174 12 17
                                        

7. Bölüm

Jimin beni kalabalığa doğru çekiştirirken söylenmekten başka bir şey yapamıyordum.

"Kendin bakıp bana haber versen olmuyor mu sanki? İlla beni de götüreceksin." Arkasını dönüp gözleri kaybolana kadar gülümsedi. Yakışıklı olduğunu biliyor da böyle yapıyor, şerefsiz. Ardından elini dramatik bir şekilde göğsüne götürdü.

"Senden bir an olsun ayrı kalamıyorum, aşkım. Neden böyle yapıyorsun şimdi?"

Silkinerek tutuşundan kurtuldum. Baştan yapmam gereken şey buydu aslında.

"Siktir git."

Pes etmemişti. Zaten Park Jimin'in ne zaman pes ettiğini görmüştük ki? Arkama geçip ellerini omuzlarıma yerleştirdi ittirmeye başladı. Sonuçlar açıklandıysa açıklanmıştı. Bana neydi ki bundan? Sonunda kalabalığa yaklaşmıştık. Jimin'in takımında olup büyük ihtimalle seçilemeyenler Jimin'e ölümcül bakışlarını fırlatıyorlardı. Çıkışta yine bir kovalama olacağı belliydi.

Tamam, Jimin yüzünden kaybetmişlerdi ama kendilerinin seçilememesinin Jimin'le ne alakası vardı? Yoongi herkesi teker teker değerlendirmiyor muydu? Eh, yerden yere vursam da Jimin en yakın arkadaşımdı sonuçta. Savunmasını da yapardım. Kendi içimde.

Farkında olmadan kendimi kalabalığın önünde bulduğumda listeye göz attım. İlk sırada yazan isim dikkatimi çekmişti. Jeon Jungkook. Adının Joonkook olmadığını fark etmiştim. Çok da önemliydi ya sanki. Yan tarafımda kıpırdanarak heyecanını belli eden arkadaşıma çevirdim bakışlarımı. Göz attığım kadarıyla adı yazmıyordu.

"Sana seçilemeyeceğini söylemiştim." dedim gülerek. "Bu yeteneksizlikle bir de basketbol mu oynamayı planlıyordun?"

"Sus be. Sen sanki çok oynayabiliyormuşsun gibi konuşma."

"Yapamadığım şeyler için uğraşmıyorum farkındaysan." dedim gözlerimi devirerek.

Jimin beni umursamamış aniden gözlerini büyülterek listeye yaklaşmıştı. Listedeki son sıraya bakıyordu. Ben de onun gibi yaklaştığımda arkamızda kalanlar göremedikleri için şikayet etmeye başlamışlardı. Park Jimin yazıyordu. Bildiğimiz son sırada Park Jimin yazıyordu. Aynı anda kafalarımız birbirine döndü. Jimin'in sırtına atlamamla koridorlarda bağırarak koşuşturmamız kaşla göz arasında gerçekleşmişti. Bize garip bakanları umursamadan koşturmaya devam ediyorduk. O sırada ise aklımdan sadece bir şey geçiyordu.

Sanırım Jimin, gerçekten de o güzel kalçasıyla Min Yoongi'yi etkilemişti. Çünkü bunun başka bir açıklaması olamazdı.

***

"Ben geldim." dedim elimdeki poşeti yan tarafına koyarken. "Seni yalnız bıraktığım için üzgünüm ama biliyorsun," Kıkırdadım. "Elmalı lolipop olmadan asla."

Gözlerimi bir an olsun ellerinden ayırmıyordum. Çünkü doktor arada öyle şeyler olabileceği gibi bunun bir gelişme olduğunu da söylemişti. Eğer bu tepkiler sıklaşırsa bu iyileştiği anlamına gelebilirdi.

Sol elimi onun sol elinin üzerine koyduğumda mükemmel bir uyumumuz olduğunu düşünüyordum. Ayrıca yüzüklerimiz oradan parlarken verdiğim en doğru kararın onu sevmek olduğunu biliyordum.

"Hatırlıyorsun değil mi? Elmalı lolipoplar için ne kadar çok kavga ettiğimizi? O an çok ciddi bir konu tartışıyor gibi dursak bile şimdi dönüp baktığımızda birer komik anı artık." İç çektim.

"Sen uyanınca sana istediğin kadar elmalı lolipop alacağım. Söz veriyorum."

Eline eğildim ve avuç içini çevirip uzun bir öpücük bıraktım. Sesim kısılırken mırıldandım.

I Miss You/TaeKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin