Açık bırakılan kapı

1K 103 45
                                    


Güneş tüm sıcağı ile sarmalamayalı iki gün oldu. Tek yaptığım odada oturmak, Baekhyun' u düşünmek, Luhan' ın hüznünü hissetmek ve Sehun' un getirdiği yemekleri yiyip arada kitaplar hakkında konuşmaktı. O da olmasa bu kadar sakin kalamazdım diyordum arada kendime. Baekhyun ile tek iletişim yolum Sehun olduğu içindi belki de.

Kai' yi ve Chanyeol' ü buraya geldiğimiz o günden sonra bir daha görmedim ancak bulunduğumuz yerde onlar dışında çok fazla alfa olduğunu hissedebiliyordum. Bir sürüde bu kadar çok alfa bulunması imkansızdı. Birleşmiş bir sürü olduklarına karar verdiğim sabah bu sabahtı.

Yatağı düzeltip tahtalarla kapalı pencerenin önüne oturdum. Aralarında onar santim boşluklar ya vardı ya yoktu ve buradan işe yarar hiçbir şey elde edemiyordum. Hoş, daha geniş olsalar ne yapabilecektim ki?

Kapının tıklatılması ile kapıya döndüm, Sehun gelmişti. Cevaplamadığım halde çalmaya devam ediyordu. Bana ait olmayan bir odaya giriş izni veremeyeceğimi söylemiştim ama dinlemiyordu.

"Bir kez de 'Ah Sehun sen mi geldin! Bende seni ve hoş sohbetini çok özledim!' desen?"

"Acıktım sanırım, bugün geç geldin?"

Sehun elindeki tepsiyi yatağa bırakıp yanıma geldi. Bir tane sandalye olduğu için karşıma oturup sırtını duvara yasladı.

"O konu biraz sıkıntılı, yemeğin tadına bir baksana nasıl olmuş?"

Sesindeki ciddiyete yüzündeki sıkıntılı ifade eklenince merak edip yatağa ilerledim. Tepsiden her zaman ki güzel kokular burnuma ulaşmadı ve görüntüsü... çok kötüydü. Sehun' a baktığımda eliyle tepsiyi işaret etti. Bir çeşit deneyi gözlemliyor gibiydi. Yahni olması gereken katı şeyden bir kaşık aldım. Damağımda başlayan bir yangı tufanı beynime ulaştığında gözlerim yaşardı. Acı bile diyemediğim bir tat nasıl bu kadar fiziksel acı verirdi? Tadı, gerçekten kötüydü.

"Bak işte sen bile yüzünü buruşturdun! Kötü diyorum ama diğerleri korkusundan susunca bir işe yaramıyor benim söylediğim!"

Sehun konuşurken tabaklardan tek tek birer kaşık aldım. Hiçbiri yenebilecek durumda değildi. Sehun söylenmeye devam ederken tabaklara baktım da aslında patatesler ve havuçlar da dahil her şey çok güzel doğranmıştı. Minicik ve aynı boydalardı ancak tatları bir karmaşaydı.

"Sehun, aslında yapan kişi çok emek vermiş gibi görünüyor. Baksana her şeyi özenle doğramış ama baharatlarda sorun yaşamış. Ve sanırım her nasıl yaptıysa köri yerine muskat koymayı başarmış."

Tanrı aşına kokusundan da mı anlamamıştı? Gülümsemem kahkahaya dönüşürken Sehun kaşlarını çatmış beni izliyordu. En son İngilizce dersinde İspanyolca şarkı söylediğimde böyle bir tepki aldığımı hatırlayıp durdurmayı denedim. 

"Kyungsoo... gülmeni bölmek istemem tabi ama gülüyorsun?"

"Sık sık dediğiniz gibi bende insanım güleriz böyle arada?"

Başını sallayıp beni onayladıktan sonra yavaşça yerinden kalktı. Gitmek istemez gibi bir hali vardı. Tepsiyi bıraktığı haliyle alırken bedeninden bir ürperti geçti. Tadını anımsamıştı sanırım. Acı dolu bakışlarını bana çevirdi. Saniyeler sonra aklına bir fikir gelmiş gibi gözleri parladı.

"Kyungsoo sen yemek yapmasını biliyor musun? O söylediğin baharatlar falan nasıl anladın!"

Ah buna mı takılmıştı. Burnu ola herkes anlar demek istedim. Ama arkadaşlığımız birbirimize karşı yüzde yüz dürüst olma seviyesinde değildi.

Beautiful PainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin