1. Göksel
Kafasına vurulana kadar dikkatin kendisine kaydığını fark etmedi Göksel, yemeğini yerken kulaklığını takmış, Ada'nın kendisine son verdiği CD'yi dinliyordu. Gece yarısına kadar süren kapışmaya ve Egemen'le olan gerginliğe rağmen müzik sayesinde huzurluydu. Ekiple birlikte, akşam boyunca göstericileri yine ara sokaklarda kovalamış, yakaladıklarını bir daha sokağa çıkmayacaklarına emin olacak şekilde tartaklamış, ortalık sakinleştikten sonra, göreve çıktıkları gecelerde evlerine dağılmadan önce uğradıkları çorbacıya gelmişlerdi. Bir zamanlar, gece yarısı eğlencesini sonlandıranların yeri olan bu çorbacı artık neredeyse sadece polislere hizmet veren bir yer olmuştu. Göksel CD çaları kapatırken Egemen, "Burada laf anlatıyoruz lan! Çıkar şunu!" dedi, birkaç saat önce olanlardan sonra hâlâ Göksel'e sinirliydi, "Hem bu teknoloji o kadar eskidi ki, sokaktaki orospu çocukları bunu görseler seni geçmişten geldin sanırlar ha!" diye ekledi abartılı ve rahatsız edici kahkahasıyla. Egemen, "Yarın akşam da yürüyüş varmış! Bu seferki öğrenci birliğinin çağrısı. Yaşadık ha! Bir sürü çıtır çıkacak sokağa! Yarın akşam üniversite bölgesinde toplanacağız. Geç kalmak yok. Çıtır avı bu!" dedi ve hemen dibinde oturan asına, "Bu akşamki karıyı nasıl inlettim ama! Yanındaki cılız çocuk da ibne miydi neydi, ben kıza dayayınca bakışını gördün değil mi?" dedi. Çocuk da mecburi gülümseyip lokma alırken Egemen devam etti: "Kız giymiş daracık bir pantolon, üstünde uzun ceketi vardı ama ben kızı köşeye sürüklerken icabına baktım, ceketi kaldırıverdim, nah böyle çıktı kıçı, soktum elimi içeri, kız nasıl tepiniyor, azmış belli. Cılız, çelimsiz çocuk geldi yanıma sırtıma vuruyor ibne, tuttum çocuğu kenara savururken, 'Bu orospuyu sikeyim sıra sana gelir, sıranı bekle' dedim. Kız iyice hiddetlendi, elim de durmuyor, cılız ibne de gene saldırıya geçti ama sonra bizim Efgan koştu yardıma, önce ibneye bir çaktı, çocuğun suratından fışkıran kan nah bana kadar geldi" deyip ceketindeki kan lekesini gösterdi. Efgan'la gülüştüler. Efgan, "Copla vurdum, elimde kalacaktı sivrisinek!" diye ekledi. Egemen "Dur lan kesme, en heyecanlı yerine geldim... Ben kızı çevirdim, yapıştırdım bir kenara, girdim bacaklarının arasına, kaldırdım havaya, kız hafif, 16 falan daha. Başladım sürtünmeye, kız nasıl çığlık çığlığa! MOBESE'ler falan kapalı ya, apartmanın kapısı açılsa alacam karıyı içeri ama kapı açılmıyor! Kapının camını kırsam mı derken..." deyip Efgan'a döndü: "Geçen haftaki karıyı hatırlıyon mu! Aynı ordaki durum!" Sonra kendisine odaklanan 4 çocuğa anlatmaya devam etti: "Tam o sırada bu salak gelmez mi!" Göksel'i gösterdi. "Beni bir çekti. Abi gazeteciler geliyor diye! Ben de bıraktım kızı tabii, tabana kuvvet doğru sokağın başına ama sonra bir döneyim dedim, gazeteci falan yok. Geri döndüm hemen ama kız gitmişti. Zillere basıp apartmana girmişler." Ekmekten bir lokma ağzına tıkıp kafasını sallarken "Eminim. Çünkü apartmanın ışığı yanıyordu, şimdi bu moda ya, bizden kaçanı eve alıyorlar! Ama eve alanlara da hesabını soracağız. Suça ortaklık etmek ne demekmiş göstereceğiz! Az kaldı!" dedi ve o iğrenç anılarını anlatmaya başladı yine. Ara sokaklardaki çoluk çocukları köşeye sıkıştırma yöntemlerini, kızların popolarını
sıkıp kıyafetlerinin üstünden nasıl taciz ettiğini, sokağa çıkanların başlarına gelen her şeyi göze aldıklarını, hatta bu eylemci kızların tecavüze arandıklarını, hakkın, adaletin bahane olduğunu anlatıp durdu onu dinleyen diğerleri ara ara gülerken. Bir ara sohbet o kadar iğrençleşti ki Göksel çocukluğunu hatırladı, kulaklığı takmak zorunda kaldı. Çünkü çocukluğunda kendi başına gelenlerin şimdi oturduğu bu masada nasıl da ballandırılarak anlatıldığını duymak fazlaydı. Kulaklığı takmak zorunda kalmıştı, kendi sakinliği ve yanındakilerin iyiliği için.
2. Ada
"Telefonu sakın kapatma! Sokağa çık, evin önünde yüzünü yola dön ve gözlerini kapat" dedi Tugay. Ada elindeki telefonu sıkı sıkı tutarak heyecanla indi aşağıya, ayakkabılarını giydi, çantasını ve ceketini aldı, sokağa çıktı, "Tamam, sokaktayım" dedi. Tugay "Bekle bir dakika... Tamam, şimdi kapat gözlerini... Kapattın mı?" diye sorguladı. Ada "Evet!" dedi heyecanla. Tugay "Sakın açma, kapat, bekle öyle... Sakın açma" dedi yine. Ada gözleri kapalı öylece bekledi, Tugay'ın karşısına çıkacağını düşünerek, heyecanlı. Önüne yanaşan aracın sesini duydu ama gözlerini açmadı çünkü Tugay hâlâ sakın açma deyip duruyordu. Aracın kapısının açılma sesini duydu, bekledi... Yanına kimse gelmeyince "Açayım mı artık?" diye sordu. Tugay "Aç" dedi. Önünde duran son model kırmızı bir BMW ve arabanın yanında dimdik duran takım elbiseli, şapkalı bir adam, şoför... Ada ne olduğunu anlayamadı, arabanın arka bölümüne yürüyüp arka koltukta oturan biri olup olmadığına baktı, kimse yoktu. Tugay neredeydi? Telefona "Nerdesin aşkım?" dedi. Tugay "Nasıl, beğendin mi?" diye sordu. Ama Ada emin olamadı. Tugay heyecanla "Tepki versene, arabayı beğendin mi?" diye sordu. Ada şaşkınlıkla "Evet, çok güzel de... Nasıl yani?" diyebildi. Olduğunu sandığı şeye inanamıyordu! Ona araba almış olamazdı! Tugay "Bu artık senin, şoförüyle birlikte!" dedi. Ada bir an sevinç çığlıklarıyla zıpladı, sonra heyecanını Tugay'la paylaşmak için kapıyı açıp arabaya bindi ama Tugay'ın çok işi vardı, gönderdiği kâğıtları imzalaması gerekiyordu, evraklar bir saat içinde kendisinde olmalıydı, bu kâğıtlar onun haklarını korumak içindi. Konuşacak zamanı yoktu, toplantıya girmeliydi. Araba Ada'yı Şadiye'nin evine bırakırken kâğıtları da şirkete getirecek, sonra onun yanına geri dönecekti. Ada, Şadiye'nin albümündeki son şarkıyı bugün finalize etmeliydi. Önümüzdeki hafta albümün lansmanı vardı. Ada, Tugay'ın zamanını daha fazla almamak için onu dinleyip uslu bir kız gibi kapattı telefonu, hemen imzaladı 57 sayfalık anlaşmanın her sayfasını ve Şadiye'nin evine doğru yola koyuldu. Toplamda yaptığı 8 şarkının sonuncusunu gözden geçirecek ve akşam Tugay'ın evindeki kutlama davetine gidecekti. Çok büyük bir parti olacaktı. Ada çok mutluydu.