9. Bölüm
Masanın üzerinde bininci kez ekranı yanıp sönen telefonumu nefesimi bırakarak elime aldım. Jimin durmadan ya arıyor ya da mesaj bırakıyordu. Durmak bilmiyordu, her zamanki gibi. Telefonu kapatırken bakışlarımı karşımda oturan bakışlarını bir an olsun benden çekmeyen çocuğa çevirdim. Çok derin bakıyordu ve ben de cesurca bakışlarına karşılık veriyordum.
Kafeye girdiğimizde verdiğimiz siparişler masamıza getirilince gözlerimiz bir anlık birbirinden ayrıldı. Garsona gülümseyip teşekkür ettim. Uzaklaşırken bakışlarımı tekrar karşıya çevirdim.
"Konuşmadan öylece durmak için mi geldik buraya?" deyip en sonunda aramızdaki sessizliği bozdum. Sıkıcı olmaya başlamıştı. Sinir bozucu ama aynı zamanda onda güzel duran gülümsemesini yerleştirdi suratına.
"Senin konuşmanı bekliyordum." Gözlerimi devirmeme engel olamadım.
"Okuldayken gayet de konuşuyordun. Şimdi niye böylesin?" Yanakları hafif pembeydi. Bunu kafenin sıcak olmasına bağlıyordum. Üstünden çıkarmadığı montuyla terlemiş olabilirdi sonuçta.
"Çünkü... Sana kendimi tanıtacağım için heyecanlıyım." dedi bakışlarını yere indirirken.
"Aşkını ilan edeceksen lütfen burada dur." Ağzına götürdüğü kahvesini öksürürken zar zor masaya koydu. Kendine geldiğinde ise gülmeye başlamıştı. Bense ona kaşlarımı kaldırmış cevap bekler bir şekilde bakıyordum.
"Ciddi misin sen? Şaka falan yapıyorsun değil mi? Ben sadece... Daegu'da bıraktığın çocuk olduğumu söyleyecektim. Ardında bir elmalı lolipop bırakarak." Gözlerim beklemediğim itiraf karşısında irileşirken bu sefer kendimi kontrol edemiyordum.
"S-sen ciddi misin?" Sesimi bulmaya çalışıyordum ama anlaşılan pek de bir şey değişmemişti.
"Bu konu şaka yapılacak konu mu? Hem sanki bu konuyu çok kişi biliyormuş gibi konuşuyorsun. Hem eminim ki elmalı lolipop bırakarak gittiğini o en yakın arkadaşın bile bilmiyordur." dedi ellerini masanın üzerinde birleştirirken.
"Ben bile hatırlamıyorum ki, o hatırlasın." diye mırıldandım. Daha doğrusu mırıldandığımı sandım. Veya Jungkook denilen bu çocuk fazla iyi duyuyordu.
"Bana tüm o anılarımızı unuttuğunu söyleme. Senden daha küçük olmama rağmen o zamanları bir an olsun unutmadım ben." Kaşlarını çatarken söylendi.
"Özür dilerim." Cidden üzgün hissediyorum. Onca yaşanmışlığa ihanet ediyor gibiydim.
"Tamam. Ben sana hatırlatırım o zaman hyung. O notlara rağmen beni tanımaman bu yüzdenmiş demek. Bırakalım bunları. Bensiz ne yaptın bunca zaman anlat hadi." dedi neşesi yerine gelirken. Duruşunu dikleştirmişti. Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Artık o kadar da sinir bozucu gelmiyordu gözüme.
"Babamın işi yüzünden buraya taşındık ve Jimin'le ilk okuldan beri arkadaşız. Hayatımda pek de bir şey değişmedi açıkçası. Sen ne yaptın anlat bana her şeyi."
"Sen gittikten birkaç yıl sonra evlat edinildim. Bana çok iyi davrandılar hyung. Hala da iyi davranıyorlar. Onlarla mutluyum. Liseye geçmeden önce Seul'a taşınma kararı aldılar. Sonuç olarak da buradayım. İyi ki de bu liseye gelmişim baksana seni buldum." Gülümsemesini genişletti. Soğuyan kahvesini ise kafasına dikerek bitirdi. Bense önümdeki pastaya daha dokunmamıştım.
"Beni nasıl tanıdın peki?" Sonunda pastamdan bir çatal alıp ağzıma attım. Çilek tadı gelirken gülümsedim.
"Adını duymam yeterliydi. Eh bir de koyu teninin ve hala çocukça bakan gözlerinin de etkisi büyük."
![](https://img.wattpad.com/cover/111891346-288-k824423.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Miss You/TaeKook
Fanfic"Sen benim kırmızı saçlarımı çok severdin. Uyan. Bu sefer senin boyamana izin vereceğim." Bitkisel hayattaydı ve doktorlar bir yıldan uzun sürerse normal hayata dönmesinin zor olacağını söylüyorlardı.