Kaç yaşındayım kendimi böyle içinden çıkılmaz durumların içine nasıl sokabildiğimi merak ediyorum doğrusu. Özellikle benim için çözüm süreci hiçbir zaman basit olmuyor. Babam böyle zamanlarımda beni anneme benzettiğini söylerdi. Annemde kendini böylesine karmaşık durumlardan kurtarmak için kara kara düşünürmüş. Onun o zamanlarını hatırlayabilseydim en azından böyle zamanlarda ne yaptığını bilebilirdim. Halbuki annemi hatırlamam bile çok zorken onu durum analizi yaparken düşünmek benim için çok zor.
Annemle ilgili hatırladığım son şey öğle aralarında yemek yemek için okuldan eve geldiğimde evi dolduran öksürük sesleriydi. Akşam yine annemin öksürük seslerini dinlerdim ödevlerimi yaparken. Baban annemin yanına yaklaşmama izin vermezdi. Genelde aralık kapıdan gizlice baktığımda solgun yüzünü görürdüm. Zayıflıktan göz torbaları çökmüş, teninin rengi gitmişti. Hiç yemek yiyemediğini biliyordum.
Kırklı yaşların ortasında saçı sıkıntıdan beyazlamış üst kat komşumuz ona bakıyordu. Babam uzun yola çıktığında beni ona emanet ederdi. Ona teyze dememi söylerdi. Eve geldiğimde ilk işi beni doyurmak olurdu. Sonrasında ders çalışmamı söyleyip odama gönderirdi beni. Ananem olabilecek yaştaydı ve çok çalışıp başarılı olmamı istediği için bunu yaptığını düşünürdüm.
Etrafımda nelerin döndüğüne anlam veremeyecek kadar saftım.
Bir gün okuldan eve geldiğimde 27 numara spor ayakkabılarımı kapının önünde çıkarmış neden ayakkabılarımdan ışık çıkmadığını düşünüyordum. Evimiz çok kalabalıktı ve anaç teyzem dahil herkes ağlıyordu.
"Sen burada otur emi kızım." diyerek beni salondaki eskimiş koltuğa oturttu.
Emi'nin ne demek olduğunu bilmiyordum. Karnım çok açtı ve öğleden sonra aritmetik sayma sınavım vardı. Babam evde yoktu ve etrafımdakiler bana acıyan gözlerle bakıyordu. Öylece ne kadar beklediğimi bilmiyorum. Saatler sonra babamın nemli gözleriyle karşılaştığımda durumun ciddiyetini anladım. Çalıştığı tırın kokusunu evi doldurduğunda babamın eve geldiğini anlardım. Eskiden bu koku bana güven verirdi.
"Benim küçük Derya'm." dedi.
Kaburgalarımı kıracakmış gibi sarıldı sonra. Küçük bedenimden can aldığını hissediyordum. Ona daha fazlasını veremeyecek kadar küçüktüm. Karnım hala çok açtı ve muhtemelen sınavımı kaçırmıştım. Işık çıkan spor ayakkabılardan istediğimi ona söyleyemedim.
Evimizdeki kalabalık uzun bir süre yalnız kalmamıza izin vermedi. Annemin öksürük sesleri artık duyulmuyordu. Temel ihtiyaçlarımı anaç üst kattaki komşumuz karşılıyordu. Babam,
"Ben yokken seni bu teyzeye emanet edeceğim." demişti.
Bundan şikayetçi değildim çünkü güzel yemekler yapıyor ve okula temiz kıyafetlerle gitmemi sağlıyordu. Ona teyze dememe izin veriyordu ve derslerime çalıştığım sürece hiç kızmıyordu. Saflığımın hatırı sayılır bir kısmına tanıklık ettiğini biliyordum.
"Acıkınca söyle emi kuzum?"
İnce ses tonuyla hep böyle söylerdi bana. Zamanla emi'nin tembih cümlesi olduğunu öğrenmiştim. Nedense bana güven veriyordu. Üzüldüğüm tek şey babamı çok az görmemdi.
Ne kadar süre böyle yaşadım bilmiyorum.
Bir gün babam eve genç bir kadın getirmişti. Artık bana onun bakacağını söylüyordu. İnce sesli teyzem bana zaten çok iyi bakıyordu. Neden ona ihtiyaç duyacağımı düşünmüştü ki? Ve beni doyurup okula yollamaya pek fazla hevesli değildi. Zamanla teyzemin evden ayağının kesilmesiyle yanılmadığımı anladım. Babam daha az evde kalıyordu ve ben işe yaramaz kadınla daha fazla vakit geçiriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerin Üstüne
Teen FictionDerya bir senaristtir. Fakat yeteneği bir film şirketi tarafından kullanılmaktadır. Hayran olduğu Güney Koreli ünlü ve yakışıklı oyuncu Lee Min Won'nu kendi ülkesinde görmek için bir senaryo yazar. Ve ortalık karışır. Kendini tahmin edemediği bir...