LEE
"Onu gördün mü?"
Uçağın servis bölümünde biri Türk diğeri Kore asıllı iki kabin memuru birazdan başlayacak servis için hazırlık yapıyorlardı belli ki. İkisi de İngilizce'yi akıcı bir şekilde konuşuyordu. Uçağın gürültüsü olmasa söylediklerini daha net algılayabilirdim. Bilgisayarımın ekranından gözlerimi çıkarmış onları dikizliyordum. Aralarındaki bu özel konuşmayı kimseciklere duyurmamak için fısıltıyla devam ettiler.
"Evet, uçakta olduğunu öğrenince çok heyecanlandım." dedi biri.
"Keith, ailen onunla aynı şehirde yaşıyor. Çok şanslısın."
"Yapma Duygu. Ünlü biriyle aynı şehirde yaşayınca onu her gün görmüyorsun."
Sohbetin en can alıcı noktasına geliyordu sanki. Keith sesinin derecesini daha da azalttı. Biraz birbirlerine kaydılar. Duygu etrafı kontrol etti.
"Hem duyduğuma göre bir film projesi için İstanbul'da kalacakmış. Yani senin ailene daha yakın olacak." Duygu'nun gözlerini heyecanla açtığını gördüm. "Bakalım sizinkiler ne kadar karşılaşacaklar."
Beraber gülüştüler. Bu sefer kafamı bilgisayardan çıkardım. Beni fark edince gülüşmeleri kesildi ve işlerine döndüler.
Apaçık hakkımda konuşuyorlardı. Aslında insanların hakkımda konuşmalarına alışkındım. Kendi ülkemde oldukça ünlüydüm ve bu neredeyse tüm dünyayı kaplamak üzereydi. İyi kötü bütün eleştirilere, yalan yanlış magazin haberleriyle ilk defa karşılaşmıyordum.
Koltuğumda rahatsızca kıpırdandım. Bilgisayarımdaki İstanbul Boğazı resmine son kez baktım ve kapattım. Beni sakinleştirmesi için müzik çalarımın kulaklığını kulağıma taktım. Telden tutan sinirlerime söz geçirmem lazımdı. Farkındaydım, bu seferki gerginliğim farklıydı. Halbuki insanların arasında olmak gerginliğimi alırdı. Özellikle bu sınıfı bunun için seçmiştim. Nedense yeterli gelmiyor aksine beni daha çok geriyordu.
Göz bandımı taktım. Saatlerdir uçuyordum. Belki biraz uyursam vakit geçer ve gerginliğim azalırdı. Müzik çalarımı Türkçe şarkılarla doldurmuştum. Kulak aşinalığına ihtiyacım vardı. Anlamını bilmediğim bir kaç şarkı çaldı.
Neden bu kadar geriliyordum ki? İlk defa başka bir ülkeye gitmiyordum. İlk defa yen bir dil öğrenmeyecektim. İlk defa başka bir ülkede işimi yapmayacaktım. Bunlar sık yaptığım şeylerdi. Hatta merak ettiğim çok şey vardı. Gördüğüm resimler iç açıcıydı. Özellikle yemekleri. Mideme düşkünlüğüm bana sorun çıkarır mıydı acaba? Arkadaşlarımın çoğu Türkiye turundan memnuniyetle döndüklerini söylemişlerdi. Ya da benim içimi rahatlatmak için öyle söylüyorlardı.
Açıkçası içimi en çok rahatlatan orada eski bir dostumla beraber olacağımdı. Şimdilik sadece bu fikre tutunabiliyordum.
Tekrardan yerimde kıpırdandım. Göz bandım gözümden düştü. Kulağımda hala anlamsız bir şarkı çalıyordu. Bana saatler geçmiş gibi gelmişti ama daha on beş dakika bile olmamıştı. Havada bu kaç kilometreye denk geliyordu acaba? Ne kadar daha yaklaşmıştım? Gerginliğim hala üstümdeydi ve uçağa binmeden bilmiş kuzenlerimin bana vermiş olduğu bilgi hiç işime yaramıyordu.
Dünyanın dönüş yönüne göre şuan Türkiye kaçıyordu bense kovalıyordum. Bu yolculuğumun süresini arttırıyordu ve bu uzay boşluğundaymışım hissinin geçmesine saatler var demekti. Yolculuk on iki saat sürecekti. Dönüşte ise Güney Kore bana koşacaktı.
Bu işi kabul etmekle hata mı etmiştim acaba? Ya başaramasam? Hakim olmadığım bir dilde film nasıl çekebilirim ki? Annem, babam ve kuzenlerimin cesaretlendirmelerine karşılık benim tedirginliğim. Hangisinin ağır bastığına karar veremiyorum bir türlü.
Koreden ilk ayrılışım ve Amerika'ya uçtuğum o berbat yolculuğum aklıma geldi. Yaşım küçüktü ve yarım yamalak bildiğim bir dili geliştirip oyunculuk eğitimi almak için bir yıllığına Amerika'ya yerleşecektim. Aslında cesaretimi toplamaya gidiyordum. Okuduğum saygın bir üniveristeyi yarıda bırakmış birkaç başarısız işten sonra ailemi karşıma almak pahasına dünyamı değiştiriyordum.
Tabi ki cesaretimi topladım. Büyüdüm, yükseldim ve bu günlere kadar geldim. Benzer yolculukları defalarca yaptım. Fakat bu sefer neden bu kadar gerildiğimi anlayamıyordum. Annem ve babam gözlerimin içine bakıp benimle gurur duyduklarını söylemişlerdi. En yakın destekçisi yanında olsa bile gözlerinin dolduğunu bizden saklayamamıştı.
Bu sefer neyin eksik ya da neyin fazla olduğunu bir türlü çözemiyordum.
Keşke kendi şarkılarını silmeseydim müzik çalarımdan. Belki yaklaştığım ülkeyi kovalarken gerginliğimin azalmasına yardımcı olurdu bu. Göz bandımı bir kere daha gözüme çektim. Sıcak ıslak bir his kolumu uyarınca son kez o karanlığa veda ettim.
An sonra az önceki kabin memurlarından biriyle göz göze geldim. Koluma sıcak su damlatmıştı. Fakat tepkim bir damla suya göre fazla ağır olmuştu. Sanki bir şişe kaynar suyu koluma dökmüş gibi yerimden zıpladım.
"Özür dilerim, efendim." Onu İngilizce anlıyordum. Kızın gerginliği bana geçti. Ne diyeceğimi bilemedim bir an. Görüntüsünden Koreli olduğunu anladığım bir diğeri elinde bolca peçeteyle geri döndü. Kız kolumu kurulamaya yeltendi. Elleri titriyordu, dudaklarından ağlamaklı sesler çıkardığını duydum. Ağzından bilmediğim kelimeler döküldü. Ve çocuksu. Muhtemelen yanlış bir şey yapınca sevgilisine de aynı şeyi yapıyordu.
"Sorun değil. Tamam." dedim ona İngilizce. Kadın kolumu kurulamaya devam etti. "Tamam dedim." Kadın durmadı. Kafama gerilim bildirimi geliyordu sürekli. "Bir daha ki sefer daha dikkat edersin. Git şimdi." dedim dişlerimin arasından.
Kadın nemli gözlerini parmağının tersiyle silerken Koreli kabin memuru onu benden uzaklaştırdı. Küçük zenci bir çocukla göz göze geldim. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Sadece onu görebildim. Belki herkes az önce yaşanan karışıklığın sahibini dikizliyordu ama ben sadece onu gördüm.
"Dön önüne." diye çıkıştım ona Korece. Stresten dilleri karıştırmıştım galiba.
Çocuk korkup koltuğun arkasında kayboldu. Onu bir daha görmedim. Koltuğuma yaslanırken karanlık camdan dışarı baktım. Az önce zenci bir çocukla onun bilmediği bir dilde anlaşmıştım. Demek ki insanlar anlaşmak isteyince farklı dillerde bile olsa anlaşabiliyorlardı.
Neden bilmiyorum. Üstümdeki inatla cesaretimi kırmaya meyilli tarafım aklıma yenik düştü. Gerginliğim bir anda uçup gitti. Yolculuğumun geri kalanı nasıl geçti hatırlamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Üstüne
Teen FictionDerya bir senaristtir. Fakat yeteneği bir film şirketi tarafından kullanılmaktadır. Hayran olduğu Güney Koreli ünlü ve yakışıklı oyuncu Lee Min Won'nu kendi ülkesinde görmek için bir senaryo yazar. Ve ortalık karışır. Kendini tahmin edemediği bir...