6.Bölüm 2.Part

2.1K 139 13
                                    





Bangır bangır bağıran alarmla gözlerimi araladım. Lanet olsun bu gün hafta sonu değil mi!? Elimle alarmla ulaştım ve onu odanın diğer ucuna fırlattım. Bir kaç parçası yere düşmüştü ama sorun değil, bu her zaman oluyor. Kafamı yeniden tam yastığa koyacaktım ki yanım da yatan insanı görünce sıçramadan edemedim. Ah doğru. Bu Jong In. Bana doğru dönük uyuyordu ve tüm yorganı neredeyse iki bacağının arasına sıkıştırmıştı. Uykulu halimle yorganın ucundan tuttum ve sertçe çektim. Jong In çığlık attı ve... ve orasını tuttu (anlamışsınızdır ghjhghj). Ahahah salak Sehun, o kadar sert çekmemeliydim! Jong In hala uyuyor gibiydi ve orasının acısıyla suratını ekşitmişti. Bir kaç saniye öyle kaldıktan sonra ellerini erkekliğinden çekti ve bana sarıldı. Sonra dudaklarını aralayıp bir şeyler söylemeye başladı.

"Çok acıyor." dediğini duymuştum. Acıdığı yeri... 

"Neresi?" diye sordum gülerken. Şu an uyku sarhoşuydu belli ki.

"Burası." dedi, benim elimi tutup orasına koyarak.

AH TANRIM! Elimi hızlıca çektim ve bağırdım "Sen benimle kafa mı buluyorsun be!"

Gözlerini yavaşça açtı ve "Oh uyanmışsın." dedi gülerek.

Kafasına bir tane geçirdim.

"Sabah sabah ne oldu ya?" dedi kafasını ovuşturarak.

"Hiç!" dedim ve sırtımı o'na döndüm. Salak yaptığı hatanın farkında değildi!

"Hmm, hiç kalkasım yok Sehun-aaaaah." dedi ve tepinmeye başladı sapık Jong-Innie'miz...

Ardından odamın kapısı bir kaç kere tıklandı ve içeriye kız kardeşim girdi. "Kahvaltıya geeelin." diye cırladı ve dışarı çıktı. Bir of çekmiştim, hafta sonu erken kalkılır mıymış.

"Hadi kalkalım." dedim Jong In'in kolunu üzerimden atmaya çalışırken.

"Imm, bir az daha." dedi beni kendine çekerek. Aklı nerede bunun?

"Jong In," dedim dişlerimin arasından "Sen.. sadece... net olarak... Sapıksın! Biliyorsun değil mi?" dedim ve o'nu üzerimden fırlattım. Ama o sadece kahkaha atmıştı.

"Hımm, sanırım sapığım. Mesela sen benim kardeşim olsaydın; her gece sen uyurken fotoğrafını çekerdim ve bir albüm oluştururdum." dedi.

"Sapık." dedim kafasına bir tane daha vurarak sonra yataktan kalktım ve yüzümü yıkamak için banyoya girdim.

*******

"Afiyet olsun." dedik hep bir ağızdan ve kahvaltımızı yapmaya başladık. Ben gene reçelli ekmeğime ve portakal suyuma gömülmüştüm.

"Bir azcık yumurta rulosu da ye." dedi Jong In ve yumurta rulolarından bir kaç tane tabağıma koydu. O sıra annemin şeytanice gülümsemesini görüyordum. Annem ilk defa gözüm de kurnaz gibi birisi olarak görmüştüm. O melek kadın nere gitmişti?

"Teşekkürler Jong In-aaah." dedim ve yumurta rulosunu ağzıma tıktım. Sonra bir tane iri ruloyuda çubuklarımın arasına aldım ve Jong In'in ağzına tıktım. 

"Bol bol ye Jong In-aaaaah." dedim o boğulurken. 

"Sehun-ah nazik ol. Arkadaşını boğarak öldüreceksin." dedi annem Jong In'in sırtını sıvazlarken.

Kıkırdadım ve "O'na bir şey olmaz. Dağ gibi adam." dedim sırtına yumruk atarak.

Jong In bana şaşkın şaşkın bakarken ben gülümsüyordum. Bu sapıkla eğlenmek kötü değildi aslında. O benimle eğleniyorsa ben de onunla eğlenebilirdim. Buna hakkım var.
Bir kaç saniye sonra her şey normale dönmüştü. Aslın da her şey normal değildi ama normale dönük bir şeydi işte. 

*******

Kahvaltımızı bitirip anneme yardım etmiştik ve kardeşim de komşunun kızıyla odasın da oyun oynuyordu. Annem bu gün işe gitmesi gerektiğini söyledi ve evden çıktı. Aslına bakılırsa bu gün boş değildim.

"Ne yapacağız?" dedi Jong In koltuğa oturduktan sonra.

"Benim az sonra antremana gitmem gerek ondan sonra part-time işim ondan sonra bir bebeğe bakıcılık yapacağım ve ondan sonra eve gelip gene çalışacağım.." ben hepsini peş peşe sıralarken Jong In'in ağzı 'o' şeklini almıştı. Garip olan ne?

"Sen insan olduğuna emin misin?" dedi alaylı sesiyle. Hep bunu yapıyordu işte. Bir şey sorunca sesini acaip bir şekle sokuyordu. Eğlenmek için yaptığı belli.

"Ah neyse ne. Kaldır kıçını gidiyoruz." 

"Aaaaah, başkanla bir az daha zaman geçirmek istiyordum." dedi dudakları şekline getirerek. Ağzının ortasına çarpma isteğimi durduramıyordum.

Ateş püskürten bakışlarımla o'na bakmaya devam ederken "Okey okey." dedi "Gidebiliriz."

