Ertesi sabah uyandığımda çoktan yola çıktığımızı farkettim. Ben ve TOP dışında kimse ayakta değildi. Bu tamda istediğim şeydi. Dün karavana vardığımda oyunculuğumun en üst seviyelerindeydim. İçimde organlarım kalbime baskı yaparak onu yok etmeye çalışıyorlardı ama ben... üyelerime karşı gülümsemiştim. Ağladığımı görseler ne olacaktı? Neyi açıklayacaktım? Hangi birini? Bilmiyordum. Bildiğim tek şey bugün her şey bitecekti.
Yattığım yataktan kalktım ve yanımda yatan Eunjung'a baktım. Bundan sonra görüşemeyecektik. Eğer Kore'de tesadüfen karşılaşmassak...
Joon.. Bana karşı iyilikleri... Ona asla geri ödeyemeyecektim. Ve geriye kalanlar... Gözlerim Kris'i aradı. Büyük ihtimalle Seungho ve Joon'un arasında yatan olmalıydı. Tabi şuan seungho bacağını onun üstüne attığı için duygusal bir konuşma yapamıyordum. Ah çocuklar gerçekten ama!?
Arabanın durmasıyla şehir merkezine vardığımızı anlamıştım. T.O.P arabadan inip kapıyı açtı. Beni ayakta gördüğüne sevinmişr benziyordu.
"Günaydın" ve TOP seni de özleyecektim. Belki de kendini bir yalanın ortasında bulman seni üzecekti ama gerçekten üzgünüm lider.
"Günaydın. Ah hala uyanmadılar mı?" Kolumdaki saate baktım. Sabahın 6'sıydı.
"Uyanmamalarına şaşmamalı." Gülümsedim. Hepsini özleyeceğim belliydi. Belki de bir fotoğraf çekinmeliydik.
Herkesi uyandırmaya başlamıştı. Ben de kalkıp karavanın içini incelemeye başladım. Evet çok harika bir karavan değildi ama şu geçen 1 ay içinde benim yuvam olmuştu. Yattığım -yada eunjungla paylaştığım mı demeliydim?- yatak rahat değildi. Ama huzurluydum. Buruk bir gülümsemeyle arkamı döndüğümde herkesin kalktığını farkettim. Seungho dışında...
"Biri şu danayı kaldırsın yoksa kahvaltı felan hazırlamam." TOP kesin kararını ortaya koymuştu. Kıkırdadım. Tabi geçen bu zaman zarfında bir kez bile Kris'in suratına bakmamıştım. Bakıp ne yapacaktım ki? Hoş bakmasam bile delici bakışlarını yüzümde hissedebiliyordum.
"Durun ben hallederim." diye kalktı Uni. Ben de dahil herkes ne yapcağını merak ediyorduk. Çünkü uni tam bi koreli değildi ve bilirsiniz işte yabancıların ne yapacağı belli olmuyordu.
Gidip Seunghonun yanağına öpücük kondurdu ve 'uyan' dedi. Eminim Seungho şuan ölü olsa canlanırdı. Gerçekten....
"Ah tamam bi dahakine herkesi Uni uyandırıyo." Gülmüştüm. Hem de çok. Ve evet özleyecektim hepsini. Fazlasıyla...
İstemeden de olsa gözlerim Kris'in gözlerine kitlendi ve en başından beri bana kitlenmiş gözlerini daha da açtı.
Gözlerimi önüme çektim ve mutfağa doğru ilerledim.
...
Yemeğimizi yemiştik. Şehir merkezinde olduğumuz için herkesin bugünlük izni vardı. Tabi belirlediğimiz saatte karavana geri dönmemiz gerekiyordu. Ben dışında.
Karavanda tek başıma kaldığıma emin olduktan sonra çantamı toplamaya başladım. Fazla dağınık değildi zaten. Diş fırçamı, tarağımı vs. en son koyacağım için onları daha tıkmamıştım. Tam o anda karavanın kapısı açıldı. Size yemin ederim ki bi an kalbimin durduğunu hissettim. Bu saatte kim burda olabilirdi ki?
"Müsait misin..."
Kris. Tabi ya. Hayır değilim. Müsait felan değilim. Olsamda bundan sanane?
Cevap vermedim.
"Bak... Gerçekten asıl amacım bu değildi. Yani öyleydi ama artık-" dayanamadım.
"Artık ne? Ah.. Dur söyleme. Çünkü umrumda değil." Gözünün içine bakıyodum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gallantry
Fiksi PenggemarSadece hayallerimi gerçekleştirmek istemiştim.. Başıma bu kadar büyük bela alacağımı nerden bilecektim ki..