1. Bölüm
Bir saat önceden yine burada beklemeye başlamıştım işte. Tüm günlerim böyle geçiyordu. Buraya gelenler de bana alışmıştı. Artık birbirimize selam vermeye başlamıştık. Dört aydır buraya geliyordum. Ben burada kalmama rağmen gelenler sürekli değişiyordu. Ya hastaları kaybediyorlardı ya da iyileşen hastalarını alıp gidiyorlardı. Burası yoğun bakımdı. Gülenini de ağlayanını da görmek mümkündü. Düzelmiyordu işte. Bitkisel hayattaydı ve doktorlar bir yıldan uzun sürerse normal hayata dönmesinin zor olacağını söylüyorlardı. Ama ben ona inanıyordum. Bir trafik kazasıyla bu duruma gelmezdi değil mi?
Yoğun bakımın kapısının açılıp hemşirenin kapıdan "Her hasta için en fazla iki kişi lütfen," uyarısını dinledikten sonra içeri adımladım. Onun benden başka kimsesi yoktu. Evet, arkadaşlarımız vardı ama onlar benim kadar ona inanmıyorlardı. Dört aydır buraya gelen bir tek ben vardım. Önlüğü üzerime geçirip kapıyı açtım. İçeri geçmeden önce ellerimi iyice yıkadığımdan emin oldum. Ona mikrop bulaştırmak istemezdim. Ellerimi kuruladıktan sonra kapının çaprazında bulunan yatağa ilerledim. Kimsenin bizi görmemesi için perdeleri çekmiştim.
"Ben geldim sevgilim. Bugün içeri biraz daha erken aldılar. Böylece seni daha erken görebilme şansına sahip oldum," dedim ellerini tutarken.
"Özledin mi beni? Ben seni çok özledim. Yanında en fazla bir saat durabilmem saçmalık değil mi? Elimde olsa yanından hiç ayrılmayacağım. Biliyorum, yemek yemem gerektiğini söylüyorsun. Sen orasını hiç düşünme. Yemek yemeden durur muyum ben hiç? Sen buradasın diye yemek yemeyeceğimi de kim söylemiş? Hah, saçmalık."
Gözlerim doluyordu ve sesim titremeye başlamıştı. Beni böyle duymasını istemediğim için bir süre bekledim. Kendime gelmem gerekiyordu, onun üzülmesini istemiyordum.
"Jungkook-ah... Uyandığında o çok istediğin köpeği alalım olur mu? Evimizin bahçesine kulübesini ben yapacağım söz veriyorum. Sana şarkı dinletmemi ister misin?"
Cebime yerleştirdiğim telefonumu ve kulaklığımı çıkardım. O sırada hemşire perdeyi aralayıp yanımıza geldi. Değerlerini kontrol edip ayakucunda bulunan deftere bir şeyler not alıyordu. İşini bitirince gülümseyip bizi tekrar baş başa bıraktı. Birlikteyken sürekli dinlediğimiz şarkıyı açıp kulaklıkları kulağına yerleştirdim. Elini bir an olsun bırakmamaya özen gösteriyordum. Elini yavaşça öptüm. Diğer ziyaretçiler yavaş yavaş giderken benim de artık gitme vaktimin geldiğini anlamam kısa sürmemişti. Buna rağmen öylece oturuyordum. Onun yanında ayrılmak istemiyordum. Değerlerini kontrol eden hemşire tekrar yanımıza geldi.
"Doktor hanım sizinle görüşmek istiyor."
Bir gelişme mi olmuştu? Yoksa beyin ölümü mü gerçekleşmişti? Yerimden ok gibi fırladım. Sevgilime son bir kez daha bakıp hemşireyi takip ettim. Yoğun bakımdan çıkıp doktorun odasının önüne geldiğimizde yanımdan ayrıldı. Kapıyı yavaşça tıklatıp onay aldığımda içeri girdim. Bilgisayarda olan gözlerini bana çevirdi ve gülümseyerek önünde bulunan koltukları gösterdi.
"Sizi endişelendirdiysem özür dilerim. Sadece gelişmelerden haberdar etmek istemiştim."
Koltuğa oturmadan önce gülümseyip onayladım. Tabi ne kadar gülümseme denilebilirse.
"Hastamız Jungkook'u yoğun bakımda tutuyorduk çünkü trafik kazasından dolayı solunum yolunda zararlar vardı. Ameliyattan sonra bu sorunun tam anlamıyla geçtiğini söyleyebilirim. Ama maalesef bildiğiniz gibi hastamız hala kendinde değil. Yoğun bakımda kalmasına neden olacak ciddi bir durumu yok. Ayrıca içeride enfeksiyon kapma olasılığı da yüksek ki bu en son istediğimiz şeydir. Bu yüzden size bir önerim var." Gözlüklerini çıkardı ve ellerini masanın üzerinde birleştirdi. Dinlediğimi belirtmek amacıyla kafamı salladım.
"Sizin de onayınızla birlikte Bay Jungkook'u normal odaya almak istiyoruz." Konuşmadan önce dudaklarımı yaladım. Susamış hissediyordum.
"Bunun onun için iyi olacağını söylediniz. Hiçbir sakıncası yok. Normal oda olduğu için sürekli onun yanında kalabilirim, değil mi?"
"Elbette, yanında bir refakatçisi olmalı. Zaten bir süre sonra size gerekli eğitim verilince eve bile gidebilirsiniz."
Minnetimi göstermek amacıyla sürekli eğilip kalkıyordum. Bu eski haline döndüğü anlamına gelmese bile istediğim her an onu görme imkanına sahip olmam demekti. Hatta hiç yanından ayrılmamam... Doktorun odasından çıkarken tek düşündüğüm eve gidip kıyafet alıp hemen geri dönmem gerektiğiydi. Onu daha fazla yalnız bırakmamalıydım.
Herkese merhaba! Uzun zamandır sessiz bir şekilde fic okuyordum. Kendimi denemek amacıyla en sevdiğim shipimle böyle bir giriş yapmak istedim. Hepinize Taekook'lu günler ♥
Umarım beğenirsiniz~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Miss You/TaeKook
Fiksi Penggemar"Sen benim kırmızı saçlarımı çok severdin. Uyan. Bu sefer senin boyamana izin vereceğim." Bitkisel hayattaydı ve doktorlar bir yıldan uzun sürerse normal hayata dönmesinin zor olacağını söylüyorlardı.