Koparılmasının ardından çıkan papatyanın ölüm kokusu gibi bir geçmişten ne olacağını bilmediği bir geleceğe adım atmak için bekledi kadın. Ben bu dünyaya bir türlü sığamadım, diyordu içten içe. Umutları kesik bir bilek gibi ölmeyi beklerken, intihardan korkmuyordu kadın. Bu ilk ölüşü değildi sonuçta. Tek bir hareket ve ardından çırpınan bir beden. Gittikçe daha da açıyordu istem dışı ağzını. Nefes almak istiyordu ciğerleri fakat oksijen kalmamıştı sanki. Hâlâ tebessüm vardı yüzünde sallanırken bedeni. Gözlerini açmadı. Susmak da bir intihardı sonuçta. Durdu, bir daha hiç konuşmadı. Ölüm nedeninde soluk borusuna aşırı baskı sonucunda gırtlağın fonksiyonlarını kaybetme sonucu yazacaktı. Herkes kendi canına kıydı tarzında şeyler söyleyecekti ardından. Bir iple kendini astığı dedikodusu yayılacaktı etrafta. Hayallerini mahveden adamlar yüzünden kendini öldürdüğünü ve aslında bunun intihar değil, bir cinayet olduğunu hiç kimse bilmeyecekti. Katillerinin olduğunu dahi bilmeyecekti kimse. Neden böyle bir şey yaptığı umurunda olmayacaktı insanların. En fazla psikolojisi bozuktu gibisinden bir şeyler dönecekti mahallenin etrafında. Ayaklarının yerden kesildiğini görenler, tavana asılı duran bedene bakacaktı sadece. Oysa yine hiç kimse bilmeyecekti kadının sevdiği adamı görünce zaten ayaklarının yerden kesildiğini ve uçacak gibi olduğunu. Kadının bu hayata karşı her zaman yenik düştüğü, mağlup olmaktan sıkıldığı, bir şeyleri artık kaldıramadığı hiç kimsenin umurunda olmayacaktı. Birkaç kişi yazık oldu, daha gençti tarzında acıdığını belli eden şeyler söyleyecekti ardından. Onları da dinlemeyecekti kadın. Kendini varsaymıyor, bu dünyaya ait olmadığını iddia ediyor, yok olduğunu kanıtlamak için kendini öldürüyordu...