11. Can Manay
Gözünün üstünde parlayan güneşle uyandı, kaykıldığı sandalyesinde toparlandı, sabah güneşinin bu açısı yüzünden bu katta ve bu perspektifte dizayn ettirmişti odasını ama şimdi pişmandı. Perdeleri kapatan kumandayı aradı, bulamayınca yoluna çıkan birkaç parça eşyayı tekmeledi ve perdeleri eliyle kapattı. Oda kapkaranlık olmuştu, saatse 7.10'du. Odanın karanlığında yolunu bulup bir zamanlar müşterilerini oturttuğu dünyanın en rahat koltuğuna uzandı, uyumakta kararlıydı ama kapısı açılmış ve koridordan içeri akan ışık odayı aydınlatmıştı. Can gözlerini araladığında, beceriksizce yolunu bulmaya çalışan Bilge'yi fark etti. Bu kamburu nerede olsa tanırdı. Elindeki dosya arabasını karanlık odaya sokmaya çalışıyordu, nereden yakıldığını bilmediği ışığı ararken. Tabii ki bulamadı. Perdelere ulaşmak için koltuğun yanından geçerken bileğinden kavradı onu Can. Bilge'nin çığlığıyla, karanlığın bir parçasıymış gibi hareket eden Can'ın bedeni sanki birleştiler. Can ayağa kalktı, Bilge'nin önüne dikilip onun sağ bileğini sıkıca tutarken mırıldandı: "Ne arıyorsun burada?" Bilge, Can'ın alkol kokan nefesini suratında hissederken "Dosyaları almaya geldim" dedi sesinin titremesini önleyemeden. Can fısıldadı: "Sabahın yedisinde mi?" "Burada olduğunuzu bilmiyordum, affedersiniz" dedi Bilge ve geriye bir adım atıp dönüp gitmek istedi ama Can bileğini bırakmadı, onu kendisine çekti yine. Bu sefer daha da yakınlardı. Bilge ilk defa kafasını kaldırıp Can'a bakmak zorunda kaldı, koridordan giren ışığın bir parçası günler
önceden morarmış ve yeşile dönen gözünün kenarına düşüyordu, lekeye dönüşmüş yaranın yanında yenileri de vardı ama Can Manay'ın siyah, derin, sabit gözlerindeki yara en dayanılmazıydı. Kendi yaşadığı acıdan çok daha derindi acısı, çünkü kendisi gibi hayalini kurduğu bir şeyi değil, sahip olduğu bir hayali kaybetmişti. Can bir adım daha atıp iyice yaklaştı Bilge'ye ve derin bir nefesle kokladı onu, sonra mırıldandı: "Bu sürdüğün ne?" Lavanta değil diye bağırmak istedi Bilge, lavantalı hiçbir şey kullanmıyordu artık. Yemin edebilirdi! Tedirgin "Şampuan... sanırım" dedi. Can bir adım geri çekildi ve bir an sonra bıraktı Bilge'nin bileğini. Bilge bileğini ovuşturmak istiyordu ama yapmadı, Can'ı kızdırabileceğini düşündü. Can kendini yine koltuğa bırakırken, "Konuşmak istiyorum" dedi. Bilge şoktaydı, yutkundu. Bu karanlıkta etrafında ne olduğunu bile bilmezken konuşamazdı, tereddüt içinde, temkinli, "Önce perdeleri açabilir miyim?" diye sordu. Can birkaç saniye cevap vermedi, sonra "Sadece bir kısmını." dedi. Bilge içeri sadece biraz ışığın girmesini sağlayacak kadar araladı perdeleri. Can kaykıldığı yerden kapıyı kapatmasını buyurdu ve Bilge kapıyı kapattı. Kapının önünde dikildi öylece, odadaki objeler seçilse de oda hâlâ karanlık sayılırdı, keşke perdeyi biraz daha aralasaydı diye düşünürken Can, "Otur" diye mırıldandı. Bilge kapıya yakın olan koltuğa oturdu, Can "Buraya" diyerek hemen karşısındaki koltuğu gösterdi. Bilge sakince o koltuğa geçti, otururken yapması gereken işler olduğunu söylemeye çalıştı ama Can onu "Şşşt" diyerek susturdu. Can galiba gözlerini kapamıştı, pek seçilmiyordu ama ellerini göğsünün önünde birleştirdiği kesindi. Bilge poposunun ucunda oturdu koltuğa. Can Manay, "Geriye yaslan" diye buyurdu gözleri kapalı olmasına rağmen. Bilge geriye yaslandı odadan koşup çıkmayı isterken. Can konuşana kadar sessiz kalmaya karar vermişti ama Can'ın sorusu onu iyice sessizleştirdi: "Bakire misin?" Bilge kapıya baktı gayriihtiyari, Can "Değilsin" dedi sakince. Bilge konuşmanın daha ne kadar tuhaflaşabileceğini hesaplamaya çalıştı ama söz konusu Can Manay olunca olasılıklar sınırsızdı. Can "Murat mıydı?" diye mırıldandı. Bilge ayağa kalkıp çıkmaya karar vermişti, burada oturup Can Manay'la bunları konuşmayacaktı, ayağa kalkmak için öne geldiğinde Can Manay çeviklikle doğruldu koltuktan, öyle hızlı bir doğruluştu ki bu, Bilge sıçradı. Can Manay doğrulduğu yerde Bilge'ye bakıp "Niye böylesin?" diye sordu. Ciddiydi. Bilge sadece "Nasıl?" diyebildi. Can gözlerini kısıp dikkatle baktı, elindeki sargıyı açarken bakışını Bilge'den almadan "Kafeste gibi... garip... sınırlandırılmış" dedi. Bilge'nin yaraya gözü kaydı, odanın loşluğunda pek bir şey göremiyordu ama acayip şiştiği kesindi. Bilge'nin dikkatinin eline kaydığını fark eder etmez yine sargıyı sardı Can, hiçbir şey hissetmiyordu acıdan başka. Her anlamda. Diğer elini havada şaklatıp Bilge'nin, şişkin eline odaklanmış bakışını karşıladı. Bilge şokta "Kötü görünüyor. Hastaneye gitmelisiniz" dedi. Can kahkahalarla güldü, ayağa kalkıp sinirli gülmesinin geçmesini bekledi. Sonra pat diye Bilge'nin yanına oturdu. Kolunu koltuğun sırtına koyup vücuduyla Bilge'ye döndü, ciddileşip gözlerini kısarak ona yaklaştı ve "Neden böylesin?" diye sordu yine. Can Manay kendinde değildi, yaşadığı travmanın üstüne travmalar eklemiş çığa dönüşen bir kar