinin gözlerine bakmamaya çalıştı. Böyle bir durumda Sehun’u öpmek istemesini bir türlü anlayamıyordu!

Hava ısınmaya başlamıştı ve Luhan kan içerisindeki tişörtünü çekiştirip ferahlamaya çalıştı. Eğer Sehun birkaç adım daha atarsa kavrulacaktı! “Korkudan sıcak mı bastı yoksa?” diye soran efendisini duymamıştı. 

“Dudakların, güzelmiş.” Bunu söylediğine inanamıyordu; ama yapmıştı işte. Tamam, Sehun’dan sert bir tepkiyi zaten bekliyordu. Ancak aniden kolunu menteşe gibi sıkmaya başlamasını beklememişti.

“Sen, benimle bu kadar rahat konuşabileceğini mi sanıyorsun!”
Luhan kolunu kurtarmaya çalıştıysa da beceremedi. Küçük bir hıçkırık döküldü dudaklarından. “Öteki kolumu sıkamaz mısınız?” Düelloda ilk hasarı kolundan almıştı ve efendisinin de etkisiyle inanılmaz derecede acıyordu.

Luhan ne olduğunu anlayamadan Sehun’un diğer elini sol bacağını sıkarken buldu. Beyni allak bullak olmuştu ve hangi acıya odaklanması gerektiğini kestiremiyordu. Zaten kanayan bacağından çok daha fazla kanın aktığını hissetti Lu. Özgür olan sol eliyle efendisini itmeye çalıştı; ancak her zamanki gibi hiçbir işe yaramadı. 

Sol eliyle Sehun’un gömleğini sıkıyor, güç kazanmaya çalışıyordu. Ağzına kan tadı gelince dişlemekte olduğu dudağını serbest bıraktı. “Acıyor.” Efendisi onu serbest bırakınca un çuvalı gibi yere serildi Luhan. Hareket etmeye çalışmadı bile. Son duyduğu şey Sehun’un sesiydi: “Umarım bir ders almışsındır.”

Birkaç saat sonra bacağındaki baskıyla gözlerini araladı. Efendisi ayağına bilmediği bir krem sürmüş şimdi de bir bezle yarayı sarıyordu. Şaşırmıştı; ancak tepki vermeye hali yoktu. Sabahkiyle aynı tişörtü giymediğini ve kolunun da aynı bezle sarıldığını gördü. Birkaç saniye sonra efendisinin kollarında havalandı ve yumuşacık yatağa bırakıldı. Ne olduğunu sorgulayamıyordu, sadece uyumak istiyordu.



Papaz “Damadı öpebilirsiniz!” dediğinde beklenti ile bakışlarını Orlando’ya çevirdi Luhan. Cidden Orlando’nun bu kadar yakışıklı olmasına gerek yoktu. Bir an önce üzerine atlamak ve baklavalarıyla buluşmak istiyordu.

Luhan’ın iç sesi devreye girmiş; “Ne bekliyorsun? Kucağına atla ve dudaklarına yapış!” diye söylenmeye başlamıştı bile.
Dudakları birleşmek üzereydi ki kilisede bir ses yankılandı:

“Durun siz evlenemezsiniz, kardeşsiniz!” 
Luhan Sehun’u kilisede görünce sinirlenmişti. Hep mutluluğunu bozmak zorunda mıydı bu adam? 
“Uyansana be!”

Yattığı yerde huzursuzca sağa döndü Luhan. Sehun yorganın altında ona el sallayan küçük popoyu görünce geri çekildi. Kafasında ki iyi olmayan düşünceleri uzaklaştırmak zorundaydı. Belki de değildi?

Sinsice sırıttı ve avına yavaşça yaklaştı. Küçük popoyla aynı hizaya gelince kendini daha fazla tutamadı. Elini hedefine uzattı ve bir bölümünü avucunun içine aldı.
Luhan bundan huylansa da birkaç mırıltı çıkarmaktan başka bir şey yapmamıştı. Uykusu gerçekten ağır olmalıydı.

Sehun çocuğun uyanması gerektiğini biliyordu; yapacak işleri vardı ve fedaisi olmadan hiçbir şey yapamıyordu. Elini koyduğu yerden çekmedi ve ani bir hareketle küçük olanın poposunu mıncıkladı.

Luhan kıçındaki acıyı hissedince ayağa fırladı ve yarı açıkgözlerle saydırmaya başladı:
“Hem kıçımı mıncıklıyorsun, hem de rüyamı mahvediyorsun. Bir daha Orlando’yu göremem ki ben. Hem onun kas-”

Kendisine garip bir şekilde bakan Sehun’u görünce saçmaladığının farkına vardı ve olduğu yerde eğilerek ona selam verdi. Tekrar cezalandırılmaya kesinlikle ihtiyacı yoktu.
“Üzerini giy. 2 dakikan var.”

Hemen kafasını salladı ve Sehun kapıdan çıktıktan sonra derin bir nefes alarak soluklanmaya çalıştı. Her şey iyi güzeldi de önündeki kabarıklığı nasıl halledecekti? İki dakika içerisinde? Kesinlikle boka batmıştı.

FEDAİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin