Jimin'i 3 haftadır görmüyordum. Onun Koreye geri dönmesinden çok korkuyordum.
Ya da izlediğim film ve dizilerin etkisiyle bir hayal olmasından...
Annem 3. defa yemek yemeye çağırdığında yatağımla cebelleşiyor ve gitmek istemiyordum.
'' Aç değilim. Yemek yemeyeceğim! ''
'' Bana bak küçük hanım, akşam yemeğini yedin yedin yoksa gider çöpleri atarsın. ''
Çöp atmaktan nefret ediyordum.
Ama izlediğim dizi ve filmlere dayanarak söylüyorum ki depresyondaysanız yemek yememelisiniz. Bu yüzden Jimin'e ihanet etmemek adına pijamamın üstüne hırkamı geçirdim ve çöpü aldım.
Annem çok şaşırmıştı çünkü çöp atmaktan nefret ederdim.
Annem, yemek yerken babamı dürtmüştü.
'' Görüyor musun? Çöp atmaya istekle gidiyor... Bu hal beni gerçekten korkutuyor hayatım. ''
Ben sadece gözlerimi devirirken babam hala yemeğini tatlı tatlı yemeye devam ediyordu. Kesinlikle ulaşmak istediğim rahatlık seviyesiydi.
Çöpü atmaktan dönerken Jimin'i görmüştüm! AMAN TANRIM JİMİN'İ GÖRMÜŞTÜM! JİMİN BURADAYDI!
Elinde market poşeti vardı. Poşetlerini incelediğimde hepsinin meyve olduğunu görmüştüm. Zevkli çocuk, meyveleri seviyor.
Ben de seviyorum.
Çok uyumluyuz, bu yüzden evlenmeliyiz.
Koşarak yanına gitmiştim. Önce çok şaşırmış sonra da gülümsemişti. Gözleri kayboluyordu ve bu onu yeme isteği uyandırıyordu.
O yine konuşuyor ve ben yine anlamıyordum. Boş boş suratına bakmaya devam ettim. Sonra eğilip çantalarını almaya çalıştım ama inatla çantaları vermiyordu. Ona yardım etmeye çalışıyordum.
'' Yah! Im help for you. ''
Yine küçük, tatlı bir kıkırtı... Çok sevimliydi.
Bir şeyler mırıldanmıştı ama anlamamıştım. En sonunda pes eder gibi yapmıştı ve poşetlerden birkaçını bana vermişti. Mutlulukla zıplamaya başlamıştım ve o hala gülerek bana bakıyordu. Cidden, çok tatlıydı.
'' Oc, How old are you? ''
Aşık olduğum çocuk, bana ismimle seslenmişti! Ölmenin hiç bu kadar muhteşem olduğunu düşünmezdim.
TANRIM, İSMİMİ UNUTMAMIŞTI.
KESİN BANA AŞIK OLMUŞTU!
Ama bir dakika... How old are you neydi? Ah bunu İngilizce derslerinden hatırlıyordum.
'' Im fine thank you and you sit down please? ''
Yüzüme boş boş bakmaya başlamıştı.
Doğru söylememiş miydim yani?
Sonra apartmanı inletecek bir kahkaha bırakmıştı. Parmaklarıyla bir şeyler göstermeye başladı. Ben hala boş boş bakıyordum.
'' Im 24 years old. You? ''
BİR DAKİKA NE! 24 yaşında mı! Hayır olamaz...
Kalbim parçalara ayrılıyordu.
7 yaş çok fazlaydı. Onu kalbime gömmeli miydim? Yok yok aşkta yaşın mübahı olmazdı.
Yani öyle bir kelime vardı ama tam olarak hatırlayamıyordum.
'' Im 17 years old. ''
Dudaklarımı büzmüştüm.
Sonra aklıma müthiş bir fikir gelmişti. O benim oppamdı.. Yaşasındı.. Böylece ona rahat rahat yürürdüm.
'' Oppppaa, oppppaaa! ''
İçeriye girmiş ve kapıyı suratıma kapatmıştı. Cidden, bu hayal kırıklığıydı.
Neyse daha iyilerine layıktım.
İlerleyeceğim sırada kapıyı tekrar açmış ve bana kiraz verip yine suratıma kapatmıştı.
Olsundu, kiraz vermişti.
Bu kirazı nişan yüzüğümüz olarak düşünebilir ve sonsuza kadar saklayabilirdim.
Ama ben yemeyi seçmiştim. Çünkü kiraz, en az Jimin kadar tatlı bir meyvedir.
Yazar Notu:
'' Yah! Im help for you. '' Ben yardım senin için ( Kızın İngilizcesi kıt olduğundan böyle söyledi )
How old are you? '' Kaç yaşındasın demek ve How are you ile benzeşmektedirler ( How are you ise nasılsın demek ve bizim saftirik Oc'miz bu olarak algılıyor. )
'' Im Fine Thank you and you sit down please? '' ( Ben iyiyim teşekkürler sen oturabilrsin, bu da bizim klasik okullarda kullandığımız cümlemiz dkdkfk Salak kızımız da bir tek bildiği bu olduğu için böyle cevaplıyor zaten soruyu hepten yanlış anladı sjjdjf )
Diğerlerinde de yaşını söylüyor işte ben 24'üm diyor o da diyor ki ben 17'yim filan.
Oppayı da biliyoruz hepimiz. Korece hem abi hem de sevgili anlamlarına gelen sihirli kelime ksksd
Düşük bütçeli İngilizce dersimizden bu hafta bu kadar djsjfjg
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JIMIN OC STORY - YABANCI ADAM. ✔
FanfictionPark Jimin, mahallemizde yaşayan yabancı adamdı. Korece bilmiyordum. O da Türkçe bilmiyordu. Ortak bir dilimiz bile yoktu. Konuşamadığım adamı sadece içimden sevebiliyordum. ︱Bitiş: 03.08.2017 ︱