Gallantry - 12.Bölüm

89 4 0
                                    

'Yolculuğumuz bu sefer sıcak yerlere doğruydu. Ukrayna üzerinden Türkiye ve oradan Fransa'ya doğru devam edecekmişiz. Her şey yolunda. Eğleniyorum ve hiç bir sorunum yok....'

Demek isterdim ama diyemiyordum. 4 gündür kendimi hiç ama hiç iyi hissetmiyordum. Bu hastalık gibi değildi. Kızsal bir durumda değildi. Sanki biri kalbimi alıp üstüne oturmuş gibi hissediyordum. Bu mantıklı mıydı? Ama ortada hiçbir şey yoktu ki...

"İyi misin?" Joon elindeki tabağı yanıma bıraktı. Bugün bana sorduğu 5.seferdi.

"Yemeyeceğimi söylemiştim. Gerçekten hiç aç değilim." Tek kaşını kaldırdı.

"Yüzün öyle olduğunu düşünmüyo ama. Sapsarı olmuşsun." Eliyle alnıma dokundu ama ateşim felan yoktu aksine buz gibiydim.

"Gerçekten bir şeyim yok. Merak etme." Zoraki bir gülümseme atmaya çalıştım ama inanmadığını biliyordum. Bu tür şeylerde başarılı olduğum söylenemezdi.

"Bir sorunun yok değil mi?" Şüpheyle gözlerini kıstı.Bilmiyordum ki. Keşke bilsem.

"İyiyim Joon. Gerçekten..." Dudağımı kemirmeye başlamıştım yoksa içimdeki bu boktan his nedeniyle ağlayabilirdim. Salak mıyım neyim? Bu tür şeyler genellikle oppa oppa diye takılan şu şizofrenik kızlar yapardı. Ben de mi onlardan oluyordum?

"Tamam ama bu tabak bitecek! Bak yoksa Kris'i çağırırım." Gülümseyip tekrardan bahçeye çıktı. Karavanda tekrardan tek başıma kalmıştım...

Kafamı yastığa tekrardan bırakırker titreşim sesiyle tekrardan kafamı kaldırdım. Masanın üstündeki gümüş renkli iPhone5 yanıp sönüyordu. Evet normalde asla birilerinin telefonunu karıştırmam ama Kris'in telefonu olunca işler değişiyordu.

"Şifre mi? Ne bunun şifresi?" Çaktırmadan da karavanın önünde yemek yiyen Kris'e bakıyordum ama oturmuş etrafı izliyordu. Şifresi doğum tarihi olabilir miydi? Neydi ki doğum tarihi....

"1990" yanlış numara.....

"0611" doğru numara.. Bu mu yani? Bu kadar kolay olması beni fazlasıyla şaşırtmıştı ama gerçekten şuanda bunu tartışmayacaktım. Gelen mesaja girdim. Rose adında birinden mesaj gelmişti. "Fotoğrafı sonunda sildirebildin. Bravo." yazıyordu. Mesajın devamını bile okuyamadan TOP içeriye girmiş ve bana bakıyordu.

Telefonu çaktırmadan yerine koyup yatağın ucuna oturdum. Bu neydi şimdi? Rose? Belkide en başından beri moralimin bu hali Kris yüzündendi. Evet zaten ne zaman o çocuk yüzümü güldürtmüştü ki? Ne zaman yani...

"Ne yapıyorsun?" Kris elindeki tabağını lavaboya bıraktı ve karşımdaki koltuğa oturdu. Yüreğim ağzıma gelecekti neredeyse. Etrafa baktı ve içerde kimsenin olmadığını görünce yanıma oturup, saçımı okşadı. Gülümsüyordu.

"Kris..." Neden ona seslenmiştim ki? Hesap mı soracaktım. Nasıl soracaktım ki? O gücü kendimde hissetmiyordum. Işıldayan gözleriyle bana baktı ve konuşmamı bekledi. Morali o kadar yerindeydi ki.

Hala yüzüme bakıyordu ama ağzımdan tek kelime çıkaramıyordum. Kaskatı kalmıştım.

Derin bir nefes aldım, "Ben yürüyüşe çıkıyorum." Ayağa kalktım ama beni kolumdan tutup oturttu.

"Hey!"

"Beraber gidelim. Bekle." Beraber mi? Aslında onu dinlemeyip, kapıdan dışarı çıkabilirdim ama başka bir planım vardı.

Ona hiçbir şey çaktırmayıp olayın aslını öğrenecektim. Ah gerçekten ama...

Diğer üyeler katlanabilir masa etrafında oturmuş sohbet ediyorlardı. Büyük ihtimalle Astrid kendinden ve kuzeninden bahsediyodu ama şuanda onlara katılacak halde değildim. Belki bir daha ki sefere...

GallantryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin