12. Bölüm
"Hyung zaten farklı üniversitelere gideceğiz. Neden birlikte eve çıkmıyoruz ki? Seni daha az mı görmemi istiyorsun? Yoksa ben olmadığım için eve kız mı atacaksın?" Yürürken benden farklı bir üniversite kazandığından dolayı iyice paranoyaklaşan Jungkook'u dinliyordum. Koca üç yıl geçmişti ama o hiç değişmemişti. Bazen bunları düşündüğü için kızsam da yapmaya devam ediyordu.
Yolda ona biraz daha yaklaştım. Her ne kadar rahat davranmaya çalışsam da insanların yargılayıcı bakışları her yerdeydi. O kadar fazla bunlara maruz kalmıştık ki bir süre sonra hiçbir şey olmamasına rağmen insanlar bize bakıyor gibi hissediyorduk. Bu da Jungkook'u üzmeye başlıyordu. Onun üzülmemesi için hareketlerime dikkat etsem de ondan uzak kalmak benim için çok zordu. Ellerimin teması sonucu hemen kendi serçe parmağıyla benimkini birbirine doladı. Yanında olduğumu hissetmesine ihtiyacı olduğunu düşündüm.
"Jungkook bekle biraz." Yürürken gözüme kestirdiğim banka adımladım onu da kendimle beraber sürükleyerek.
"Bunları daha önceden konuşarak hallettiğimizi düşünüyordum. Neden tekrar sorun etmeye başladın?" Etrafta kimsenin olmamasını fırsat bilerek oturduğumuz bankta ellerini tuttum. Kaşlarını çatarak bana bakmaya başladı.
"Aynı evde kalmayı istemem senin için sorun anlamına mı geliyor?" Duygularını pek saklayamazdı ve bende şu an rahatlıkla gözlerindeki kırgınlığı seçebiliyordum.
"Bunu da nereden çıkardın Jungkook?" Ellerini benden kurtardı. Bir dakika, gözleri mi doluyordu onun?
"Benimle kalmak istemediğini söylüyorsun! Ne anlayabilirim ki bundan? Artık beni sevmiyor musun hyung? Benden uzaklaşmaya mı çalışıyorsun?" Dolu dolu bakan gözlerinden yaşlar akmaya başlayınca omzundan tutup kendime çektim. Bu düşünceleri derhal kafasından atmalıydı.
"Ben de bir güne seninle başlamak ve günü seninle birlikte sonlandırmak isterim. Bu şekilde baktığını hiç düşünmemiştim. Böyle ağlamana neden olduğum için üzgünüm, sevgilim." Onu daha iyi görebilmek için kendimden biraz uzaklaştırdım. Sessiz sessiz ağlamaya devam ediyordu. Başparmağımla düşen damlaları yakalamaya başladım. Yüzüme bir tebessüm kondurup devam ettim.
"Yaz tatilimizi sanırım ev için ayıracağız, değil mi?"
***
"Taehyung etleri alıp gelmen neden bu kadar uzun sürdü? Az sonra ailelerimiz gelecek ve sen hala evde yoksun." Hoparlöre aldığım telefondan Jungkook'un sesini annemlerin duyması beni biraz olsun utandırırken annemler sessizce gülmeye çalışıyorlardı.
"Hayatım, annemler yanımda ve senin söylediğin her şeyi duyuyorlar. Onları kendim almak istemiştim. Bu yüzden geç kaldım." Gülerken ona belli etmeden konuşmaya çalışmak çok zordu. Çünkü az sonra gelecek şeyi biliyordum.
"Ne?! Taehyung ne demek annenler beni duyuyor? Yine hoparlöre mi aldın?! Ah, kapat şu telefonu çabuk çabuk. Rezil ettin beni!"
Cevap vermeme izin vermeden kapattığı telefonla tuttuğum kahkahamı serbest bıraktım. Annemler de bana eşlik ediyordu.
"Jungkook'la evlendiğinde ne yapacaksın bilmiyorum oğlum." dedi annem gülmesinin arasından zorla. Kırmızı ışıkta durduğumuzda arkamda oturan anneme döndüm.
"Ne yapacağım? Sen nasıl bunca sene babamı çektiysen ben de onu çekeceğim." Yan tarafımda oturan babam şakayla omzuma vurdu.
"Ya, benim ne kötülüğümü gördün?"
"Hayatımın aşkından senin ve işin yüzünden ayrıldım baba." diye homurdandım arabayı tekrar harekete geçirirken. O da bu halimle eğlenir gibi bir ifadeye büründü.
"Neyse, heyecanlı mısınız evimizi göreceğiniz için?" Jungkook'la canımız çıkmıştı o evi yapana kadar. Beyfendinin isteği üzerine duvarlarını bile beraber boyamıştık. Neymiş? Bir evi oluştururken kendi anılarımız bulunmalıymış. Bunu isterken olan çocuksu heyecanı gözümün önüne geldiğinde tüm yorgunluğumun geçtiği günleri hatırladım. Her zaman Jungkook'u düşündüğümde yüzümde beliren gülümseme tabi ki de yerli yerindeydi.
"Ya ev için değil de şu yemek için heyecanlıyım. Biraz hızlı git de yiyelim artık şu etleri." dedi babam bir yandan karnını ovuştururken. Biraz... Onlara aç gelmelerini söylemiş olabilirdim. Ama nereden bilebilirdim babamın sabahtan beri bir şey yemediğini?
"Mobilyaları Jungkook mu seçti? Ah, o seçtiyse kesinlikle çok güzel olmuştur. Senin aksine sade ve çok güzel bir tarzı var çünkü." Annem koltukta ileri çıktı. Ben de o sırada babamın sözleri üzerine hızımı biraz arttırmıştım. Beni falan yerse şaşırmazdım.
"Hayır, kim senin oğlun anlamıyorum. Ne bu beni hor görme? Senin asıl oğlun benim!" dedim kafamı hafif yan tarafa çevirirken. O sırada görüş açıma annemin büyüyen gözleri girdi. Ardından bağırdı.
"Taehyung!"
Neye uğradığımı şaşırıp önüme döndüğümde bize hızla gelen yanlış şeride girmiş aracı gördüm. Telaşla aracı kırmaya çalışsam da olası kazayı önleyememiştim. Arabalar büyük bir gürültüyle çarpıştığında koca bir çığlık yankılandı. Annemdendi. Çalan telefonumu duydum. Gözümü açamıyordum. Jungkook yine merakına yenik düşmüş olmalıydı.
Yüzümde bir ıslaklık hissettiğimde kanadığını anladım. Gözlerimi açtığımda her şey bulanıktı. Hareket etmek şu an işkence gibiydi. Bağrışmalar duyuyordum ama seçemiyordum. Zar zor sağ tarafıma dönebildim. Babamın kafası cama yaslıydı. Hava yastıkları patlamıştı ama kırılan camları zar zor ayırt edebilmiştim. Acı dolu bir inleme geldi arkadan.
"T-Taehyung... İyi-iyi misin?"
"Anne?" Sesimi ben bile duyamazken annemin duyması aptallıktı. Tekrar gözlerimi kapattım. Açık tutmak benim için çok yorucuydu. Ağlama sesleri duydum. Siren sesleriyle birbirine karışmıştı. Son duyduğumda bu olmuştu zaten.
Taekook'la kalın ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Miss You/TaeKook
أدب الهواة"Sen benim kırmızı saçlarımı çok severdin. Uyan. Bu sefer senin boyamana izin vereceğim." Bitkisel hayattaydı ve doktorlar bir yıldan uzun sürerse normal hayata dönmesinin zor olacağını söylüyorlardı.