Elim havada gözlerim gözlerinde tam karşısında duruyordum. O mu ne yaptı? Fincana doldurduğu kahvesini yudumlayarak bana doğru bir adım attı. Aramızda ufacık bir mesafe vardı. Sanki bir aşk filminin o en romantik, öpsene be adam diye yakardığımız sahnesinin orta yerinde başrol kadın oyuncu gibiydim. Tabi ne bir filmin içindeydik ne de konumuz romantizmdi. Adam kafasını yana eğip konuşmaya başladı ve tüm hayallerim suya düştü.
"Gece, boşaltın burayı demiştim diye hatırlıyorum. " Yetmedi yüzüme bile bakmadan arkasını döndü.
"Kız kız değil ki. Boya bak. Kız dediğin minik olur kardeşim. "diyerek kendini bir masaya attı. Ben sinirlerim tavana çıkmış bir şekilde kendimi masaya doğru atacakken kolumdan yakalanmam bir oldu.
"Hadi Su'cum gidelim artık biz de." Diyen Gece kapıya doğru beni sürüklemeye başladı. Noluyoruz kardeşim?
"Ee bırak be. Kafe değil mi burası, ben de müşteriyim."
Kolumu Gece'den kurtardığım gibi göktaşımın karşı masasına oturdum. O ise hiç oralı bile olmadan yerinden kalkıp fincanını bara koydu. Gece de yavrum kurbanlık koyun gibi kapıda duruyordu.
"Pardon? Bakar mısınız?"dememle Gece masada bitiverdi.
"Buyrun ben alayım siparişi. " Gözüm göktaşında olsa da Gece'nin yalvaran ifadesine kıyamadım.
"Hadi o pastalardan getir bana."diyip gülümsedim. Gece koşar adım benden uzaklaşırken göktaşım geçip tekrar karşımdaki masaya oturdu. Ben onu keserken o beni hiç takmıyordu.
"Sen de bitter sever bi hal var. Şöyle acı acı."diyerek masaya pastayı koydu Gece.
"Tam on ikiden. Otursana." Gece bi an abisine dönüp baksa da abisinin telefon ile ilgilendiğini görünce omuz silkip tam karşımdaki sandalyeye uzandı.
"Orası dolu. "Diye cırlamam ile Gece yerinden zıplarken göktaşım çatık kaşlarla bana baktı. İki saniye kadar. Gece yanımdaki sandalyeye otururken tuhaf tuhaf bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Yoksa görünmez arkadaşları olan tiplerden falan mısın sen?"diyip kollarıyla kendini sardı.
"Nasıl anladın? Arkadaşım seni çok beğenmiş bu arada, gece yanına gelecekmiş."diyip göz kırptım.
"Abiiiii!"diye cırlayıp yerinden kalkıyordu ki bacağını tutup çektim. Göktaşım daha da sinirlenmiş bir halde "Geceee!"diye kükreyince Gece de kuzu gibi geri yerine oturmuştu. Kendimi tutamayıp onun o şapşal yüzüne karşı gülerken o kollarını birleştirip sırtını çevirdi bana.
"Tamam tamam hadi küsme. Pasta yer misin?" Dememle hemen cebinden çıkardığı çatalı pastama daldırdı.
"Hiç sormayacaksın sanmıştım. " diyip benim üç lokmam olan bir parçayı ağzına atıverdi. Ağzım açık bakakalırken Gece yine çatalı pastaya daldırdı.
"Daha fazla bakmaya devam edersen pastanın hepsini kaptıracaksın."diyen göktaşı yanımızdan geçip yeni gelen müşterilerle ilgilenmeye başladı. Gülüşenden ısırdığım...
Hemen pasta tabağını önüme çekip ellerimle etrafını sardım. Gece ağzı dolu halde ayıp ayıp diye mırıldanıyordu.
"Kafe senin oğlum, bi çatal da ben yiyeyim. " diyip bir elimi çekip pastayı çatalladım. Gece ise lokmasını yutmuş konuşmaya başlamıştı.
"Kafe benim değil abimin. Çok yediğim için yememe izin vermiyor. Parası neyse ver, ye diyor."
"Ama pasta çok güzelmiş."diyip büyülendiğim pastadan çatallamaya devam ettim.
"Abim yapıyor."
Duyduğum iki kelimeyle ayıla bayıla yediğim pastanın boğazıma kaçması bir oldu. Ben öksürük krizine girip boğulurken Gece telaşla ayaklandı ve bir anda diğer yanımdan bir bardak su beliriverdi. Suyu kaptığım gibi yudumlarken yavaş yavaş kendimi toplamaya başladım. Bardağı masaya koyarken bir yandan da gözümden akan yaşları siliyordum.
"Pasta, çok güzelmiş."
Telaşla yanımda bekleyen iki surat bir anda rahatlarken telefonumun sesiyle hemen çantama daldım. Ben hala abime haber vermemiştim! Hemen çantamı eşeleyip telefonu bulduğum gibi kulağıma götürdüm. O kadar hızlıydım ki aramayı bile kulağıma götürürken açmıştım.
"Alo?" Sesim az önceki gıcıklanmanın etkisiyle fazlasıyla boğuk çıkıyordu.
"İyi misin sen bücür?"
"A sen miydin? Ben de Toprak kızmaya aradı sanıp telaş yapmıştım."
"Bi nevi öyle diyebiliriz. Bütün gün 'bak görüyor musun zahmet edip bir haber bile vermiyor.' diye dolandı ortalıkta. Hayır normalde dert etmezdim de adam sinirlenince gözü dönüyor malum. Şimdi askeriyeden çıktı bi halt etmesin dedim. Seni bulup gırtlağına çökse fena olmaz gerçi ya.."diyip güldü. Resmen güldü!
"Mert akşam eve gelme. Yoksa kim kimin gırtlağına çökecek tartışılır!"diye tıslarken iki yanımda bana bakan suratları fark etmem bir oldu. Al işte Mert öküzü yüzünden rezil oldum. Hemen telefonu Mert'in suratına kapatıp kalan suyumu yudumladım.
"Size de zahmet verdim, ben artık gideyim."diyerek mahçubiyetim ile birlikte ayağa kalktım. Sahi ben niye mahçup olmuştum ki?
"Numaranı verseydin bari? Arada sapıklık yapardım."diyip göz kırptı Gece.
"Avucunu yalarsın canım. Sence ben her önüne gelene numara versem o telefonu kullanabilir miydim?" Bu arada ellerini bağlamış bize bakan göktaşım bıkkın bir şekilde ellerini çözüp arkasını dönerken konuştu.
"Bi Mert yada Toprak olamazsın diyor kısacası."
Ay yoksa sen beni kıskandın mı! Beni beniiii..
"Olamaz tabi. Yarın görüşürüz."diyip kapıya yönelmiştim ki kolumdan birinin çekmesi bir oldu. Bu sahnenin de romantizm unsurlarını barındırması gerekiyordu. Hani nerde? Benim tökezlemem ve düşmek üzere olmamdan başka bir şey göremiyorum da ben.
"Yarın derken?"
"Yarın, öbür gün, ondan sonra ki gün... Sen bana o boş dükkanı verene kadar."diyip en sevimli gülüşümü yolladım.
"Neden orası?"
"Çok basit. Boş olması demek getireceği kiradan bir beklentiniz olmadığı anlamına gelir ve bu da düşük miktar bi kira anlamına gelir. Böyle güzel bir kafenin yanımda olması da hem dikkat çeker hem de müşteriyi arttırır. Ayrıca Gece'yi de çok sevdim. Laf aramızda etraf it kopuk kaynıyor böyle komşuyu bulmuşum bırakır mıyım hiç."diyerek bilmiş bilmiş yakışıklı suratına baktım. Önce bi bocalamış dursa da sonrasında toparlandı.
"Gece sadece çalışan, buranın sahibi benim." Bunu zaten biliyordum ama bozmadım. Napalım dercesine bakıp ellerimi açtım.
"İt kopuktan iyidir." Kaşları daha ne kadar çatılabilir acaba?
"Yalnız belirtmek isterim ki burda çalışan olsam da yandaki dükkan da bana ait. Yani orası kiraya verilirse kira ücreti beni hayatta tutacak bi miktar olmalı ki abimin zulmünden kurtulayım."
"Nasıl yani? Madem öyle ben ne diye burda işkence çekiyorum? Kiralasana bana çocuk!"
"Üzgünüm tatlım ama burda Mavi Deniz'in kuralları geçiyor."
"Mavi Deniz ne be öyle. Denizi yeşile boya demedik zaten." Dememle Gece kahkahayı bastı. Göktaşımsa sinirle nefesini vererek ona seslenen müşterilerine doğru ilerledi. Yine ne yapmış olabilirim acaba?
"Tanışalım."diye elini uzatan Gece'nin suratına boş boş baktım. O da ısrarla elini tokalaşmak için önümde salladı.
"Ben Gece Deniz. Yandaki boş dükkanın sahibi olmakla birlikte bu kafenin sahibi olan Mavi Deniz'in kardeşi."
Göktaşım kaşlarını ne kadar çatabilir bilmiyorum ama ben gözlerimi biraz daha açsam yuvalarından fırlayacağı kesin bilgi. Yayalım.
Bir insan bir insanın ismine aşık olabilir mi? Oluyormuş. Daha yarım saat olmamıştı oysaki aşık olalı. Şimdi ikinci kez aynı adama aşık olurken buluverdim kendimi. Sahi aşk neydi? Bilen var mı aranızda? Benim tam şu an aşk diye adlandırdığım şey adını bile bilmediğim bir adama hayranlıkla sırıtmak. Adını öğrendim ve hayranlığım kat be kat arttı üstelik. Ama bir eksik var sanırım. Benim midemde neden kozasından çıkıp uçuşan kelebekler yok? Aşık olunca midede kelebekler uçuşmuyormuş arkadaşlar. Bunu da yayabiliriz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Rujum Olmadan Asla
RomanceKırmızı ruj süren, topuklu ayakkabı seven, her zaman göz önünde olan, şımarık bir doktor düşünün. Ve bu doktorun asker abisi ve abisi gibi asker olan öküz arkadaşları ile maç izlediğini düşünün. A söylemeyi unuttum bu kıza biraz inat biraz da hırs e...