27

3.1K 148 35
                                    

İçime oturan öküzü görmezden gelerek merdivenleri hızla tırmandım. Malumunuz hayatımda hali hazırda üç adet öküz vardı ve ben bir tane de içimde beslemek istemiyordum. Hem kapıyı açmazsam gider belki ne dersiniz? Ben de saf saf koltuğuma yayılıp kahvemi içmeye devam edebilirim.
Mert'in gelip gelmediğini kontrol bile etmeden, edemeden kendimi dairenin kapısında bulmuştum. Dün akşam ki kaçışımdan daha büyüktü bu seferki o yüzden hızla kapıyı açıp arkadan gelmeyen sese güvenerek ardımdan kapattım. Kapıya dayadığım sırtımla gözlerim de otomatik olarak yumulmuştu. 'Her şey geçecek Su Soydan!' Kendi kendimi beş kelimelik bir kelime dizisi ile mutlu edebileceğime tabi ki inanmıyordum ama kendime gaz vermem gerektiğini de biliyordum. Tabi bu, gözlerimi açıp karşımda bitkin ama çatık kaşlı bir Toprak Soydan gördüğüm ana kadar sürebilmişti.
"İçeri geç, konuşacağız."diyen abime aldırmadan merdivene yönelmiştim ki abim koluma yapışıp tekrar konuşmaya başladı.
"Sana içeri dedim Su!"
"Hazırlanmam lazım."diyerek kolumu sirkeledim ve yukarı çıkmaya başladım.
"Akşam dükkandan çıktığın gibi eve geliyorsun."
"Emredersiniz komutanım."
Odaya girdiğimde Pelin yataktan doğrulmuş gözlerini ovalıyordu.
"Gürlettin yine tüm evi."
"Gürlemeye yer arıyor, gökgürültüsü. Uyandırdım kusura bakma."derken makyaj masasına geçmiş yüzümü temizlemeye başlamıştım.
"Yok uyanmıştım zaten. Ee Mert'le ne yaptınız?"
"Mert'le olduğumu nerden biliyorsun?"
"Sabaha kadar Mavi ile olduğunu düşünecek kadar salak mıyım ben? Hem ona katlanamazsın hem de yemez. Abin de Mert eve gelmediği için biraz daha rahat geçirdi geceyi."
"Çok biliyorsunuz siz." Bu sefer kıyafetlerimi çıkartmaya başlamıştım ki içimi biraz olsun boşaltmam gerektiğini fark ettim.
"Aslında eve gelmiştim ama giremedim içeriye. Sonra Mert kapıda buldu beni işte. Durumu anlayınca kaptığı gibi götürdü. Ben de itiraz etmedim tabi ki. Hatta canıma minnet." Bir an durakladım. Evden uzaklaşmak mıydı canıma minnet olan yoksa Mert ile olmak mıydı kısa bir an süzüldü beynimde.
"Ama sonrası işte.."
"Sonrası ne? Ne oldu Su?"diye dikildi Pelin yataktan. Resmen gözleri büyümüş, hazır ola geçmiş gibiydi.
"İşte biz.."
"Kızlar gelebilir miyim?"diye seslenen Burak'ın sesi ile yatağın üzerindeki geceliği hızla üzerine geçirmeye çalışıyordum ki Pelin atladı."
"Hayır Burak rahat bırak mümkünse."
"Saçmalama. Abiş bi dakika."
"Kaçıyorsun resmen."
"Hayır tabi ki. Sonra konuşuruz. Gelebilirsiiin."
"Hayır yani resmen geçiştiriyorsun beni."
"Böldüm galiba?"
"Yok ya seninkinin çenesi tuttu yine."
"Çenem tuttu öyle mi? Mert'le aralarında bir şey olmuş. Tam anlatıyordu ki sen geldin."
"Peliinn!"
"Toprak aşağıda sessiz olun."diyen Burak her zaman ki olgunluğu ile geçip Pelin'in yanına oturdu. Sevgilisi ile bu kadar zıt olabilir miydi bir insan? Hepsini geçtim bu Ne rahatlıktır kardeşim. Aramızda bir şey oldu dedik versene bir tepki.
"Anlat."
"Neyi abişlerin en coolu?"
"Ne oldu? Şirinlik yapmadan sadede gel."
"Ya sana nasıl anlatabilirim acaba? Arkadaşım mısın sen benim?"
"Nasılsa sen anlattıktan sonra Pelin, o olmazsa Mert anlatır. Çift iş yapma prenses."
"Hain."diye tısladım Pelin'e doğru. Sonra ben de yatağıma oturup ojelerimi kazıma işlemine giriştim.
"Ya bu öyle anlatması kolay bir şey değil. Ben zaten abime kızgınım malum. Çok mantıklı düşünemiyorum. E doğal olarak mantıklı hareket de ed.."
"Su! Saded!"
"Biz Mert'le öpüştük!"
Benim bu söylediğimin üzerine beklentim bağırış, çağırış, hop oturup hop kalkan popolar falandı. Kafamı kaldırınca Pelin'i Burak'ın boynuna yapışmış Burak'ı sırıtırken görmek ihtimal dahilinde bile değildi.
"Ben kazandım hayatım Ne bu sevinç?"
"Neyi?" Kim ne kazandı ya.
"Kaybettiğime üzülemeyeceğim şu an. Şu salağın aklı başına gelmiş ya daha Ne isterim."
"Salak?" Kim o salak?
"Yani benim seçtiğim tarihte evleniyoruz?"
"Evleniyor musunuz?" Ama daha erken değil mi?
"Makul bi tarih olmadığı konusunda anlaşmıştık ama unutma."
"Ayy yeter! Ne saçmalıyorsunuz siz? Anlat anlat dediniz daha ilk cümlede sarmaş dolaş oldunuz. Adamla öpüştük diyorum yaptığınız muhabbete bak!"
"E tamam onun üzerine konuşuyoruz zaten."
"Öpüştünüz de madem Mert nerde? Telefonu da kapalı."
"Bilmem. Beni bıraktı az önce ama o inmedi arabadan."
"Sormadın mı nereye diye?"
"Niye sorayım?"dedim bıkkınlıkla tırnaklarımı kazırken.
"Sevgililer bunu yapar tatlım."
"Biz sevgili değiliz."diye fısıltılı bir bağırış döküldü dudaklarımdan.
"Öpücük?"
"Hataydı. Yani ben bir anda Mert'in desteğine kayıtsız kalamadım ve ne yaptığımı anlamadan kendimi onun dudaklarında buldum. Ama Mert kendini erken topladı da arabadan indi. Sonra uyumuşum, uyandığımda kapının önündeydik. O bana yine bücür dedi ben de ona abiş dedim. Bir sıkıntı yok yani."
"Ne yaptın Ne yaptın?"diyen Burak hızla yerinden kalkıp merdivenlere ilerledi. Saniyeler sonra da dış kapının sesi doldu kulaklarıma.
"Öpüşmemize değilde sıkıntı olmamasına mı kızdı şimdi bu?"
"Sen harbi salaksın."diyen Pelin kendini yatağa atıp örtüyü hızla üzerine çekip tepinmeye başladı.
"Ne yapmamı bekliyorsunuz anlamıyorum. Adamla oracıkta birlikte olsam daha çok sevinecek gibisiniz."dememle Pelin'in üzerindeki örtüyü fırlatıp yataktan kalkması bir oldu.
"Evet canım daha mutlu olurduk. Neden biliyor musun? Çünkü eminim öpüştüğünüz an deli gibi mutlu olan bir adamı abiş diyerek öldürdün. Tebrik ederim. Hayatın boyunca seni senden daha çok seven bir adamı paramparça ettin ve dua et aynı şekilde sevmekten vazgeçmesin seni. Yoksa şu saatten sonra kazandığın hiçbir şey bu kaybının yanında değerli olmayacak."diyip o da merdivene yöneliyordu ki fırlayıp kolunu yakaladım.
"Anlat."
"Anlatınca anlayacak mısın? Belki Toprak bile anlamıştır ama senin o beynin anlamamakta ısrar ediyor."
"Ama o benim abim?"
"Değil! O senin abin falan değil! Ne zaman abin olduğunu söyledi ki sana?"
"Ama hep abilik yaptı."
"Sana yaptığı abilik değildi. Sana değer veriyordu ve bunu göstermekten bir an olsun çekinmedi. Toprak'a rağmen, sana rağmen seni sevmekten vazgeçmedi. Sen koskoca bir adamın gözyaşlarının sebebisin ama bunu bile göremeyecek kadar körsün."
"Peki neden biz öpüşürken beni bırakıp gitti?"
"Nasıl yani?"
"Ben, şey, öpüşürken bir anda kendimi Mert'in kucağında buldum ve biraz fazla ateşliydik. Ne ara başladığımızın bile farkında değildim. Sonra birden Mert beni kucağından indirip arabadan indi."
"Sen cidden gerizekalısın. Mert gidince de pişman oldu sandın öyle mi?"
"Olmamıştı değil mi? Galiba ben öpüşme esnasında biraz cüretkardım. Yani o an ileri gitse durduramazdım. Acaba bu yüzden bırakmış olabilir mi?"
"Bak düşünmeye başlayınca nasıl da çalışıyor o güzel kafan."
Kendimi tekrar yatağa bıraktığımda Ne hissedeceğime dair bir fikrim yoktu. Peki ne yapacaktım?
"Ne zamandır?"
"Bilmiyorum."derken Pelin de yanıma oturdu.
"Ama hep birileri vardı hayatında?"
"Sen yoktun. Hem birileri olmasa sen olacak mıydın?"
"O zaman bir şey değişmez değil mi?"
"Anlamak istemiyorsun değil mi? O adam senin yanında olmaya bile razıydı. Sen mutlu olduğun sürece hiçbir şeyin önemi yoktu. Kendisinin bile. Bu yüzden kendini hep bir adım geri tutarak yanında oldu. Ama sen dün gece ona umut verdin. İlk kez tam anlamıyla mutlu hissettirdin. Çünkü uyumadan önce onun dudaklarıyla, onun düşünceleriyle doluydun. Mert bu dolulukla uyandığını sanmıştır kesin. Ama sen onu eskisinden daha beter bi hale getirdin Su."
Günlerdir içimde biriken her şeyin gözlerimden aktığını hıçkırıklarım dudaklarımdan kaçarken fark ettim. Sinirle yerimden fırlayıp bulduğum ilk pantolon ve tişörtü üzerine geçirmeye çalıştım.
"Arkadaşımsın sen benim! En yakın arkadaşımsın ama bunu sakladın benden. Destek olman gerekirdi oysa ki. Senin yüzünden oldu hepsi!"diye sıralarken Pelin sadece beni izliyordu.
En son hatırladığım bacağımdan geçmeyen pantolonum ve gözyaşlarımla ıslanmış yüzümün Pelin'in göğsüne gömülü olduğuydu. Sonrası karanlık...
•.•.•
Bu sefer tamam demiştim. Bu sefer bir bütün olabildik. Ta ki o güzel uykusundan gözlerini açana kadar.. Keşke hiç uyanmasaydı da mutluluğum devam etsin diye düşünmeden edemedim. Neden? Neden tekrar o sıfatı yapıştırmıştı üstüme?
Onu eve bıraktığım gibi tekrar aynı tepede almıştım soluğu. Dün gecenin mutluluğu bu sabahın içki şişesinde son bulmuştu. Artık bitti denilecek noktadaydım. Bundan sonra hayatında hiçbir sıfatım olamazdı. Beni bir erkek gibi görmüyordu işte.
"Erken başlamışsın bu sefer?"
"Bittiği yerde başlasın dedim."
"Duydum."
"Anlattı mı?"
"Senin onu isteyerek öptüğünü değil de kendisinin sana kayıtsız kalamadığını düşünüyor. Hatta senin kendini toparlayıp arabadan indiğini falan söyledi."
"Salak mı bu kız?"diye sorarak isyanla döndüm yanımda oturan Burak'a.
"Ben de tıbbı nasıl kazandı diye düşünmedim değil ama allahtan erken bıraktı."
"Bu saatten sonra Ne yapabilirim ki? Dün gece artık her şey güzel olacak diye o kadar emin olmuştum ki dün gece rüya bile diyemeyeceğim o anı yaşarken artık her şeyin geçtiğine emin olmuştum. Toprak'ı bile düşünmemiştim biliyor musun.."
"Hadi gidelim. Bizimki taşları oturtmuş, bunalıma girmiştir şimdiye."
"Bunalıma girmesini gerektirecek bir şey Yok. Onun da dediği gibi bir anlık bir şeydi. Bir daha onu kayıtsız bırakacak bir harekette bulunmam."
"Yürü hadi ergen şey."
                                            •.•.•
Gözlerimi açtığımda odada yalnızdım. Yerimden zoraki doğrulup şarja takılmış olan telefonuma uzandım. Saat öğleden sonra birdi ve ben hala evdeydim. Mavi'den gelen yedi arama ve üç mesajı görmezden gelip Pelin'den gelmiş olan mesajı açtım.
"Uyuyabildiğin kadar uyumuşsundur umarım. Telefonunu şarja takarken o renkli sevgili müsveddenden arama geliyordu ama açasım gelmedi. 😂 Tamam tamam kızma. Kendine gel ve yaptıklarını kabul et. Dün geçti ama hala yarın var. Seni seviyoruz, hepimiz.."
"İnsan uyandırır diyeceğim de hangi insan..."
Söylene söylene kendimi duşun altına bıraktığımda soğuk suyun çarpıcı etkisiyle yaşadıklarım da tokat gibi suratıma çarpmıştı. Saçlarımı şampuanlamıyor adeta derisinden yolmaya çalışıyordum.
"Gerizekalı Su!"
"Hangi birine yanacaksın Su?"
"Abim bir yandan Mert diğer yandan Mavi piyangodan.."
Söylenmeye devam ederken sarındığım havlumla mutfağa geçip bir şeyler atıştırmaya karar verdim. Zaten yeterince geç kalmıştım ve karnımda topuklu ayakkabı ile tepinen bir düzine küçük Su var gibiydi.
Mutfağa girdiğimde temiz olmasından duyduğum mutluluk son günlerin tek mutluluğu olabilir miydi? En azından temizlik derdi Yok. Ama mutluluğum bununla sınırlı kalmadı ve yüksek ihtimalle Burak'ın midesinden geçmek için alınmış böreklerle göz göze geldim. Şanslı günümde miyim ne?
Su ısıtıcına bir miktar su koyup güne bitki çayıyla başlamaya karar verdim. Çünkü bugün güzel geçecekti.
Papatya çayıma suyu eklerken mutluydum. Gerçekten mutluydum. Kokusunda huzur bulmuştum. O ana kadar.
Ensemden gelen nefesi, burnuma dolan kokusu ve kulaklarıma ulaşan sesiyle beni huzurlu olan o kısacık anımdan çok uzağa taşımıştı. Sahi neredeyiz biz?
"Su? Bana da çay yapar mısın dedim?"
"Hı? Çay? Sen sevmezsin ki." Derken arkamı dönmüş ve Mert ile burun buruna gelmiştim. Bu adam hep mi bu kadar güzel bakıyordu. Peki ya kokusu hep mi bu kadar akıl bırakmayacak boyuttaydı. Kalbim? Sakin ol, ona doğru gidemezsin.
"Güzel koktu."derken önce dudaklarıma sonrada vücudumun bir kısmını saran havludan arta kalmış boynuma baktı. Güzel kokanın çay olduğuna emin miydik peki? Yada konunun çay olduğuna?
Kalbimle birlikte aldığım nefesler de o kadar yüksek dozdaydı ki kalkıp inen göğüsün Mert'e kadar uzanıyordu. Kendimi ona bırakmam an meselesiydi. Derken Mert'in kolu yanıma doğru uzanmıştı ki daha fazla katlanamayacağımı anlayıp gözlerimi yumdum.
"Yeni uyandım, çok açım. Sen giyinmiyor musun?"diye sorduğunda benden uzaklaşmış ve arkamda duran tabaktan bir dilim börek yürütmüştü. Rezil oldum resmen!
"Ben, ev boştur diye düşünmüştüm. Ondan şey ettim."
"Hadi sen git giyin, ben hazırlarım."
Ne diyeceğimi bilemez halde ilerlemeye başladım. Arkamdan tabak çatal sesleri gelmeye başladığında dayanamayıp dönüp baktım. Mert hızlıca bardak çıkarmış ısıtıcıya su eklerken diğer yandan çatal çıkartıyordu. Telaşlı mıydı o? Galiba kendinden geçen tek kişi ben değildim, sadece bunu gizleyemeyen bendim. Tekrar kapıya yönelmiştim ki elimi havlunun içe kıvrık kısmına atıp sağlamlığını kontrol ettim. Biraz cesaret Su!
"Aslında ben de çok açım ve acelem var. Malum saat öğleni geçti, Su Yeşili hala kapalı."derken geri dönmüş ve onun çıkarttıklarından alıp masaya koydum.
"Farklı bir şey çıkartmamı ister misin?"diye sorduğumda kaşları havada bakakalmıştı.
"Yok, yeterli."diyip kendi çayını doldurdu. O masaya gelirken ben de buzdolabından biraz domates ve peynir aldım. Domatesleri kestikten sonra masaya dönüp Mert'in karşısında yerimi aldım. O yavaş yavaş çayını yudumlarken ben de tabaktan aldığım bir parça böreği ısırmaya başladım.
"Açsın sanıyordum, yesene."
"Saçlarını kurutsaydın keşke."
"Sevmiyorum. Kendisi kurur." Gözleri biraz daha benim üzerimde gezindikten sonra o da sonunda yemeğini yemeye başlamıştı. Aradan beş dakika geçiyordu ki yukarıdan telefonumun sesi doldu kulağıma. Tabi ki şu anımı gereksiz bir arama ile bozmayacaktım. İkinci kez çalmaya başlaması Mert'i rahatsız edene kadar tabi.
"Açmayacak mısın?"
"Beklediğim bir arama yok. Bakarım sonra." Aradan iki dakika geçmemişti ki Mert'in telefonu çalmaya başladı.
"Mina?" Yok daha neler. Bu Mina o Mina olamazdı değil mi?
"Evet evet. Tamam olur. Ben seni alırım."derken masadan kalkmış mutfak çıkışına ilerliyordu.
"Afiyet olsun bücür."dedi ve Yok oldu. İnsanın iştahını en doruktayken kesip at sonrada afiyet olsun de. Bir de bücür dedi ya. Senin Mina ile ne işin olabilir? Benimle kahvaltı yapmana engel ne olabilir ki yani?
Hemen masadakileri gelişi güzel kaldırıp yerleştirdikten sonra parmak uçlarımda Mert'in odasına doğru ilerledim. Odadan ses gelmezken içeri dalsam mı yoksa kapıyı çalsam mı diye düşünmeye başlamıştım ki açılan ve kendini dışarı atmakta olan Mert'le çarpışmam bir oldu. Tabi ki bu çarpışma benim Mert'in o iri göğsüne kafa atmamla sonuçlanmıştı.
"Bücür?"kaşları havada şaşkınlıkla suratıma bakarken düşünmeden konuşmaya başladım.
"Mina, Mavi'nin Mina'sı mı?"
"Mavi'nin Mina'sı olsaydı sen Mavi'nin Su'yu olamazdın. Ama kast ettiğin Mavi'nin eski eşi olan Mina ise evet o."diyerek kapıya ilerliyordu ki birden dönüp bana baktı.
"Sevgilinin eski eşiyle görüşmem seni rahatsız etmez diye düşünüyorum."
"Hazırlansam da beni de götürsen? Zaten Mavi'ye gidersiniz kesin."
"Planımda Mavi yok bücür. Bugünlük affet. Hadi görüşürüz."dedi ve gitti. Resmen dün gece öpüştüğüm, bu sabah bana aşık olduğunu öğrendiğim adam şu an sevgilimin eski eşi ile buluşmak için beni bıraktı.
Bu ne iğrenç bi kombinasyon ya!
•.•.•
Su Yeşili'ni açarken bir gözümde Mavi'nin kapısındaydı. Aramalarını görmezden gelmişken yanına gitmemem fazla dikkat çekerdi. Ama dün geceden sonra yüzüne nasıl bakabilirim ki?
Kapıyı açıp çantamı bıraktıktan sonra yandayım yazısını kapıya asarak gayet normal bir şekilde Mavi'ye geçtim. Yüzüme yerleştirdiğim gülümseme ile bar tezgahındaki adama yönelmiştim ki kulağıma dolan tanıdık sese döndüm. Kucağında Rüya ile oturan Mert gülümseyerek bir şeyler anlatıyor ve ana kız Mert'e gülerek eşlik ediyorlardı. Adımlarım benden bağımsız onların masasına yöneldiğinde ne yaptığımın farkında bile değildim. Ne yapacaktım? 'Sen dün gece beni öptün şimdi de sevgilimin eski karısıyla mı flörtleşiyorsun!'diye bağırabilirdim. 'Hani bana aşıktın?!'
da ihtimallerden biri olabilir aslında. Yada Mira'ya dönüp 'Zevklerimiz çok uyumlu. Keşke arkadaş olabilsek?'diye bir teklif dahi yapabilirdim. Sonuçta Mavi'nin eski eşi ve ben şu an Mavi ile birlikteyim. E tabi bir de Mert gibi bir ikili alanımız var. Saçmalıklar saniyeler içinde beynimde dönüp dururken kendimi masanın dibinde bulmuştum bile.
"Selam." Gözlerim Mert ile bir an olsun buluşmamışken direk Mira'yı hedef almıştım.
"Selam tatlım. Nasılsın?"derken samimiyetsiz bir biçimde elini uzattı. Ben de aynı şekilde karşılık veriyordum ki Rüya beni bu işkenceden kurtarmış oldu.
"Mutluluk gecesi işe yaradı mı Su?"diye Mert'in kucağında doğrulmuştu ki Mert'in dikkatli bakışları ile buluştu gözlerim. Mert'in gözleri benden ayrılıp biraz daha yana kaymıştı ki belime bir el dolanıverdi. İkimizin bakışları da belimdeki ellere yönelmişti bu sefer.
"Su da mı akşam sizinleydi?" diyen Mira bu çirkin durumu bozarak ilk kez işe yaradı. Ama tam o an Rüya cevaplamak için atlarken Mavi'nin dudakları kulağıma yanaştı.
"Çok merak ettim seni. İyi misin?" Ben kımıldayamaz halde zoraki bi baş oynatması ile onu cevaplarken onun dudakları yanağıma uzandı. Dudakları yanağıma değdiğinde kalbimde bir şeyler ezildi. Beni izleyen adamın gözleri geldi gözlerimin önüne. Mavi'nin dudaklarının değdiği her milim ona aitmiş de ben onu ondan çalmışım gibi hissediyordum. Onun Ne hissettiğine dair ufacık bir fikrim bile yokken o da bana bir şey anlatmıyordu zaten. Bakışları anında benden Rüya'ya dönmüş dudağının yanında ki ufak mimikle onu dinliyordu. O mimik yetmişti bana. Hayal kırıklığı.. Bir insan bir insanı Ne kadar kırabilir sorusunun cevabıydım ben tamda şu an.
Rahatsızlığımı belli edebilmek adına olduğum yerde kıpırdanmaya başlamıştım ki Mavi de fark ederek nefes alacağım bi alan bırakabildi.
"Mavi'ye gelmeyeceksin sanıyordum?"
"Mina Rüya'yı almaya gelecekmiş o yüzden uğradım. Yani seni başımdan atmadım bücür. Merak etme."diyip göz kırptı. Adam resmen beni takmıyor.
"Size afiyet olsun."diyip arkamı dönmüştüm ki Mavi kolumdan yakalayıp beni bara doğru yöneltti.
"Bir sorun mu var? Ne bu soğuk haller?"
"Sana sormalı. Geçen sefer de Mert'in önünde ki samimiyetinden rahatsız olduğumu hissettirdiğimi düşünüyorum."
"Ne yani soğukluğunun sebebi Mert'in önünde sana olan ilgim mi?"
"Ben o adamla aynı evde yaşıyorum!"
"Yani sorun çıkartması gereken benim Su!"
"Pardon? Sen kim oluyorsun ya?" diye hızla karşılık vermiştim ki Mavi'nin eli kolumu hızla tutup beni kendine çekince içimdeki sesin 'sıçtık!'diyişinden başka bir hayat belirtim kalmamıştı.
"Sana kim olduğumu hatırlatmam gerekiyor mu?"diye dudaklarıma soluyordu ki bir anda kendimi savrulurken bulmuştum.
Mert, Mavi'nin yakasına yapışmış yumruk olan elini yanında zor sabitliyor gibiydi. Dişlerinin arasından çıkan fısıltılı sesi ne kadar sinirli olduğunu fazlası ile hissettiriyordu.
"Ben sesimi çıkarmadıkça sen bokunu çıkarmaya başladın. Bırak benim yanımda, herhangi bir zaman diliminde bu kıza dokunduğun olursa o elini kırarım senin. Dua et kızın burada."diyip elini dostane görünmeye çalışır gibi omzuna attı. Gözlerinden çıkan alevlerle bana doğru dönüp sağ elinin işaret parmağını uyarırcasına kaldırdı.
"Üzerime gelme Su!"diyip büyük adımlarla masaya geri döndü. Az önceki halinin aksine gülümseyerek Rüya'yı kucağına alıp Mina ile kapıya yönelmişti ki tam kapıdan çıkacakken arkasına bile bakmadan sinirli sesi kulak zarımı delip geçti.

"Su Yeşili'ne. Hemen!"

Kırmızı Rujum Olmadan AslaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin