Yine o ninni. Doğduğumdan beri ne zaman uyuyamasam annemin bana söylediği; sözlerini, melodisini ezbere bildiğim o ninni yine kulağımda çınlıyor. Her zamanki gibi işe yarıyor ve uykuya dalıyorum.
Gözlerimi açtım ve saate baktım, saat sabahın altı buçuğuydu. Normalden yarım saat geç kalkmıştım. Evet normalde saat altıda hatta çoğu zaman biraz daha erken uyanırdım. Biyolojik saatim maksimum verime odaklıydı. Gözlerimi tavana dikip öylece yattım bir süre, sonra da tavanın inceleyecek bir şeyi kalmadığı kanısına varıp bedenimi zorla yataktan dışarı çıkardım. Hemen gardıroba yöneldim.
Odam gerçekten büyüktü, hem de iki katlıydı. Ihlamur yeşili duvarlar, ahşaptan çift kişilik yatak, dev gibi kütüphane ve büyük çalışma masası tıpkı mimarın söylediği gibiydi. Posterler dışında tabii. Mimarımız Bay Malik onları asmama izin vermemişti, planlamış olduğu 'estetik görüntü'ye tersmiş, ama ben o gittikten sonra asmıştım. Tekrar gelip posterleri gördüğünde hepsini çıkarmış hem de çıkarırken en sevdiğim posterimi yırtmıştı. Ben de Bay Malik'in hep taktığı kepin içine tutkal sıkmıştım. Kep adamın kel kafasına yapışınca deliye dönmüş, bir daha bu eve adım atmayacağını ve benim de iflah olmaz bir şeytan olduğumu söyleyerek evi terk etmişti. O gider gitmez ben de posterlerimi tekrar astmıştım. Annem ve babam ise aldırmamışlardı,alışkındı onlar. Kafalarından ne geçirdiklerini çok iyi biliyorum "Eh insanlara istediğini yaptıran şeytani hipnoz ustası ve ellerini kirletmeyi sevmeyen bir katilin çocuğunun normal olmasını beklemiyorsunuz herhalde?" Gurur bile duymuşlardır benimle.
Gardırobun başında ne giysem diye aval aval bakındım bir süre. En sonunda siyah pantolon ve elime geçen ilk kazağı üzerime geçirdim. Saçlarımı taradım ve aynaya baktım. Dudaklarım kırmızı, gözlerim ise masmaviydi. Tenim beyazdı ve orta uzunlukta siyah dalgalı saçlarım vardı. Ne çok zayıf ne de çok kiloluydum. Aynaya son kez bakıp üstümü düzelttim. Her zaman resmi görünmeliydim çünkü evin her tarafında babamın adamları vardı. Unicornlu pijamam, kalın çoraplarım ve dağınık saçlarımla yürürken önüme babamın adamları çıkması işten bile değildi.
Adımlarımı kapıya yönelttim. Kapı kolunu kavradım ve kapıyı açtım. Temiz beyaz koridorda yüremeye başladım. Etraf harika bir parfüm kokuyordu. Hemen merdivenlerden aşağı indim. İşte yemek odası, en başta babam oturuyordu yanında da annem. Annem çiçekli bir elbise giymişti ve saçlarını örmüştü. Gerçekten güzel bir kadındı, babam her zaman anneme çektiğimi söylerdi. İkisi fısıladşıyorlardı. Odaya girersem konuşmayı keseceklerini biliyordum. Bu yüzden yavaşça kapıya yaklaştım ve onları dinlemeye başladım.
"Eurus sakin ol. O gerçekten zeki bir kız ve iyi eğitim aldı. Ona bir şey olmayacak."
"Tanrı aşkına Jim, o daha bir çocuk! Verdiğin birçok göreve gitmesine izin verdim ama bu! Kızımın Sherlock ile ilgili bir görevde yer almasını istemiyorum."
Annem endişeli gözüküyordu. Konunun benimle ilgili olduğunu anlamıştım ve tabii dayım Sherlock'la. Annem ve babam kendimi bildim bileli dayılarım Sherlock ve Mycroft'dan intikam almak için planlar yapıyorlardı. Ailemin anlattıklarına bakılırsa Sherlock kötü biriydi ve tıpkı onlar gibi ben de Sherlock'tan nefret ediyordum. Konuşmaları daha fazla dinlemenin uygunsuz kaçacağını düşünerek içeriye daldım. Annem ve babam bir anda sustular.
"Günaydın prenses." dedi babam gülümseyerek
"Günaydın tatlım iyi uyuydun mu?" dedi annem. O da gülümsüyordu.
"Günaydın, evet annecim çok güzel uyudum, ninni işe yaradı her zamanki gibi."gülümsedim ve softaya oturdum.
Tabağıma biraz reçel koydum. Gözümü reçelden ayırmadan,
"Ee siz ne konuşuyordunuz ben gelmeden önce?"
"Ne kadarını duydun?" diye sordu annem.
Gözlerimi açarak anneme baktım. Nasıl anlamıştı orada olduğumu? Oysa ben casusluk eğitimi almıştım. Annem gerçekten 16 yıl sonra bile beni şaşırtacak şeyler yapabiliyordu. Gülerek
"Anneler her şeyi bilir" dedi.
Haklıydı. Daha sonra klasik sohbet konularıyla kahvaltı yaptık. Tam kalkacakken babam,
"Jen, saat tam birde toplantı salonunda olmanı istiyorum. Sakın geç kalma."
Annem huzursuzca kıpırdandı. Ben başımı sallayıp dışarı çıktım ve odama yürümeye başladım. Odama girdim ve kendimi şu Amerikan filmlerindeki ergen kızlar gibi yatağa attım.
Yaklaşık üç dakika yüzüstü yattım ve sonunda oksijen yetersizliğinden ters döndüm. Derin bir nefes aldım ve saatime baktım. Toplantıya tam iki saat vardı. Ben de yataktan fırlayıp kemanımı çıkardım.
Kemanım koyu kahverengi bir Stradivarius'du. Yayıma bal renginde reçinemi sürerken aklıma ilk keman çaldığım, daha doğrusunu isterseniz çalmaya çalıştığım gün geldi. Gülümsedim ve anıların beynime dolmasına izin verdim.
-------- • -------- • -------- • -------- • -------- • -------- •
Dükkandaki satıcı hayretle bu garip aileye bakıyordu. Üç yaşında küçük bir kıza keman almak mı? Yaşlı adam bir keman çıkardı ve kızın annesine gösterdi. Kadın en fazla yirmi üçündeydi ve kemanlar hakkında oldukça bilgi sahibiydi. Yaşlı adamın gösterdiği çoğu kemanı farklı nedenlerle reddetmişti. Fakat bu sonumcu kemanı beğenmişti. Kemanı satın alıp eve gittiler.
"Anne çok zor yapamıyorum!" diye ağladı minik kız.
"Jennifer hayatım, keman çalmak zor bir iştir yarım saatte öğrenemezsin. Şimdi dik dur ve yayını kavra. İlk olarak La telinden başlıyoruz."
Ve tekrar denedi ve tekrar ve tekrar. İşte bu küçük Jennifer'ın kısa süre sonra hayatının büyük bir kısmını oluştaracak kemanla ilk tanışmasıydı.
-------- • -------- • -------- • -------- • -------- • -------- •
Hem anılarıma hem de notalara dalmışken kapı kenarında duran annemi gördüm.
"O bir si bemol, si değil" dedi
"Biliyorum, seni görünce şaşırdım sadece."
"Her zaman en iyi öğrencim olduğunu söylemiş miydim?"
Annem özel keman öğretmenliği yapıyordu. Para için değil sadece mutlu olmak için öğretiyordu. Ve şimdiye kadar çok öğrencisi olmuştu. Çoğu da çok başarılıydı ve annemin en iyi öğrencisi olduğumu duymak gurur vericiydi. Gülümsedim.
Bana yaklaştı ve sarıldı. Annemin kolları hep güven verici olmuştur benim için ama bu sefer kendimi tuhaf hissttim. O... O korkuyordu. Annem korkuyordu. Şu ana kadar kimseden korkmayan şeytani dahi Eurus Holmes korkuyordu. İşte bu hiç hayra alamet değildi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Merhaba arkadaşlar, umarım yazdığım Sherlock hayran kurgusunun ilk bölümünü beğenmişsinizdir. Düşünceleriniz yorum olarak belirtip oy verirseniz çoooook sevinirim. Sevgiler xxxx
-E.Ş.BÖLÜM MÜZİĞİ: Wildest Dreams - Taylor Swift
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASIL OYUN ŞİMDİ BAŞLIYOR
FanfictionTüm hikayeler meleklerin tarafından anlatılıyor değil mi? Nasıl kahramanlık yapıp günü kurtardıkları hakkında klişeler. Ben Jennifer Rory Moriarty ve sizi şeytanların tarafına çağırıyorum. [Kapak için @Irimi7'ye çok teşekkür ederim. ❤️]