Cho
Toplantı salonunun ortasındaki oval masanın etrafına kurulmuş saatlerdir süren toplantının bitmesini bekliyorduk. İş arkadaşlarım o kadar dikkatle ekip şefimizi dinliyorlardı ki elimdeki can sıkıntımı gidermesi için çevirdiğim kalemi arada sırada masaya vurduğumu farkına bile varmıyorlardı. Bense toplantıdan kopmuştum. Giriş cümlesinden sonra ne geleceğini az çok tahmin edebiliyordum.
Çalıştığım rehberlik acentesinin mali durumu son günlerde pek iyi değildi. Ortaklardan birinin ani bir kararla hisselerini çekmesi mali çöküşü beraberinde getirmişti. Çalışanlarla olacak olanlar hakkında konuşuyorlardı. Bunları da dinlememe gerek yoktu. Ya çalışanlardan bir kısmını çıkaracaklar ya da yeni bir ortak bulacaklardı. Gelen yeni ortak eski çalışanlarla beraber devam etmeyi kabul ederse hala bir işimiz var demekti fakat kendi ekibini kurmak isterse bu yine çalışanların bir kısmının çıkacağı anlamına geliyordu.
Yanımda oturan Mete'nin diğer ekip arkadaşlarını süzdüğünü hissettim. Muhtemelen kimlerin işten çıkıp kimlerin kalabileceğini hesaplıyordu. Yeni gelecek ortağın onu işten çıkarmayı göze alamayacağından emindi çünkü bildiği bütün dilleri çok iyi konuşuyordu. Bana doğru gözünü çevirmeyeceğini biliyordum çünkü bildiğim dilleri ne kadar iyi kullandığımı o da biliyordu. Fakat sebebinin bu olduğunu sanmıyorum. Çünkü benimle kurduğu iletişim her ne kadar içten olsa da benden çekindiğini hissetmiştim.
Bu önemli değildi. Ne de olsa acenteyi Mete satın almayacaktı.
Bu toplantı için şirketten izin almıştım. İki günlük izne ihtiyacım vardı biriken işlerimi halletmek için. Beni düşündüren Derya'nın bensiz diğer işlerin üstesinden gelip gelemeyeceğiydi. Onu yalnız bırakmak istemezdim. Lee'nin misafirlerinden ne kadar hoşlanmadığını görmüştüm. Haksız değildi. Üstüne üstlük Lee zavallı kızı rahat bırakmıyordu.
Derya'nın ona olan ilgisini fark etmiştim. Uzak durmak için kendiyle savaşıyordu. Onu anladığımı söyleyebilirim. O da benim gibi müşterisiyle görüşmenin doğru olmadığını düşünüyordu. Ona Fransız kadından hoşlandığımı söylesem beni ahlaksızlıkla suçlayabilirdi. Ve açıkçası Derya'nın fikirleri benim için aşktan daha önemliydi.
Çünkü aşk gelip geçiciydi ama dostluk kalıcıydı. Derya'yla kurduğum dostluktan daha mutluydum.
Mete'ye fark ettirmeden telefonumu kontrol ediyordum. Bir iş arkadaşına göre fazlasıyla meraklıydı. Bana gelen bir mesajı benden önce okumak istiyordu. Reflekslerim onunkinden daha iyi olduğu için telefonu eline alan ilk ben oluyordum ama sonrasında mesajı kimin yolladığını soruyordu.
Benden bu kadar çekinmesine rağmen cesaretine hayran kalıyordum açıkçası. Fransız kadınla ilgili imaları gün geçtikçe çirkinleşiyordu. Ona cevap vermeyince cesareti daha çok artıyordu.
Ekip şefinin konuşması bitince toplantı odası yavaşça boşalmaya başladı. Bütün çalışanların yüzü düşmüştü. Herkes ciddiyetin farkına varmıştı. İşten çıkarılma riskiyle karşı karşıyaydı.
Telefonumun ışığı yanınca Mete hareketlendi. Hızlı davranıp telefonu kaptım. Mesaj Lee'den geliyordu.
İzinli misin gerçekten?
Oturduğum dönerli koltukta Mete'ye dönerek kalktım. Toplantı salonundan çıkarken peşimden geldi.
"Fransız bomba mı?" dedi istekle.
Ona sinirle baktım. Küçük Patric'in annesiyle aramızda bir şey olabileceğini düşünüyordu hep. Aslında kadın da öyle düşünüyordu. Turdan ayrılarak Fransa'ya dönmemişti henüz. İstanbul da oyalanıp tatilini uzatmıştı. Ben Patric'le ilgilenince yakınlaşmak istemişti ama ben geri çekilmiştim. Sadece yarın Patric'e olan oyun oynama sözümü yerine getirecektim. Sonra onlar ülkelerine dönünce bu mesela burada kapanacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Üstüne
Teen FictionDerya bir senaristtir. Fakat yeteneği bir film şirketi tarafından kullanılmaktadır. Hayran olduğu Güney Koreli ünlü ve yakışıklı oyuncu Lee Min Won'nu kendi ülkesinde görmek için bir senaryo yazar. Ve ortalık karışır. Kendini tahmin edemediği bir...