Not:2 - Martıların adeta bir bülbül gibi şakıyışını hissetmeden

36 1 0
                                    

Hayatımda bir şey yok yani her şey öyle rutin içerisinde akıp gidiyor ki saat 06:30 da uyandırılıyorum. Bazen tekme, bazen tokat, tekme tokat yani uyandırılıyorum. Git başımdan diyorum, beni rahat bırak diyorum nafile, naçar yani. Ama pek konuşmuyor. En zoru da bu zaten çünkü kadının sessizliğinden korkacaksın. Dolayısıyla kalkıyorum, sabah kahvemi yapıyorum, sabah sigaramı içiyorum ve onu bertaraf etmek için, altı iki nar üstü portakal suyu sıkıyorum iki yudum, alıp suratımı ekşitip ''bunu sen iç lanet olası'' deyip evden çıkıyorum. Uzun meşakkatli bir yolculuktan sonra dünyanın en büyük metropollerinden birinde, bir kıtadan diğerine doğru yolculuğuma başlıyorum. Binlerce badire atlatıyorum. Bir büyük su geçiyorum ve ofisteki masamın başına oturuyorum. Tam bir nefes aldım deyip kahvemden bir yudum alacağım anda telefonlar, sorular, çalışanlar, ayak kaydırmalar, şirket içi ilişkiler, şirket içi çarpık ve yasak ilişkilerin gölgesi, memnunsuz müşteriler, memnun müşteriler bu keşmekeş bir şekilde öğle vaktini ediyorum. Akabinde ya şöyle bir soluklanıp, yemek yerim diye düşünürken yine vakit su olup akıyor yine aynı telaş aynı koşuşturmaca içerisinde. Dünyanın en güzel şehirlerinden bir tanesinde inanır mısın ne gün batımını, ne gün doğumunun azametini, ne martıların adeta bülbül gibi şakıyışını; ne yüzümüze, yanağımıza, vücudumuza eski ve çok sevgili bir sevgilinin en kendinizi aciz hissettiğiniz andaki dokunuşunu anımsatan rüzgarın varlığını hissetmeden evime geliyorum. Hoşbeş bir şeyler içiyorum, yine sabah oluyor. Çok zor bir hayatım var!

Kaybedenden NotlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin