1.BÖLÜM 1.PART

4.5K 211 13
                                    





~

Alarmın sesini duymadan uyanmayı başardım. Her gün düzenli olarak 07:45'da kalkıyorum. Zor olmuyor benim için, alışmıştım. Hâlâ uyumak istiyordum ama okula gitmem gerekiyordu maalesef. Yataktan kalktım ve banyoya ilerledim. Ev de kimse uyanmamış olmalı, hiç ses yok. Kısa koridorda bir az yürüdükten sonra banyonun kapısını açtım ve içeriye girdim. Tezgahın üzerinde ki aynaya kendime bir baktım. Geç uyuduğum için gözlerim bir az kızarmış ve şişmiş. Dün mesaiye kaldığım için eve geç geldim, dolayısıyla geç uyumuş oluyorum. Elimde olsa erken uyurum ama düşünmekten bile uyuyamıyorum ki.

Kafam da bin bir çeşit şey düşünürken elimi, yüzümü yıkadım ve kuruladıktan sonra yeniden odama girdim. Yatağımı düzelttikten sonra dolabımı açıp askı da duran okul üniformamı dikkatlica oradan aldım ve üzerimi kısa sürede değiştirdim. Aynanın karşısın da bir az zaman geçirdim.

Jilet gibi göründüğümden emin olduktan sonra mutfağa ilerlemeye başladım. Annem mutfaktaydı. Erken kalkmıştı demek ki. Bana kahvaltı hazırlamayı bitirmiş gibi gözüküyordu. Aah, bu kadın benim idealim. Hayatımın anlamı işte. Beni gördü ve gülümseyerek el işaretiyle 'gel' yaptı. Onun yanına gittim ve yanağına ufak bir öpücük bıraktıktan sonra gülümsedim.

"Günaydın anne." dedim enerji dolu sesimle.

"Günaydın Sehun-ah... Sen kahvaltını yap. Ben Yoon Ji'yi okula bırakacağım." parmaklarını saçlarıma geçirip sevdi.

"Pekii."

dedim ve onu son kez öpüp kahvaltı masasına oturdum. Bu arada Yoon Ji benim kız kardeşim. 7. sınıfa gidiyor ama bu gün veli toplantısı falan var galiba. Yoksa tek başına giderdi. Ben ise 10. sınıfa gidiyorum. Elime kahvaltı bıçağını aldım ve dolu dolu reçeli ekmeğime sürüp ağzıma tıktım. Bir reçelli ekmek, bir portakal suyu, bir reçelli ekmek, bir portakal suyu. Tanrım, bundan hiç bıkmam. O kadar lezzetli ki......

Sağ kolumu öne doğru attım ve saatime baktım. Hooh be, çoktan 8:20 olmuş. Masadan kalktım ve dünden hazır olan kapının önündeki çantamı koluma takmadan önce ayakkabımı giyinip evden çıkıyordum kiiii anahtarı almadığımı fark ettim. Anahtarları aldıktan sonra evden çıkıp ufak bir okul yolculuğu için bisikletime bindim. Ayaklarımı pedallara yerleştirdim ve okula doğru sürüyorum, yehu.

Hava çok iyi. Çok havamdayım. Herkesten önce ben okulda olmalıyım. Nihayetinde okul başkanıyım. Acaba bu gün kaç erkeği pataklayacağım... Acaba bu gün kaç kızı omzumda teselli edeceğim... Kaç kere öğretmenler odasına girip çıkacağım... Malzeme odasını temizletmem için birilerini bulmam gerek, neyse bu sorun değil. Okula yaklaşıyorum. Pedalı çevirmeyi bıraktım, ayaklarım yoruldu. Kendi kendine uyumluca ilerliyordu. Okul bahçesine aynı şekil de girdim. Huah, okul gerçekten boooş. İçim de böyle bir çocuk yattığını bilseler.......... öhöm, neyse.

Bisikletimden indim ve elimle ilerletmeye başladım. Onu park etmem gerekiyordu. Sanki BMW X5 park edeceğim yaa. O kadar özen gösteriyorum ki bisikletime. Yanına yanaşmaya korkuyorlar hohaha. Dur. Burada bir bisiklet daha var. Tabii olabilir ama... ama bu bisikletin sahibi.. hım... Neyse hatırlayamadım. Daha önce gördüğüme eminim ama ilk defa bu kadar erken görüyorum. Bisikletimi demire zincirledim ve okula giriş yaptım. 

Okul gerçekten o kadar büyük ve boş ki şu an... Okulumuz ciddi anlam da büyük. 10 dakikalık bir teneffüste karşı koridora anca geçebilirsiniz. Koşarsanız belki alt kata inme olasılığınız var. Kendimi sessizliğe kaptırırken bir melodi mırıldanıyordum. Gaza geldim sanırsam, sesim gerçekten güzel. Kendi sınıfıma gitmem gerek ilk. Okulum hakkın da bilgi vermek gerekirse; Bir tane bile kaba dayı bulamazsanız... Bulduğunuz da ben o kaba dayıyı, kabak babaya çeviririm. Gerçekten yaparım.

