Dokuzuncu Bölüm.

3.3K 321 181
                                    

Annem, mutsuz olduğum için sürekli meyve getirip duruyordu. Yemek istemiyorum da diyemiyordum çünkü yiyesim vardı.

Hepten iştahım açılmıştı. Aslında, hiç kapanmamıştı. Neyse... En yakın arkadaş ediniyordum ama şimdiden de kaybediyordum. 

Ne büyük acılar bunlar! Kafamı kuma sokup, uzunca bir süre çıkarmamalıydım.

'' Kızım, bu ne hal böyle ya. Çok üzgün görünüyorsun. ''

Annem, yine dayanamamış kapı pervazından beni izliyordu.

'' Beni her şey üzebilir, çünkü sevgilim yok anne. Anlıyor musun beni! ''

Annemin ağzı, kocaman bir o şeklini almıştı. Kadın, benim yüzümden kalp krizi geçirecekti yahu. Çok edepsiz bir evlattım...

'' Sena'yı çağırmamı ister misin? ''

'' Esas sorun da o ya!  O sürtük, benimle yeni arkadaş olmasına rağmen gidip kendine sevgili buldu ve sürekli öpüşüp koklaşıyor. Ruhum çekiliyor anladın mı! O sümsük, kendine güveni olmayan çocuk benim narin arkadaşımı vakumluyor. Bunu size nasıl anlatayım? ''

Annem şok geçirirken, çoktan kendimi dışarıya atmıştım. Kendimi bildim bileli patavatsız ve dengesiz biri olmuştum ama olsundu.

Sena'yı aramıştım ama açmamıştı. Ben de Mert'i aramıştım.

'' Sena nerede? ''

'' Ş-ey yanımda. ''

'' Sormam hataydı zaten değil mi? Çabuk atlayıp buraya gel Mert. Beni, Jimin ile konuşturmalısın! ''

'' Tamam sen ne istersen öyle olsun, geliyorum hemen! ''

Sırf bana kendini sevdirmek için yapıyordu. Ama sevemiyordum işte! Sevmeyecektim de!

-

Mert ile 3 saattir Jimin'in kapısının önündeydik. Bir türlü gelen giden yoktu. Meraktan çatlıyordum! Mert benimle konuşmaya çalıştığında hiç yüz vermemiştim...

O sırada evin kapısı açılınca biz de kapının mermerlerinde olduğumuz için düşmüştük. Ben halime kahkaha atarken Mert ve Jimin şaşkınca bana bakıyordu. Hemen kendimi toplayıp Jimin'in karşısına geçtim.

'' Hemen çevir şunu. ''

Mert, benim söylediğimi çevirdiğinde sinirlenmiştim.

'' Onu değil ya söyleyeceklerimi. ''

Mert yine çevirdiğinde sinirle kafasına vurmuştum. Acımış gibi suratını buruşturmuştu.  Daha sonra gülümsemişti.

'' Dalga mı geçiyorsun benimle oğlum? ''

Bunu da çevirmişti... Jimin yine Jiminliğini yapıyor kahkahalarla gülüyordu.

'' Jimin, seninle konuşmak istiyorum. Senden hoşlanıyorum... Biliyorsun, itiraf mektubu gibi bir şey yapmıştım. Böyle bir şey çok zor... Farklı dil, farklı bir ulus... Ben, hep patavatsız, dengesiz ve salak bir kız olmuştum ama söz konusu sen olunca çok dengeliyim. Bayadır seviyorum seni yani.  Mert, İngilizce biliyor.. Lütfen, bir şekilde konuşalım artık. İletişime geçmek için deli gibi bekliyorum.. ''

Bu sefer, üzgün bir şekile büründürmüştüm suratımı. Bu benim silahımdı artık. Eh, bir şekilde acırsa bana iyi olurdu.

Jimin, gözlerimin içine bakarak konuştuğunda, kalbim ellerimde atıyordu resmen. Heyecandan ellerim terlemişti.

Mert, bana dönüp çevirdi.

'' İngilizcesi çok iyi değilmiş. Bir şekilde anlıyormuş ama çok da iyi konuşamıyormuş. ''

Sinirden ne yapacağımı bilemiyordum. Kaderin bir oyunuydu sanki bu! Sinirle duvara tekme atıyordum bir yandan da Mert'e söyleniyordum. Bir suçu varmış gibi...

'' Sen, benim arkadaşımı vakumlamak dışında ne bilirsin lan ne bilirsin! ''

İçimden, bir canavar çıkmıştı. O sırada, belimde hissettiğim ellerle nefes almayı unutmuştum. Jimin'in elleri, belimdeydi...

Jimin, bir şeyler demişti ama ben yine anlayamıyordum. Çevirmesi için Mert'e bakmıştım.

'' Rahat durmanı istiyor. Yoksa, hiç istemeyeceğin şeyler yaparmış. ''

Gözlerim heyecanla parladığında Mert, bana edepsiz diyor ve kendince söyleniyordu. Onu takan kimdi?

'' Rahat durmayacağımı ve hiç istemeyeceğim şeyleri yapmasını söyle. ''

'' Sen azıtmışsın. Deli! ''

'' Çevirdin çevirdin, yoksa seni hiç acımadan öldürürüm. ''

Mert'e bakmadan, hala gözlerim Jimindeyken konuşmuştum. Mert, İngilizce bir şeyler söylediğinde rahatlamıştım.

Jimin, gülümsemişti. 

'' Bunlar, ergenlikten kaynaklıymış. Jimin'e çok tatlı geliyormuş. ''

Jimin, içeriye doğru gidecekken kolundan tuttum ve kendime çevirdim. Uzunca, gözlerine baktım. Hiçbir söz söylemeden, ya da kelimelere ihtiyaç duymadan. Onunla bir kez de gözlerimle konuşmayı deneyecektim... Çünkü kelimeler, artık bize yetmiyordu. Ortak bir kelime bulamayışımız, kaderin bize bir oyunuydu. Ben, ortak bir kelime bulamıyorsam;  Ortak bir duygu bağı yakalayacaktım.

Yakalamıştım da. Jimin ilk kez, gözlerimin içine benim gibi uzun uzun bakıyordu. Ağzımdan bir kelime çıkmıyordu, salak ya da komik bir şey yapmıyordum ama Jimin, benimle olan temasını kesemiyordu bir türlü.

Çünkü ben, anlamımı gözlerimle kurmuştum. Gözlerimle, tüm duyguyu ona geçiriyordum. O neler gördü gözlerimden, bilmiyordum. Ben, söylemek istediğim her şeyi duygularımla anlattım.

'' Seni seviyorum Jimin, hissediyor musun? ''

'' Ergenlikten kaynaklı değil bu.. Yaşlı biri bile olsaydım yine seni severdim. ''

'' Kalbin, çok güzel Jimin... Ufacık da olsa benim için bir yer açamaz mısın? ''

'' Gözlerin Jimin, çok güzel.. Bir kez olsun benim için böyle bakamaz mısın? ''

Gülümsedim. Acı bir gülümsemeydi, bu... Seninle bir türlü anlaşamadığım, bir türlü derdine ortak olamadığım bir gülümseme. İlerleyip gitmek  istedim... Çünkü, ilk kez korkuyordum. İlk kez aklım başımda değildi ve şakaya vurabileceğim bir şey yoktu. Senden kaçmak isterken, sen tuttun bu kez de bileğimden. Uzunca baktın bana...

Bu sefer ben anladım seni. Konuşsan, inan bana bu kadar net anlayamazdım... Ne yaptılar Jimin sana? Neden hep endişeyi taşıyarak bakıyor gözlerin?

'' Benimle konuşabilmeni isterdim, yalnızım. Çok fazla!  Acı çekiyorum. Sen hissediyorsun değil mi? Hissedersin... Çünkü biz, kelimelere ihtiyaç duymuyoruz. ''

Böyle söyledin değil mi? Umutla gözlerimi açarak baktığımda sana, usulca salladın başını.

Yeterliydi Jimin, duyabileceğim tüm sözlerden çok daha değerliydi...

JIMIN OC STORY - YABANCI ADAM. ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin