Tüm sevincimle ayağa kalktım ve etrafa heycanla baktım. Ben dışında kimse elini bile kıpırdatmamıştı.
"Bu nasıl mümkün olabilir ki TOP?" Ne- ne nasıl?
"Bunu kanmayacağımızı anlaman gerekiyordu -beni göstererek- Min Hee dışında." Ne yani bu bir şaka mıydı? Rusya'ya varmamız için daha ne kadar yol gitmemiz gerekiyordu ki? Hem ben bunu nerden bilebilirdim.
"Ben mi... Ben kanmadım ki sadece TOP'ın -heycanla lider dememiştim ve kimse garipsememişti.- oyununu desteklemek için sevinme rolü yaptım." Dansözlerden daha iyi kıvırdığımı söylemiş miydim?
"Ahh tabi ya.. Anlıyorum. Sanki önceden Rusya'ya geldin de.." Aaa! Lütfen! Kris bana bulaşmazsa olur muydu hiç?
"Sen geldin mi sanki hee?"
"Geldim tabi hemde 2 kere. Büyük annem orada yaşıyor." Şimdi büyük annene başlatma bana...
"Hey, siz kuzen olduğunuza emin misiniz? Bi insan kuzenin Rusya'ya 2 kere geldiğini üstüne büyük annesinin burda yaşadığını bilmez mi?" Bu Joon neden her şeyi bu kadar merak ediyordu ki. Zaten yüzüne bakamıyordum utancımdan. Neden yani neden?
"O mu şey..." Lafımı keserek Kris araya girmişti.
"Dedemiz iki evlilik yapmış ve otomatikman büyük annelerimiz ayrı." Bravo. Helal. Yani bir insanda bu kadar harika oyunculuk olması ne de güzel. Ama o oyunculuk bana gelince uçup gidiyordu.
"Ayynen öyle." Joon tek kaşını kaldırıp Kris'i süzdü ve koltukta eski pozisyonunu aldı. Kalbimin hızı arttığını hissetmiştim çünkü aklımda gerçekten bir yalan yoktu.
"Hala Kore'deyiz. Bi kaç güne Rusya'da oluruz diye düşünmekteyim ama bu biraz daha uzun sürebilir."
"Peki burada ne yapacağız?" Ağzından tek tük laf aldığımız Baro sonunda cümle sayılabilecek şeyler söylemişti.
"Yakınlarda tanıdığım birinin kaldığı yurt var. 2 gün orda kalmayı düşünüyorum. Bu arada orda 2 oda var yani bu da demek oluyor ki koyun koyuna yatacağız." Biraz irkilmiştim. Ortamda tek kız değildim ama ki diğer kız durumdan rahatsıza benzemiyordu, birazcık çekinmiştim. Çekindiğimi anlayan Kris rol icabında elini omzuma koydu.
"Kuzenime 1 adım bile yaklaşamazsınız, özellikle sen Joon." Boğulur gibi sesler çıkardıktan sonra yüzüne tip tip baktım. Bu çocuk gerçekten kişilik problemleri yaşıyordu. Yani bi insan nasıl dünyanın en gerzeği olurken bi yandada en centilmeni olabilirdi ? Bir açıklaması var mıydı bunun?
"Bu seni değil kuzenini ilgilendirir." Çocuk mu bunlar. Yada salak? Salak daha uygundu sanırım. Kris'e rolü fazla kaçırmamasını söyleyebilirdim ama bu hoşuma gitmişti. Aslında onunla birlikte dağın başında kovulmak istemiyordum. Yani nedenlerden biri de buydu. Yavaşça kolunu cimcirdim.
"Şimdi dün çıkmadan önce hazırladığımız sandviçleri yiyelim ve yurda gidelim tamam mı? Ha bu arada... Seungho sen direksiyona geç ben de şu arkadaşımı bir kez daha arayayım." Seungho itiraz etmeden direksiyona geçmişti. Bende hala Kris'in elini omzumdan çekmesini bekliyordum.
"Çeksene.."
"Ney?"
"Elini diyorum" aniden çekti ve kafasına koydu. Ha ben salağım anlamadım sabahtan beri üzerime dayandığını. Ben ameliyim zaten seni taşımak zorundayım.
"Bu arada sandviçimi yer olmadığı için seni çantana koymuştum." Tekrar ediyorum ben ameliyim ve onun eşyalarını taşımak zorundayım. Hıhı aynen böyle.
"Yani çantamı izinsiz açtın." Ne kadar açmış olabilirdi ki? Saçma sapan şeyler görmemiştir dimi?
"Merak etme hiçbir şey görmedim." Tam ilerleyecekken bir şeyi hatırlamış gibi geri döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gallantry
FanfictionSadece hayallerimi gerçekleştirmek istemiştim.. Başıma bu kadar büyük bela alacağımı nerden bilecektim ki..