Ben kapının orada dolaptan ayakkabılarımızı çıkartırken o daha yeni ayağa kalkmıştı ve aniden yanım da belirdi. Nedenini bilemediğim bir şeyden dolayı kızardığımı hissediyordum.
Hızlıca ayakkabılarımı giydim ve evden çıkıp o'nu bekledim. Nihayet gelmişti.

"Okulda görüşürüz başkan~." yavaş yavaş benden uzaklaşırken el sallayarak söyledi.

Ben de "Görüşürüz." dedim. Aslın da o sapıkla görüşmeyi hiç mi hiç istemiyordum! (kendimi buna inandırmaya çalıştığımı bilmiyordum tabii)

*******

Antremana giderken gün boyu takip edildiğimin farkın da değildim tabii. Gün boyu Jong In beni takip etmişti... ama bundan haberim yok.

"İyi iş çıkardınız!" dedi koç nef nefese. Eh, bir zahmet... Koç, koç olmasına rağmen acayip yorulmuştu. Ama ben sanki daha yeni başlıyormuşuz gibi hissediyordum. Neden bu kadar hiperaktif olduğumu ben de çözemiyorum...

Soyunma odasına girip terli kıyafetlerimi çıkarttım ve duşa girip çıktıktan sonra giyinip part-time işime gitmeye yöneldim. Pek uygun görünümlü bir kılıkta olmadığım için işimi pek sevemiyorum ama oranın ortamı gerçekten çok rahatlatıcı... Luhan... Xiumin... Chen... Hepsi gerçekten harika insanlar. İşlerini severek ve eğlenerek yapıyorlar. Ben de.

*******

Kafeye girdiğim de Luhan beni görüp heyecanla el salladı "Sehunnie," diye seslendi bağırarak ve masada oturan çocuğu (!) kaş, göz oynatarak bana işaret etti.

JONG IN.
Sinirden köpürdüğümü hissediyordum.
Luhan'a ve diğerlerine selam verip soyunma odasına ilerledim ve kıyafetlerimi giyinip müşterilerin siparişini almaya başladım. Hoho, masa 7 beni çağırıyordu. Jong In'in daimi masası...

"Hoş geldiniz, efendim." dedim o'na hizmetçi kıyafetlerimle eğilerek. Beni bir baştan aşağıya süzdü ve "Hımm, bu gün ne öneriyorsunuz?" dedi alaylı sesiyle. Ah bu ses tonu beni deli ediyor.

"Bu gün... pirinç omleti öneriyoruz, efendim." dedim gülümseyerek.

"Oh, o zaman pirinç omleti ve çay istiyorum, lütfen." 

"Peki." dedim ve eğilerek diğer müşterilerin siparişlerini almak üzere oradan ayrıldım.

Öğlen olduğu için pek kalabalık değildik. Chen beni kolumdan çekiştirerek mutfağa soktu.

"Al al al bu siparişi sen götür." dedi heyecanla, bana pirinç omletini uzatarak. "Masa 7'ye." dedi.

Ah tanrım... Kafamı salladım ve tepsiyle Jong In'in yanına ilerledim.

"Afiyet olsun, efendim." dedim omleti ve çayı masasına bırakarak.

"Haa, sostan da üzerine sıkabilir misin?" dedi.

"Tabii ki efendim. Ne yazmamı istersiniz?"

"Şu an ne hissediyorsan onu yaz, lütfen." dedi gülümseyerek.

Elime acı sosu aldım ve hissettiğim şeyi omletin üzerine yazmaya koyuldum. Korece 'CEZA' yazdım psikopatça gülümseyerek.

Jong In bir kaç kere boş boş gözlerini kırparak omlete baktı ve sinsice gülümsedi. SAPIK!

"Afiyet olsun, efendim." dedim karşısın da yeniden eğilerek ve yanından ayrıldım. Tekrardan mutfağa ilerlediğim de Luhan ve Xiumin ellerini omuzlarına atmış sinsice gülümsüyorlardı.

"Ne?" dedim onların bakışlarından rahatsız olarak.

"Çok yakışıyorsunuz." dedi Luhan cümlesini uzata uzata. Ama resmen fangirllüktü bu.

Sadece gözlerimi devirmekle yetindim. Diğer yandan Xiumin bir şeyler fısıldıyordu. Ah tanrım bu çocuk çift kişilikli! Vücüdunun etradın da siyah ve morumsu dumanların yayıldığını hissediyordum Xiumin'in. 

"Herkes Sehun'a karşı çok nazik... Bu bir bahane olmamalı. Sehun işin de çok başarılı ama bir o kadar da gerçekleri göremez kadar aptal." dedi ve kıkırdadı.

Bir an ezildiğimi hissettim. Resmen suyum çıkmıştı. Bir ezilip büzüldüm.

"Xiumin! Böyle konuşma. OMO! Gene şeytan haline büründün. Hadi hadi siparişleri al." dedi o'nun poposuna vurarak. Ah tanrım, Luhan neden bu kadar şeysin... Şey... Ne bileyim işte! İyimser falan... Aslında Xiumin'de çok iyi ve tatlı çocuktur. Ama bazen o tatlı görünümlü çocuk bir şeytana dönüyor. Korkunç... çok korkunç.

Gözüm bir an mutfağın çöp tenekisine takıldı ve dolu olduğunu fark ettim. Poşetin ağzına pir düğüm atıp tenekeden çıkarttım ve arka kapıya yönelip dışarıya çıktım. Çöpleri atmak için...
Ama hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım... Hiç beklemiyordum.

"Hah! Bu hizmetçi bizim okulun başkanı Oh Sehun, değil mi çocuklar?" 

Lay... Kyung Soo... Tao...

President of the school is waiterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin