Bölüm 2

428 168 10
                                    

DERYA

Huzursuzca telefonu kapattım. Gereksiz yere şişko patronumdan yine azar işitmiştim. Hava alanında olup olmadığıma inanmıyordu bu sefer. Whatsapp'tan konum atmamı istiyordu. Aslında böyle durumlarda benimle bire bir muhatap olmazdı ama bu gün farklı bir gündü.

Bence hepimiz için öyle.

Etrafıma bakındım. Henüz inen bir uçak yoktu. Gelen yolcu bölümü şimdilik boştu çünkü. Daha fazla Lee'nin hayalini kurarak yaşayamayacaktım. Gerçeğine ihtiyacım vardı. Ve bir hafta önce Lee ile kimin ilgileneceği kesinleşmişti.

Elbette ben.

Bununla övünmüyorum. Gerçekten bu benim için çok zor oldu. Bunun için şirketteki dostum Narin'e ne kadar teşekkür etsem az. Çünkü benim için patronla konuşmuş ve benim için işi almıştı.

Ona gerçekten ama gerçekten minnettardım. O olmasa çoktan hayallerimden vazgeçmiş ve yazmayı bırakmıştım. Sırası değil biliyorum ama şirkette onun gibi tecrübeli bir destekçim olduğu için şanslı olduğumu düşünüyorum. Şirkete beni ikinci kere kabul ettirmişti.

Şimdilik bundan bahsetmek istemiyorum. Düşündükçe midem ağzıma geliyor çünkü. Patrona konumu attığıma emin olduktan sonra gözlerim Cho'yu aradı. Bu kadar insanın arasında onu bulmak imkansız değildi. Kimse Cho kadar ifadesiz ve buz gibi olmazdı. Adam neredeyse mimik kullanmıyordu. Hiç güldüğünü görmemiştim. Espri yaptığından bile emin değildim. Ondan tek düze bir ses tonu duymaya alışıktım. Katı ve ciddi.

Tabi onu çabucak bulmamı sağlayan bunlar değildi. Bu güne özel şoför üniforması giymişti. Onu böyle görünce gülmemek için zor tutmuştum kendimi. Bunu anlayabilecek kadar zeki ama belli etmeyecek kadar da ifadesizdi.

Narin bazen şirkette iş ayarlardı bana. Cho ile o zamanlar tanışmıştım. Bir gün beni okula bırakması gerekmişti. Yol boyunca onunla konuşmaya çalışmıştım, amacım onu tanımaktı. Çabalarım sonuç vermedi. İfadesiz ve soğuk yüzü bana kes artık sesini diyor gibiydi. Gerçi bende ne anlattığımı hatırlamıyordum. Yorum yapmıyordu. İlgilenmiyordu. Önüme dönüp gerçekten çenemi kapatmam gerektiğini anladım.

"Sonra ne oldu?" deyince irkildim yerimde. Güney Koreli yuvarlak suratına baktım. Beni dinlediğini o an fark ettim. Cho'nun ifadesizliğini çözmem epey zamanımı almıştı.

Onu buldum ve alınmayacağını bildiğim için tekrar süzdüm. Koskoca FBI ajanı gibi adamı ne hale getirmişlerdi. Lanet olsun.

"Nerelerdeydin?" diye sordu bana.

"Patronla konuştum. Burada olduğumu ispatlamak için konum atmak zorunda kaldım. Düşünebiliyor musun?"

Önüne geçtim ve gelen yolcu kapısını beraber seyretmeye başladık.

"Kendini neden bu kadar ezdiriyorsun?" dedi omzumun üstünden.

İşte Cho'nun sevdiğim huylarından bir tanesiydi bu. Haksızlıklara gelemiyordu. Bu günlerde umarım başıma bela olmazdı bu huyu.

"İhtiyacım var Cho. Okulum bu sene bitiyor. Çalışmam lazım."

İç çektiğini hissettim. Sıkılmış mıydı? Eğitim ihtiyaçlarımı karşılamak için çalışmaya ihtiyacımın olması onu sıkmış mıydı? 

Elindeki 'Lee Min Won' yazılı kağıda baktım. "Ben tutayım mı?" dedim.

"Hayır ben hallederim." dedi katı suratı.

Telaşla yine önüme döndüm. "Nerede kaldı bu uçak? Gecikti mi? Dokuz saat sürmüyor muydu yolculuk?"

"Sakin ol. Dokuz saat buradan gidiş sürüyor. Oradan gelirken daha uzun." Ne dediğini anlamıyordum. "Dünyanın dönüş hareketi." Kafamı sallayıp önüme döndüm yine. Kendimi bildim bileli coğrafya bilgim kötüydü. Hangi bölgede ne yetişiyor, iklim özellikleri, yeraltı kaynakları. Üniversite de Türk Dili ve Edebiyatı okumak belli ki coğrafyamı geliştirmemişti. Benim dünyam İstanbul ve Kore ile sınırlıydı.

Hayallerin ÜstüneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin