İtişe kakışa giyinmeyi başardık. Bu çocukta bir sorun olduğu kesin. Deli mi ne... Ama onu kabinden çıkartmak için kaba kuvvet kullanabilirdim. Ama kendi çıkarım için kaba kuvvet kullanamam. Ama o bir sapık. Ama o Jong In. Ama ama ama....
"Hadi, ne bekliyorsun?"
Jong In'in alaylı sesi düşüncelerimi arka plana attı.
"Sana ne," dedim ve kabinleri kontrol etmeye başladım. Birisi bir şeyini unutmuş olabilir."Sen gitsene, senin işin yok." dedim kabinden çıkarak.
"Birlikte gidelim. Eğer tek gidersem öğretmenden azar işitebilirim. Ama okul başkanının yanın da olduğumu bilirse önemsemez." dedikten sonra kapıya yaslandı.
Ben de "Anlıyorum." dedim ve diğer kabinlere baktıktan sonra onun yanına yöneldim.
"Gidebiliriz." dedim ona yolu göstererek. O da yaslandığı kapıdan ayrıldı ve koridora çıktı, ben de onun ardından. Mavi anahtarla da tüm kapıları kilitledim.
"Başkan Sehun, sen çok güvenilir birisi olmalısın." dedi gülümseyerek. Uzun koridor da yürüyorduk.
"Sanırım öyleyim," ben de gülümsedim. Gerçekten güvenilir bir insanım. "ama bunu istemeden yapıyorum." dedim ona bakarak "Aslın da insanların bana güvenmesini istemem."
"Neden? İnsanların sana güvenmesi iyi değil mi?" dedi gözlerini büyülterek.
"Tabi ki değil. Şöyle düşün; birisi sana çok güvendiği için ve buna garanti verdiği için köpeğini sana emanet ediyor. Ama olmadık bir aksilik çıkıyor ve köpeğin başına bir şey geliyor, istemeyerek. Bu durum da ne yapabilirsin?"
"Oh~ Haklısın. O zaman sana güvenmemeliyim." dedikten sonra gülümsedi..... Jong In gülümsedi.
"Hey, bunu demek istemedim." dedim, kendimi büyüye kaptırmamaya çalışarak.
O da gülümsedi bana. Daha sonra bir şey konuşmadık işte. Sessizce yürüdük. Bu sessizlik beni gerse de çaktırmamaya çalıştım. Jong In ise şimdi ıslık çalıyor... Yoksa... benim geçen sefer ki taklidimi mi yapıyor!? Durdum... Ve ona çelme taktım.
"Hey!" tökezlerken bağırdı.
"Ah, yanlışlıkla oldu. Pardon." dedim gülümseyerek... ve yürümeye devam ettim. Onu ardım da bırakarak.
"Sana güvenemeyeceğimi biliyordum!" diye bağırdı arkamdan, tekrar durdum.
"Ne?" dedikten sonra kaşlarımı çattım.
"Sana güvenemeyeceğimi biliyordum dedim. Neden beni yere düşürmeye çalıştın? Eğer düşseydim neşe kaynağın mı olacaktım?" dedi yanıma gelerek.
"Hey, öyle bir düşüncem yoktu. Tamam mı? Sadece... sadece..." Ne diyecektim ki? Benim taklidimi mi yapıyordun diyecektim... Aaah bu saçmalık olur.
"Sadece ne?" dedi.. duraksamamdan endişelenerek.
"SANA NE."
Hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Ona açıklamam gereken bir şey yok. Sadece çelme taktım işte. Canım çelme takmak istedi ve yaptım! AÇIKLAMA YOK.
lkjıhugfrdfgyhuıkolp ANANI! Bulunduğum ortam da sanki 9 şiddettin de bir deprem oldu! BANA ÇELME TAKTI. BANA! OKUL BAŞKANI TEKVANDO'CU OH SEHUN'A!
"HEY.." sesim çok kısık ve sinirli çıkıyor gibiydi... Kesinlikle. ÇOK SİNİRLİYİM! BANA.... BANA ÇELME TAKMAK HE!
"Nasıl hissediyorsun?" dedi ciddiyetli bir suratla...
Nasıl mı hissediyorum!? Seni öldürmek istiyorum, Kim Jong In!
"Beni öldürmek istiyorsun değil mi?" dedi, sanki düşüncelerimi okuyor gibi.
Boş boş baktım.
"Ben de aynı şeyleri hissettim Başkan Sehun... Sebepsiz yere bana şiddet kullandın."
"Bak, sebepsiz yere değildi." dedim sinirimi yatıştırmaya çalışarak.
"Sebepsiz yere değilse bana açıklamasını yap! Bana çelme taktıracak ne yaptım!?" uuuu sonun da sesini yükseltti.
"Bak-" diye devam edecektim ki iki beden göründü koridorun sonun da;
"HEY! SİZ İKİNİZ!"
Beden öğretmenlerimiz...
Aslın da tam zamanın da geldiler. Ama lanet olsun ki geç kaldık... Baya baya geç kaldık.
"Çabuk buraya gelin!" iki öğretmen de aynı anda bağırınca onlara doğru koştuk Jong In'le.
"Özür dileriz." ikimiz de aynı anda söyledik ve 90 derece eğildik.
"Burada ne halt yiyorsunuz!? Başkan Sehun... Jong In... Bir ceza alacağınızı biliyorsunuz değil mi?"
CEZA MI? NEYİZ BİZ TANRI AŞKINA?
Başımız öne eğik işkencemizi duymaya hazırlanıyorduk.
"Derse geç kalmak yetmedi... bir de burada kavga ediyorsunuz!" diye bağırdı Jong In'in beden eğitimi öğretmeni.
"Özür dileriz efendim." dedik yeniden. Bu ne ya... askeri eğitimde miyiz, neyiz?
"Şimdi spor salonuna gidin! Cezanızı dersten sonra söyleyeceğiz!"
"Peki." yeniden öğretmenlerimizin karşısın da eğildik ve okuldan çıktık. İstikamet spor salonu..
"Lanet olsun!" dedikten sonra, Jong In oksijene bir tekme attı ve ayağını yere vurdu.
Ben sustum... İlk cezam... Peki, kimin yüzünden... Jong In... Belalı Jong In, baş belası!
"Ne yapacağız?" dedi bana... Sanırsam ciğerlerimize çektiğimiz havayı dövmekten vaz geçmişti.
"Ne yapacağızı yok," derin bir nefes alıp verdim, ellerimi cebime soktum "Cezamız neyse yapacağız..."
Jong In'de derin bir nefes alıp verdi ve ellerini cebine soktu... Gerçekten beni taklit ediyormuş gibi hissediyorum... Çimenlikte yürüyüp spor salonuna gitmeyi istiyoruz ama ayağımız o yöne doğru götürmüyor bizi. Yürüyor öyleysine, yeşil zemin de. Tekrar güneş vuruyor yüzüme... Gene kirpiklerimin ucuna parlak boncukların asıldığını hissediyorum ve gözlerimi kapıyorum... Derse girmeyeceğiz sanırsam... Bunun için de bir ceza alır mıyız ki? Ama bu anı ölümsezleştirmek için her şeyi yapabilirim...
BU AN...
JONG IN VE BEN...
KİRPİKLERİM UCUNDA SALLANAN PARILTILI BONCUKLAR...
VE BU ANIN SONUN DA ALACAĞIMIZ LANET BİR CEZA.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
President of the school is waiter
FanficPresident of the school is waiter -Okul Başkanı Bir Garson *Tanıtım* Erkeklerin tümünden nefret ediyorum. Onlar dünyanın en salak varlıkları. Evet, ben de bir erkeğim. Lanet olsun ki böyleyim. Babam bir yıl önce evi terk etti. Evi terk etmesi sorun...