Tekvando'da en üst seviyede olduğum halde hâlâ çalışmaya devam ediyorum ve daha da çok gelişiyorum. Okulumuzda ki salakları dize getirmek için karın boşluklarına sağlam bir yumruk iş görüyor. Okulumuzun maddi durumu gerçekten iyi ve ben burslu olarak burada okuyorum. Maddi durumdan okulumuz da ayrımcılık yapılmıyor. Eskiden oldukça fazla yapılırmış ama ben okul başkanı olduğumdan sonra öğretmenlerin getiremediği disiplini ben getirmişim, blah blah... Bunlar okulda ki söylentiler işte. Şiddetten yana değilim ama bu beyinsizler bir tek şiddetten anlıyor. Sapıklar ve çapkınlar. Aaah.

Ama tabii ki kızlara ayrı muammele var. Onlar zarifler ve bir çiçeğe gösterdiğimiz özeni onlar da görmeyi hak ediyorlar. Ama ya erkekler... Onlar yontulmamış bir odun parçası. Onları yontup işe yarayan bir mobilya yapmak ise benim görevim. Kütük gibi yer kaplayacakları yere ya soba da yanıp kül olsunlar yada bir usta tarafından yontulup işe yarayan bir mobilya olsunlar. Onlara 2. seçeneği sunuyorum tabii ki.

Bu gün gerçekten havamdayım. Arada melodimi kesip ıslık çalıyordum. Okul da kimse olmadığı için rahatım. Umarım kimse yoktur... Sınıfıma girdim ve çantamı sırama koydum. İçinden okulun 'tüm' anahtarlarını aldım. Şimdi öğretmenler odasına gitmem gerekiyor. Kendimce melodime devam ederken öğretmenler odasına ilerliyordum. Kaç dakika sürecek bu yol tanrı aşkına... çok sıkıldım... Şarkımı mırıldanmaya devam ediyordum kiiiii...

"Huh?"

Lanet olsun. Bunun burada ne işi var? Bu okulun çapkını ve benden defalarca azar işiten kişi. Adını biliyorum ama hep unutuyorum. Gene unuttum. Aaah kızardığımı hissediyorum. Sesimi duydu değil mi?

"Okul başkanı?" kafasını yana eğip sordu. Bana sevimli görünmeye mi çalışıyordu bu beyinsiz.

"Evet." dedim ve ellerimi cebime sokuşturdum.

"Neden bu kadar erken okuldasın?"

"Mevkimden dolayı olabilir mi... Asıl sana sormalı?" dedim iğneleyici şekilde.

"Hımm..." ağzının içinde gevelenmeye başladı ve devam etti "Sadece bu gün böyle istedim."

Huah? Gerçekten mi? Çok açıklayıcı oldu sahiden. Kafamı iki yana sallayıp yürümeye devam ediyordum ki arkamdan yürüdüğünü anladım ve durdum.

"Nere gidiyorsun okul başkanı?"

"Senin gibilerin... yani benim dışım da ki özel yetkisi olmayan kişilerin girilmesi yasak olan bir odaya gidiyorum. Beni takip etmeyi bırak." dedim ve yürümeye yeniden devam ettim. Lafı oturttum galiba. Yada o orada dikilmeyi mi tercih etti? Bu salak yüzünden bir sürü kızı omzumda teselli ettiğimi hatırlıyorum. Okulun melek gibi kızlarını her zaman red ediyordu. Ama onun için de bir sapık yattığını biliyorum. Çünkü önceden öğrendim. Onu izlemem hataydı ama öğrenmem iyi olmuştu. Bir kaç ay öncesinden bir erkeği (!) soyunma kabinin de öpüşmeye ikna etti ve onunla uzun uzun öpüştü.

Aaah, tanrım! İğrençti! Huah, aklıma geldi de...... Tanrım sen beni bu sapıktan koru. Halâ arkamdan bana baktığını sezebiliyorum. Y-Yoksa popoma mı bakıyor!? Koş Sehun koş. Neden onu dövemiyorum ki? Aaah ama o çok nazik birisi... Geçen ay soyunma kabinin de çocukla öpüşmek için rica bile etti. Gerçekten nazik birisi. Kızları da çok nazikçe geri çeviriyor. Ayrıca bir prens havası var onda... N-Ne? Tanrım! Ben neler diyorum böyle!? Düşüncelerimi kış kışladım. Ne bitmez merdivenmiş vay anasını...

Bir dağa tırmanma edasıyla merdevinleri aşıyordum. Bir az daha yürüdüm ve öğretmenler kapısının oraya vardım. Soluklanıp kapı kolunu kavradım ve aşağıya indirdim, açılmadı. Aaah tabi açılmaz. Elimde ki anahtarlardan kırmızı ile işaretlenmiş olanını kilide geçirdim ve bir kaç kere çevirdikten sonra tekrar kapı kolunu kavrayıp açmayı çalıştım. Gene açılmadı... Acaba bir sorun mu var? Kapıya iyice yüklendim ve hızlıca açmaya çalıştım. Recep İvedik filminin bir sahnesi canlandı gözümün önün de. Kıllı, köpüklü, şişman ve yarı çıplak olsaydım karşıdan gelen beni Recep İvedik s-sanabilirdi? 

D-Doğru! Karşıdan birisi geliyor. Hem de sırıtarak! Lanet olsun. Lanet olsun. Ne günah işledim tanrım? İkinci kez pis pis sırıtarak bana ilerliyordu, çapkın çocuk. Gelmesene oğlum. Hazırla kendini Sehun. Sağlam yumruğunu hazırla bebeğim, yapabilirsin.

President of the school is waiterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin