Gallantry - 4.bölüm

164 6 0
                                    

Gezdiğimiz 5.müzenin sonunda artık kimsede adım atacak hal kalmamıştı. Belki de bir gezi acentasının bu kadar az fiyata düzenlenmesinin bir sebebi olduğunu bir dahakine düşünmeliydim. Hayır, pişman felan değilim. Görmediğim harika tarihi yerleri - gerçekten harikalar - gördüm. Ama dizimdeki yara gerçekten de fazlasıyla canımı sıkıyordu.

"Sanırım hepimizin biraz dinlenmeye ihtiyacı var. O yüzden karşı caddedeki limonata cafede biraz dinlenebiliriz diye düşündüm." Aklımı okuyan bir liderden daha iyi ne olabilir? Bir şeyler ısmarlayan lider.

Oturduğumuz cafe gerçektende şirin bir yere benziyordu. Limonatanın yanında beleşten küçük kekler veriyorlardı ki beleş olan her şey ilgi alanıma giriyordu. Fazlasıyla acıkmamın verdiği açlıkla kekime daldım. Koluma vuran dirsekle beraber kafamı o yöne çevirdim. Ne var yaaa? Ne varr...

"Bütün keki nasıl aynı anda ağzına atabiliyorsun?" Tabiki Kris gene beni sinir etmeyi başarmıştı.

"Fazlasıyla -burda sanırım kek taneciğini suratına tükürdüm çünkü iğrenirmişçesine gözünü kapadı- açım. Ve şuanda gerçekten -ve bir kere daha- yemeğimi bölüyorsun."

"Sadece bu kadar fazla yağlı şeyleri yemiyorum. Ve sanada tavsiye ediyorum. Yemek istersen al diyecektim ama madem ki bölüyorum..."

"HAYIR. Hayır. Bölmüyorsun tabikide. Canım kuzenim." Gözlerimi kısarak zoraki güldüm zira ortamda fazla ses olmadığından insanlar bize bakabilirdi. Ve açıklama yapmak istemiyordum.

"Pekala." Keki tabağıma bıraktı ve kendi saçma dünyasına geri döndü. Sanki artıkları kedilere atıyordu!! Ve ayrıca, gerçekten bir insan nasıl kek sevmeyebilirdi ki?

"T.O.P önümüzdeki durak ne? Burdan nereye gideceğiz?" Sanırım grupta lidere ismiyle -yada lakabı bilmiyorum- hitap eden tek kişi Seungho'ydu.

"Eğer zamanında yetişebilirsek, Rusya'ya gideceğiz."

Rusya mı?! Gerçektende Avrupa'ya gidiyorduk. B-Ben gerçektende Avrupayı görecektim.

"Peki akşam kaç gibi çıkabiliriz? Aklında belli bir saat var mı?"

"19.00 gibi çıkabiliriz. Fazla geçe kalmayalım."

"Tamam hadi kalkalım. Daha motele doğru yürüyeceğiz." Ney? Ama ama ben daha ikinci keki mi yiyememiştim. Ama ama...

Joon sanki söylediklerimi duymuş gibi elindeki peçetenin içine önümdeki keki alıp sardı. Ona doğru baktığımda göz kırptı. Ya tam bi

Şapşikoz değil mi!?

"Teşekkürler..."

"Sorun değil" Aslına bakarsınız Joon'da bir idol havası vardı. Suratı biraz oyuncu Jung Il Woo'yu andırıyordu. Bana bu kadar anlayışlı davrandığı için ona minnettar duymalıydım. Kris'in aksine bana karşı kibarlıktan ölecekti.

Motele vardığımızda herkes öncekinden 2 kat daha yorgundu. Odaya çıkarak eşyalarımızı toparlayacaktık. Benim bavulumdan eşyalar dışarı taşmışken, Kris'in bavulu ilk açtığı an gibiydi. Benden daha düzenli olması beni sinir ediyordu.

Odada oturalı 1 saat olmuştu ama tek bir çift laf etmemişti bile. Birgün önceki Kris'e geri dönmüştü. Aman çok ta umrumdaydı sanki. Neyseki aynı odadan kalmaktan kurtuluyodum..Bi dakka...Diğer motellerde de bizi yanyana koymazlardı dimi... Yok canım..

"Yaaa..." ses vermedi.

"Heeey...hadi kalk şu jöleni felan topla bak şimdi aşağıya çağıracaklar bizi."

Kafamı çevirdiğimde yüz üstü yatakta yatıyordu. Kapşonunu taktığından gerçekte nefes alamıyor gibi görünüyordu.

"Yaaa!! Bir de seninle mi uğraşcam? Neyim ben? Annen mi?"

GallantryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin