Kris'le nefesimizi tutmuş, karanlığı lehimize kullanarak sesimizi çıkarmıyorduk. Belki de görmeden içeri girerdi. Bu daha mantıklı değil miydi?
"Min hee! Nerde bu kız ya?" Bir kaç merdiven daha indiğini görebiliyordum.
"Bankta mı oturuyorsun?" Eyvah! Kris yavaşça üstündeki battaniyeden kurtulmuştu ve hemen yanımızdaki çalılığın arkasına saklanmıştı. Bi kaç saniyede saklandığı için Eunjung yanıma yaklaştığında tek başıma kalmıştım.
"Yaaa! Neden ses çıkarmıyorsun?" Şuanda tam da yanıma gelmişti. Ben de Eunjung'ı ortamdan uzaklaştırmak adına ayağa kalktım.
"Beni mi çağırdın? Duymadım ki." Yalanın böylesi. Kız kapının dışında adımı sayıklıyordu ve ben duymamıştım öyle mi?
"Nasıl duymadın! Ve ayrıca kaç saattir burda napıyorsun? Başına bir şey geldi sandım." Seninde beni merak edeceğin tuttu.
"Hiç, öyle oturuyordum. Sen git içeri ben hemen gelicem. Biraz daha hava almak istiyorum."
"Gel işte daha neyi bekliyorsun? Biri mi var orda!" E yok artık.
"Ya kim olcak? Kendi başıma oturuyordum işte. Hadi hadi tamam içeri girelim." Onu ittirerek kapıya doğru yöneldim. Kapıdan girmeden son kez Kris'in oraya baktım. Onu görememiştim.
Odaya varana kadar Eunjung'ın tantanalarını dinlemiştim. Nerden çıkmıştı bu ilgi? Hayır yani görende bizi en yakın arkadaş felan sanardı.
Yatağımın altına girdiğimde telefonuma gelen mesajın basit olmasına rağmen ne kadarda huzurverici olduğunu hissettim. Bana gönderdiği mesajı sessizce fısıldadım.
"İyi geceler !"
* * *
Bi kaç gündür durmadan yola devam ediyorduk. Hallerimizi gören savaştan çıkmışız sanabilirdi. Bu kadar acele gitmemizin sebebi Seungho'nun arkadaşını ve kuzenini alacak olmamızmış. Sanki çok yerimiz varmış gibi bir de onları aramıza alıyorduk. Ne kadar harika, değil mi?
"Tamam anladım. Arkadaşın geliyor o da tamam. Ama kuzeni niye geliyor? Nereye sığacak bu insanlar?" Fondoteni biten Eunjung sinirini Seungho ve bizden çıkarıyordu. Çoğunlukla Seungho'dan.
"Mesela senin şu yanında taşıdığında çantalarını bagaja atsak, bence 10 kişi sığabilir." Dediğim gibi araba yolculukları insanların sinirlerini alt üst edebiliyordu çünkü ben de saldıracak yer arıyordum.
Her daim çetenin yanında olduğumuz içinde Kris'le rahat rahat konuşamıyorduk. Ayrıca Joon'un gözleri hep üzerimizdeydi. Ona da kızamıyordum ki! Bana o kadar yardımı dokundu ki.
Araba bi anda durunca neredeyse yere inip toprağı öpecektim. Bacaklarım oturmaktan öyle uyuşmuşlardı ki Joon beni tutmasa düşecektim.
"Ah, sağol." Kolumu ondan çekerken Kris aramıza girerek beni iteklemeye başladı. Evet, gene başlıyoruz.
Önde ben arkamda Kris ve onun arkasında Joon olarak karavandan ilk inen bizdik. TOP'ta arabadan inmiş derin bir nefes aldı.
"Buranın soğukluğunu bile özlemişim. Çocuklar, bagajdan montlarınızı hatta berelerinizi almanızı tavsiye ederim çünkü tükürüğünüz bile her an donabilir."
Üstümde sadece krem rengi bir trençkot vardı. O kadar soğuktu ki yerimden bile kıpırdayamadım.
"Sen içeri geç ben sana montunu getiririm." Kris karavana doğru itekledi beni. Bana diyordu ama kendisi de titriyordu. İtiraz etme hakkım var mıydı? Yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gallantry
FanfictionSadece hayallerimi gerçekleştirmek istemiştim.. Başıma bu kadar büyük bela alacağımı nerden bilecektim ki..