Artık okuldan çıkma vaktimiz gelmişti. Takla işini soruyorsanız, sorunsuz geçti. Tam puan aldık.
Çıkış zilini duyduktan sonra çantamı sırtladım ve okulun bahçesine çıkıp bisikletime ilerledim. Şimdi işe gitme vaktiydi... Kostümler için de bir garsonluk yapma zamanım gelmişti... Lütfen sorunsuz geçsin, lütfen.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yavaş yavaş hava kararmaya başladığın da nihayet çalıştığım kafeye ulaşmıştım. Bisikletimi güvenli bir yere bıraktığımdan emin olduktan sonra kafeye girdim.
"Oh, Sehun-ah gelmişsin." dedi, şef beni görür görmez.
"Evet." dedim ve gülümseyerek, saygıyla karşısın da eğildim.
"Hadi üstünü değiştir ve gel, bir sürü iş var." dedi mutfağı göstererek.
İşte işin en nefret ettiğim kısmı! Kıyafetlerim! Ah tanrım... Bir çok kız bunun şirin olduğunu düşünüyormuş, bu saye de müşteriler çoğalıyormuş. PEH! Acaba bu günün kostümü ne? En iyisi soyunma odasına gidip öğrenmek. Evet, iki günde bir veyatta her gün giydiğimiz kostüm değişiyordu. En son konsepti baykuş olan bir kostüm giymiştim...
Soyunma odasına ilerledim ve kendime ait olan dolabın önüne geçtim. Kostümüm dolabımın kolun da asılıydı. Konsept: Tavşan... AAAAAH! Bu ne ha? Bu ne?!!! Tavşan kulaklı bir taç! Bunu takmam. Hiç bir güç bunu bana taktıramaz! Asla asla asla asla!
Ben düşüncelerimle boğuşurken kapı aniden açıldı... Ah, Luhan!
O-O giyinmiş...
"Sehunnie," (bu arada sadece Lulu bana Sehunnie der) dedi, hayal kırıklığının tonu vardı sesin de "Bu şeyler... ah! Bunları giymek zorundayız tamam mı? Sadece dayanmalısın. Tamam? Öğrenciyiz ve paraya ihtiyacımız var. Sadece bir kaç saatliğine (!) dayanalım." dedi, sonra yanıma ilerledi ve omzumu pat-patladı.
Ben de "Peki." dedim dişlerimin arasından. Dayanabilirim! Sanırsam...
"Öyleyse ben çıkıyorum, sen giyinebilirsin." dedikten sonra kapının ardından bana el sallayarak odadan çıktı...
Off...
Bu çocuk niye hep bardağın dolu kısmına bakıyor ki?
Başka çare yok. Bunları giymek zorundayım...
Bu şey nasıl kafaya geçiriliyor?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Sehun, sen bu gün müşterileri karşılama da sorumlusun ve siparişleri alma da. Çok yoğun olduğun da Luhan sana yardım edecek." dedi şef. Tabi, sözüne uymak gerek sevgili şefin. Kesin bu hödük seçmiştir kostümleri. Kendisi giymiyor ya...
İlerleyip kapının önüne geçtim. İki elimin arasın da kahverengi tepsi, orada dikiliyordum. Az sonra dolup taşar burası.
"Hoş geldiniz." dedim ilk giren müşteriye ve gülümseyerek karşısın da eğildim. Müşteri de bana gülümsedi ve arkalar da bir yere oturdu... Popoma mı bakıyor? Yok canım.
Ahhh, geldiler. Lanet olsun!
Bir kız topluluğu cıvıldayarak kafemize doğru ilerliyordu. B-Beni parmaklarıyla işaret ediyorlar! Bu kızlar tarafından mıncırılmaktan bıktım! Ne olur dokunmayın, lütfen. Mümkünse gelmeyin bile.
Ama, geldiler.
"Hoş geldi-" demeye kalmadan yanağımı sıkmaya başladı birisi.
"Oi~ Çok şirin! Senin için 3 tane kek yiyeceğim! Ve saatlerce burada seni izleyeceğim." dedi.
Sevinmemi mi bekliyor?
Yoksa, bana mı öyle geliyor?
Anlayamadım.
Beni dakikalarca elleriyle taciz ettikten sonra sonun da bir yere oturmaya karar verdiler. Ortalar da bir yere oturdular işte.
Kore'de ki yeni sistemi biliyorsunuzdur (yazarın uydurduğu sistem huhgfdtytıuhgfdf) ...? Burada "garson" diye çağırmak yok. Masalarının yanın da elektronik bir cihaz var. Tek bir tuşa bastıkların da cebimizde ki ufak tablet titriyor. Evet, şu an olduğu gibi. Tableti önlüğümün cebinden çıkarttım ve masa numarasına baktım. Huah, masa '9' beni çağırıyor. İlerledim ve masa 9'a ulaştım.
Gülümseyerek "Siparişinizi alabilir miyim?" dedim. Karşımda ki genç çocukta kafasını olumlu bir şekil de salladı.
"Bir dilim çilekli pasta, yanın da çikolatalı kurabiye ve... içecek olarakta kola istiyorum, lütfen." dedi.
Seri bir şekil de elimde ki tablete siparişleri kodladım ve şefe ilettim.
Müşterinin karşısın da eğildikten sonra diğer müşterileri karşılamak için yeniden kapının oraya gittim. Müşteriler yavaş yavaş akın etmeye başlıyorlar. Genellikle burayı gençler tercih etse de yaşlılar da geliyordu...
"Hoş geldiniz." dedim genç bayana. Gülümsedi ve o da eğildi.
Cebimde ki tabletin titremeye başladığını hissedince onu oradan çıkarttım. Masa 24 beni çağırıyor. Aah, üst katta.
"Lulu, müşterileri sen karşıla. Sipariş almam gerekiyor." dedim seslenerek.
"Tamam." diye bağırdı o da.
Ben de üst kata çıktım ve siparişlerin hepsini aldım. Üst kat daha kalabalık oluyor. Terasta oturacak yer yok zaten. Ordan oraya koşuşturarak vaktimi öldürüyordum bir nevi... İçeceğini yere döken çocuklar, yanlış siparişler, yetersiz oksijen beni çileden çıkartsa da dayanmak zorundayım.
Önlüğümde ki tablet yeniden titredi. Baktığım da şefin beni çağırdığını gördüm ve hızlıca aşağı kata indim. Şef mutfaktaydı. Mutfağa girdim.
"Sehun-ah, siparişleri masalarına götür lütfen." dedi.
Şefin bir dediğini iki ettirmeden tabakları ve içecekleri tepsiye koyup sonsuzmuş gibi olan kalabalığa daldım. Tepsimdekiler bir kaç kere yıkılma tehlikesi geçirse de yıkılmamışlardı.
Masa 3'ün siparişlerini sağ salim teslim ettim. "Afiyet olsun, efendim." dedim gülümseyerek. Onlar da aynı şekil de gülümsemeyi ihmal etmediler.
Bir kaç masanın siparişini verdikten sonra yeniden müşterileri karşılamak için kapının oraya gittim. Luhan oradaydı.
"Luhan-ah, siparişleri alma sırası sen de." dedim onun sırtını pat-patlayarak. Bu kostümlerle garsonluk yapmayı pek sevmesem de, bu iş gerçekten eğlenceliydi. Luhan bana gülümsedi ve siparişleri almak üzere üst kata çıktı.
Arka kapı da Jong Dae (Chen) gidenleri uğurlarken, ben gelenleri karşılıyordum. Jong Dae keşke bizim okul da olsa... İyi çocuk... Bir de ölümcül esprileri olmasa En son "Dünya döner, ay köfte" dediğin de ufak çaplı bir kalp krizi geçirdiğimi hatırlıyorum...
Oh, bir müşteri daha geliyor. Jong Dae hakkın da fazla düşünmüş olmalıyım ki müşteriyi fark etmemişim bile. Bu kim? Bana tanıdık geliyor. Neden pis pis gülümsüyor ki? Artık gelsene be müşteri!
İçeriye girerken kafasını aşağıya indirdi.
"Hoş geldiniz." dedim gülümseyerek. Yüzünü tam göremesem de, kokusu tanıdıkdı.
"Hoş buldum başkan Sehun." dedi kafasını kaldırarak. Gözlerinin için de kahkaha attığını anlayabiliyordum!
Jong In! Lanet olsun! Bu Jong In!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
President of the school is waiter
FanficPresident of the school is waiter -Okul Başkanı Bir Garson *Tanıtım* Erkeklerin tümünden nefret ediyorum. Onlar dünyanın en salak varlıkları. Evet, ben de bir erkeğim. Lanet olsun ki böyleyim. Babam bir yıl önce evi terk etti. Evi terk etmesi sorun...